"Vefa arıyorum!”
Sözleri Zeki Müren’e, bestesi Selmi Andak’a ait olan, “Kandil” şarkısı; “Gün ışığında yola koyuldum, elimde kandil, gözümde mendil, vefa arıyorum” dizeleriyle başlıyor, ardından “vefa uzaklarda kalan bir his, dost eski şarkılardan bir iz” diye de devam ediyordu.
Bu güzel şarkı, “Vefa arıyorum” olarak da bilinirdi, “Kandil” olarak da…
Lakin vefa arayanların, vefa arıyorum diyenlerin dilinden hiç düşmedi!
Bizlerde, vefa şehrinde gün ışığında, elimizde kandille vefa arıyoruz, vefanın var olduğunu, bulunduğunu düşündüğümüz her yerde.
Ve soruyoruz!
Vefa şehrinde vefa nasıl olmaz, nasıl yolunuza çıkmaz, nasıl ona sokakta, caddede, bir köşe başında rast gelmezsiniz?
Vefa konusunda hassas olan bazı sivil toplum kuruluşlarımız var. Onların da bu sahiplenişi olmasa, vefayı mumla arayacağız!
Vefayı hep insanlar bu dünyadan göçüp gittikten sonra hatırladık!
Keşke diye başlayan, gideni bir daha geri getirmesi mümkün olmayan süslü cümleler söyledik.
Kültür adına, sanat adına, sanatçıların, sanatkârların, yazarların, şairlerin, bestekarların, müzikle uğraşanların hasılı geri dönülmez yola gidenlerin ardından keşke dedik geçtik!
Her kaybedilenin mezarı başında tutamayacağımız sözler verdik.
Öleni ebediyete uğurladıktan sonra, ne dediysek unuttuk!
Hatırlatanlara kızdık!
Gönül koyduk!
Hatta, şimdi sırası mı elbet bizim de bir düşündüğümüz var dedik, içerledik!
Ne oldu? Ne değişti? Sıra geldi mi?
Ardından bir çınar daha gitti, bir daha gitti ve bir daha!
Her defasında benzer ifadeler, benzer pişmanlık sözleri, bana bir hatırlatın demeler sürdü gitti!
*****
Bu şehrin bir kültür hayatı var! Bu şehrin bir kültür dünyası var!
Bu şehrin kültürünü tanıtmış, bu uğurda onlarca yıl vermiş ustalar, sanatçılar, sanatkârlar, şairler, bestekarlar, yazarlar var!
Dalları bütün bir şehri kucaklamış olan ulu çınarlar var!
Duygusal sanatçılar, marifetli ve maharetli sanatkârlar, usta şairler, etkili yazılarıyla yaşadıkları döneme damga vurmuş yazarlar var!
Bunlar dönem-dönem hep hatırlatıldı! Yazıldı, çizildi! Dile getirildi!
O sıralarda, çınarlar gitmeye devam etti!
Bir türlü söz verenler, sözlerini yerine getirmedi!
Sağlığında değer veremediklerimizi, bu dünyadan ayrıldıktan sonra, vefalı dostları, vefalı arkadaşları, vefalı yakınları ve evlatları hatırlatmaya devam ediyor!
Asıl bu işi diri tutması gereken kurumların, vefayı kapılarında bekletmesi ise düşündürücü!
Gün gelip o kapılarda bekletilen vefanın kendileri içinde lazım olacağını bilmiyorlar demek ki…
Bir kültür deryasının içinde yüzen şehrimizin, o deryanın farkında değilmiş gibi davranmasını da anlayabilmek oldukça güç!
Vefa işte tamda bu noktada lazım!
Vefa denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Uluğ Keykubad’ı unutturmayan vefa işte böyle bir vefa. Gönlünün ve devletinin kapılarını ardına kadar kültürel gelişmelere açan bir vefa!
*****
Konya gönül yurdu denen bir gelenekten geliyor.
Gönül yurdu ne demektir bilir misiniz? Bir şehir eğer gönül yurdu ise ya o şehre gönlünüz düşer ya gönlünüz düşürülür ya da gönlünüzü bu şehirde bırakıp gidersiniz!
Uluğ Keykubad’ın başardığı budur.
Başarmanın çok ötesinde, tescil ettiği, mührünü bastığı gerçektir bu yaklaşım.
Bu şehir üzerine söz söyleyenler, bu şehrin ileri gelenleri bunları görmezden gelemezler!
Şayet gelirlerse, şehri küstürürler!
Kolunu kanadını kırarlar!
Bu şehre “Aşkın Kapısı” diyenleri yani aşıkları üzerler.
Aşıkların incinmesi, kalplerinin kırılması, ah etmeleri ise, o kalpleri incitene, kırana hayır getirmez!
Vefayı kapılarda bekletmekte işte böyle bir şey!
Bu dünyadan ayrılıp giden her ulu çınarın ardından taziye çadırı kurmak yetmez, taziye mesajları yayınlamak yetmez! Vah, vah tüh tüh demek yetmez!
Onları sağlıklarında onurlandırmak, onlara duyulan sevginin ve saygının nişanesini temsilen bir plaket ve yanında iki satır yazı yazıp vermeyi düşünmez misiniz?
Neden böyle bir şey içinizden gelmez!
Neden böyle bir şeye eliniz varmaz? Neden öteler durursunuz?
*****
Halkın bağrına bastığı, dilinden düşürmediği insanlara “Konya Sanatçısı” demek bu kadar mı zor?
“Konya şairi” demek imkânsız mı?
“Konya sanatkarı” demenin nesi ve neresi yanlış kültürle uğraşan kurumlar?
O kurumların başlarında olanlar!
Sayın Belediye Başkanları!
Çok mu zor bu işler!
Vefa kapınızın önünde bekliyor!
Adeta, her Allah’ın günü, ayağımın altından çekil dercesine çarpıp geçiyorsunuz!
Görmüyorsunuz herhalde!
Vefa hiçbir zaman lafta kalan bir kavram olmadı!
Aramızdan ayrılıp da gidenleri ne şehir unuttu ne bu şehirde yaşayanlar ne de yattıkları toprak!
En güçlü hafızalardan biri de şehrin hafızasıdır!
Ne unutur ne unutturur!
Bugün kendilerinden vefa esirgenenlerin, bir süre sonra hatırlandığını, konuyu bir eşeleyen, deşeleyenin çıkıp geleceğini, hakikatleri ortaya çıkaracağını, kim ne hak etmişse, o hakkın o kişilere teslim edilmesine vesile olacağını bilmiyor olamazsınız!
Vefa kapılarda çok bekledi!
Bekletmeyin artık, üzmeyin artık vefayı!
****
Vefa sabırlıdır. Ne sıcaktan etkilenir ne soğuktan. Görene gösterir kendini. Köristan da dolaşır gibi bakarkörlerle işi olmaz denmiştir.
Gün gelir, bugün açılmayan kapılar, ardına kadar açılır vefaya…
Vefa o kapıyı açanı da kapatanı da ne unutur ne de unutturur şehre.
İnsanlara yaşarken, bizlerin arasındayken, gönül verdikleri işe, koca bir ömür adamışlarken, defalarca hak etmiş oldukları değeri, onlara sağlıklarında verememe yanlışımızdan bir türlü geri adım atamayanlar olarak, hâlâ vefa ile bir sıkıntımız varmışçasına davranmaya devam ediyoruz!
Vefa nezaket sahibidir, kibardır, naiftir. Ne kapılara dayanır ne kapıları zorlar ne de bir yerlerden etkili bir torpil arar.
Onu bilen bilir, gören görür! Bilmeyen, görmeyende kendi bilir!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.