Yaşadım mı öldüm mü?
YAŞADIM MI ÖLDÜM MÜ?
Ülkü Aker’in sözlerini yazdığı Zafer Dilek’in bestelediği "Kaderimle arkadaş, dost olamadım" şarkısı birçok ünlü sanatçı tarafından da seslendirilmişti…
"Gözlerim doldu taştı da ağlayamadım / Niye seçti kader beni anlayamadım / Ah ile vah ile geçti bu ömür / Yaşadım mı öldüm mü anlayamadım." Mısraları yakar da geçerdi nice kalpleri…
Gençlik yıllarımızın unutulmaz sanatçısı Ömür Göksel ise bir başka söylerdi bu şarkıyı…Hüzünlü mısraları vardı şarkının.
İnsanın nerelerden dönüp geldiğine vurgu yapardı adeta…
Bazı şarkıların, mısralarına baktığınızda, bana yazılmış gibi dersiniz ya hani…Beni anlatmış yeminle dersiniz ya…Şarkının melodisi alır götürür onlarca yıl ötelere ya…
İstisnasız her birimiz o sözlerde, o melodilerde kendimizden bir şeyler yakalamadık mı?
O sözlerde anlatamadıklarımız vardı!
Şair, bir türlü söyleyemediklerimizi, dile getiremediklerimizi içimizi okur gibi yazmıştı deriz ya…
Güftesi Nihat Aşar’a, bestesi Teoman Alpay’a ait olan Hicaz şarkı; “Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım / Bazen gözyaşı oldu, bazen içli bir şarkı” mısralarıyla hâlâ söylenir durur.
Ah ile vah ile geçen bir ömür benim ömrüm diyen az mı insan dinledik.
Yüzü gülmeyenler…Güldürülmeyenler…Elinden tutulmayanlar…
Bir gün olsun ne diyor diye dinleyen olmadı beni, “Yaşadım mı öldüm mü anlayamadım” diyen bizim insanımız, bizim tanıdıklarımız, bizim yakınlarımız.
*****
“Mazi kalbimde yaradır, insana dost paradır” dizelerini bilirsiniz.
Söz kinaye dolu…. Bu dünyada sevgi mi büyük ihtiyaç, para mı diye sormuşlar.
Herkes kaçamak cevaplar vermiş. Sevgi amma, parasız da olmuyor diyenler ağır basmış…
Para…
Bazen dost bildiklerimizin dahi varken yok dediği para…
“Paran varsa adamsın yoksa neye yararsın” benzeri acı cümlelere insanı muhatap eden yine o…
Olanda çok olan, olmayanın meteliğe kurşun attığı da o…
Yetmeyen, yetişmeyen, bir türlü denkleştiremedik diye hayıflanılanda o…
Alım gücü onunla…
Yetme yetişme de öyle…
Yıllarca çalış, çırpın ne var mı elimizde? Başımızı sokacak bir evimiz bile yok, neden yok diyen insanların sorusuna yok mu bir cevabı olan?
*****
Benim işçimden, benim memurumdan, benim köylümden, benim çiftçimden, benim emeklimden geriye enkaz kalmamalıydı.
Aldığı üç kuruş maaş ayın onuna varmadan biten insanların yüzü nasıl gülsün?
Onca yıldır fedakârlık yapması, kemer sıkması, tasarruflara riayet etmesi istenenler de aynı insanlar.
Gönlümüzden geçen bu değildi, gönlümüzden geçeni veremedik, gönül isterdi ki, diye başlayan cümlelerin cılkı çıktı.
Tahammül edilemez boyutlara erişen kiralar, fahiş fiyatlar, karşılanamayan yakıt giderleri bu manzara karşısında dağılan, iflas eden, nereye yetişeceğini, neyi kapatacağını şaşıran ücret ve maaşlar insanımızın alın yazısı olmamalıydı.
*****
Enflasyon, kendimizi bildik bileli yanımızda, çevremizde. Onun da canı fazla sıkılıyor olmalı ki, sesleniyor vatandaşa; Vatandaş pabucu yarım çık dışarıya oynayalım…
Ne yapsın vatandaş?
İçeride kalsa bunalıyor, hafakanlar basıyor. Düşüne düşüne işin içinden çıkamıyor, atıyor kendini dışarıya…
Enflasyonun eli boş, gönlü hoş…Biraz mağrur, biraz ukala, biraz kendini beğenmiş hem küfürbaz hem laftan sözden anlamaz bir şey. Anlayacağınız bayağı bir şımarık!
Gel vatandaş diyor, gel gir koluma…Başlıyorlar o market senin, bu market benim gezmeye…
Kafan değişsin diyor enflasyon. Karşılaştır fiyatları, ne ucuz, bugün onu al. Yarın bir başkasını.
Yeminle benim bir suçum bir günahım yok. Şu her gün değiştirdikleri fiyat etiketlerini de ben yapıştırmadım ya…
İnan günahımı alıyorlar.
Ben seni neden ezeyim vatandaş?
Sana; felek vurmuş, güvendiklerin vurmuş, söz verenler vurmuş, yüzüne gülenler vurmuş bana sıra gelinceye kadar Üsküdar’da sabah olur!
Adım çıkmış dokuza, inmez sekize diye anlatılanlara döndüm.
Senin halin benden farksız. Ne diyordu Orhan Baba? “Ne sevenim var ne soranım var. Öyle yalnızım ki…” Şu dünyada senin de benim de bir sevenim var mı vatandaş?
Enflasyon fena dolmuş ağladı ağlayacak…Bize gelince her birimiz içmişiz kızılcık şerbetini, arpacı Kumruları gibi düşünüp duruyoruz.
*****
Yarın bir gün rakamlar açıklanacak, enflasyona yine ezilmemiş ve ezdirilmemiş olacağız. Enflasyon bizi ezmedi zaten…Pestilimizi çıkardı. Yamyassı etti. Dibe vurduk. Belimizi doğrultamadık. Gören yok, duyan yok, bakan yok.
Neredeyse bize değil de enflasyona ağıt yakılacak.
Kendi başını bağlayamayan gelin başı bağlarmış derler ya, aynen o hal, o ahval yaşadığımız.
İyi hoş da ne olacak bizim halimiz?
Her gün bir başka haber…
Asgari ücret şu olmalı, bu olmalı, şuralarda durmalı. O şunu demiş, bu bunu demiş, toplanmış dağılmış yine komisyon. Neymiş gözler toplantıdaymış.
Ne diyordu o türküde; “ Mış mış da mış mış/ Miş miş de miş miş”
Bir rakam daha telaffuz edilmemiş…
Sırada ne mi var?
Yedi bin beş yüz lira maaş alan emeklinin kök maaşı, memur emeklisine verilecek yüzde bilmem kaç oranı. Kaç lira oldu diye soran eden var mı patatesi soğanı?
*****
Herkesin dilinde maaşlarla ilgili olarak, yüzde şu kadar civarında diye bir ifade var.
Ne varsa artık o civarda?
Emin değiliz, kâhin değiliz, daha 3 Ocak rakamları gelmedi, o da gelsin, şu gelirse şöyle, bu gelirse böyle, refah payı filanda var.
Aylardan beri insanlar market civarında, sokak civarında, çarşı civarında, pazar civarında, kira civarında, fatura civarında dolaşıp duruyorlar.
O civar neresi? Hangi civar orası? Bize yakın mı? Uzak mı? Bizim civardan haberi olan var mı?
Ne dersiniz civarda olanlar?
Ne dersiniz “Yaşadım mı öldüm mü anlayamadım” diyenler?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.