YOLDA NE BULURSAN SAHİBİNE VERECEKSİN
Kasım ayının da ilk yarısını tamamlamaktayız. Şunun şurasında 40 gün sonra (Allah nasip eder de o günleri görürsek) koskoca bir yılı daha geride bırakacağız. Tek duamız hayırlı ise o günleri hep birlikte görelim.
Bugün şehrin yüzde doksanının tatil günüdür.
Biz böyle bir günde ne yazarız?
En başta yöneticilerimizi, büyüklerimizi üzmeyecek yazılar yazmaya çalışırız. Ancak zaman zaman o kadar dertlenir ya da dert dosyaları çoğalır ki bu geleneğimizi deleriz.
Bugün çok şükür rahat pazar yazısı geleneğimize sadık kalacağız.
ÇOK DUA ETMELİYİZ
Önce dünkü köşe yazımıza anlamlı bir yorum yapan Kazım Bey ile başlamak istiyoruz. Kazım Bey dünkü Meram yazımıza şöyle bir yorum yapmış;
“Sayın Uğur Bey,
Konya olarak oldukça kurak bir dönem yaşamaktayız. Müftülüğe, Valiliğe, Belediye başkanlarına defalarca ilettim. (!) Ancak talebimi maalesef uygulamadılar. Lütfen yağmur duası tertip edilmeli, rahmetimizi affımızı rabbimizden talep edelim inşallah ilgilenirsiniz. Saygılarımla”
………….
Kazım abicim ne güzel bir tespit. Yüzde yüz haklısın. Çiftçi artık yeniden sulamaya işlemlerine başlamış. Sonbahar bitti kış girecek hala Konya’ya damla su yok. Dibimizdek Ankara’yı sel basıyor bizde tık yok. Ne yalan söyleyim zaman zaman ben de kendi kendime düşünürüm, ‘Biz o kadar bozulduk ki, rahmeti bol rabbim bizi kuraklıkla imtihan ediyor” diye. Gerçekten de işin bu boyutunu atlamamalı, herkes kendini sorgulamalı, tövbe edip küçük de olsa bir hatasını düzeltmeli. Çok çok dua edelim ki yüce Rabbim bizleri affetsin ıslah etsin.
Yaradan’ın rahmetinden ümit kesilmez…
DOSTLUK
Bir okurumuzun gönderdiği ve bilmediğim bu hikayeyi not almıştım. Sizlerle paylaşmak demek ki bugüne nasipmiş.
……………….
İskoçya’da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming’di adı.
Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Birde baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acili bir ölümden kurtardı.
Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. ‘‘Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum’’ dedi. Yoksul ve onurlu Fleming ‘‘Kabul edemem!’’ diyerek ödülü geri çevirdi.
Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. ‘‘Bu senin oğlun mu?’’ diye sordu aristokrat.
Çiftçi gururla ‘‘Evet!’’ dedi. Aristokrat devam etti: ‘‘Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.”
Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü.
Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu Londra’daki St. Mari’s Hospital Tip Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu.
Bir süre sonra aristokratin oğlu zatürreye yakalandı. Onu ne mi kurtardı?
Penisilin!
Aristokratin adı: Lord Randolp Churchill.
Oğlunun adı: Sir Winston Churchill.
Kurtaran doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming.
……………
Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.
Hiç acı çekmemiş gibi sevin.
Hiçbir şey beklemeden verin.
Karşılığı nasıl olsa gelecektir.
YOLDA NE BULURSAN SAHİBİNE VERECEKSİN
Bir okurumuz bize göndermiş biz de belki bir dostumuzun kulağında kalır diye sizlerle paylaşmak istedim.
………………………
Bir yirmi lira insanı nasıl perişan eder anlatayım da öğrenin.
Yolda giderken önümdekinden yirmi lira düştü. Normalde bu tür durumlarda “paran düştü” diye uyarırım ama bu sefer şeytana uydum, parayı yerden alıp cebe attım. Evde durumu hanıma anlattım. O da “madem beleş para on lira daha kat da sinemaya gidelim” dedi.
Hafta sonunda sinemaya gitmeye böylece karar verdik. Daha sonra hanım dedi ki “sen şimdi söz verirsin sonra cayarsın, internetten biletleri al da garanti olsun.” İnternetten hizmet bedeli dahil 39 liraya patladı biletler.
Ben tamirat ustasıyım. Yağlı bir müşterim “Cumartesi benim villaya gel, seninle biraz işimiz var” dedi. Ben “Pazar olmaz mı ?” dedim “olmaz” dedi. Sinema biletini Cumartesiye aldığımız için en az 1-2 bin liralık iş kaçtı.
Neyse sinema saati yaklaşınca eve kayınpeder ile kaynana damladı. Zurnanın zırt dediği yerde biterler zaten. Ben “Biz sinemaya gideceğiz” deyip savacaktım ki hanım, “biz sinemaya gidiyoruz, siz de gelin” demez mi ? Bu onların da sinema biletini ödeyeceğim anlamına geliyor tabi. Kaynana hazretleri metrobüsten hazzetmedikleri için sinemaya kadar sağlam bir taksi parası verdim. Kışlık erzak depolar gibi de mısır patlağı aldılar sinema öncesinde. Nasıl olsa damat ısmarlıyor. 20 lira buldu ya yolda! Halbuki ben kurbandaki dana hissesine bile o mısır patlaklarına verdiğim kadar vermemiştim. Film arasında birer posta mısır daha aldı beleşçiler.
Kısacası o yirmi lira yüzünden epey batmıştım, ama daha cezam bitmemişti.
Sinema çıkışında benim eski kırıklardan birisi laf atmaz mı? Yanımda eşim ve kayın beleşçiler varken bunun olmaması gerekirdi. Kadına fahişe muamelesi yaptım, tersledim. (Hani saadetim her şeyden önemli doğal olarak) Meğer kadının yanında erkek arkadaşı varmış. Aniden bana kafa atmaz mı? Kayın babam da nasılsa biz çoğunluğuz (2 erkeğe karşı 1 erkek ) diye ona daldı.
Ama hesap hatası yaptı, çünkü arkadaş gurubuyla gelmişler, bizi fena benzettiler.
Gece karakolda noktalandı.
Öpüştük barıştık sağlam bir kefaletle dışarı çıktık.
Ben kırılan burnum için estetik ameliyat olmak zorunda kaldım. Kolu kırılan kayın beleşçinin ve arbedede düşüp çömleği kıran kaynanamın hastane masraflarını ödemem bile işe yaramadı, karım bana hala küs. “ O nasıl bir kadındı da uğruna kavga ettin, halbuki benim için elini kaldırmazsın” diyor.
Geçenlerde biri simit parasının üstünü düşürdü.
Bozukluk diye umursamadı, yerden almaya yeltenmedi. “Kendini düşünmüyorsan bu parayı bulacakları düşün, milletin başını belaya sokma, al şu parayı yerden” dedim.
Yerdeki paralardan korkum o derece büyük yani!
………..
Yüce Rabbim bizi korusun ve ıslah etsin. Şeytana uydurmasın inşallah.
Sizlere en güzel tatil günleri yarın yeniden şehir meseleleri ve şehir insanı ile birlikte olabilmek ümidi ile hoşçakalın.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Düşünmek koIaydır, yapmak zordur. Dünyada en zor şey de düşünüIeni yapabilmektir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Görevleri o işi yapmakta olsa bizler için çalışan işçilerle göz göze geldiğimiz zaman Allah’ın selamını vermeyi başardığımız zaman daha iyi ADAM oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.