YÖNÜ ŞAŞIRAN YOLU ŞAŞIRIR
Savaş Barkçin pek çok karpuzu(!) tek koltuğuna sığdıran bir aydınımız: Musikişinas, Siyaset Bilimci, Bürokrat, Yazar, Şair. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü mezunu; Devlet Planlama Teşkilatında uzmanlıktan, Devlet Bakanlığı zamanlarında Abdullah Gül'ün dış politika danışmanlığına, TÜBİTAK'ta Başkan Danışmanlığından 2009'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Baş müşavirliğine, Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığı ve son olarak da Başbakan Baş müşavirliği olmak üzere uzun bir kamu hizmeti hikayesi var.
Eserlerinden Kalbin Aklı, Medeniyet Aklı, Osmanlı Aklı özellikle önemli. Barkçin’in tavsiyesinden mülhem; ‘ bu üç kitap bu sırayla okunursa tevhid merkezinde bilgi, bilinç ve bilgeliğin nasıl elde edilebileceğine dair bir yön ve yol netleşebilir. Onlarca eserinden neden özellikle üçünü ön plana çıkardığımız bugün konu edineceğimiz ‘Yön ve Yol’ adlı son eserinin altyapısını oluşturmasından kaynaklanıyor. Tüm bu eserlerin ortaya çıkardığı hasıla ise’ akıl ve kalp merkezinde kulluk ve tevhid yönü şaşınca yol da şaşıyor istikametinde’ toplanıyor.
Savaş Barkçin’in Ketebe yayınları arasında Nisan 2020’de yayınlanan ‘Yön ve Yol’ kitabı her ne kadar 323 sayfadan ibaret olsa da bunun en az dörtte üçlük bölümünün Batı karşısındaki kompleksimiz konusuna ayrıldığını ilk elden belirterek başlayalım yazımıza. Oldukça anlaşılır, kendini okutan akıcı bir dili haiz kitabın pek çok tekrardan, aynı vurgu ve hatta bire bir aynı örneğin yer almasını görmezden gelirsek birey ve toplum olarak ne durumda olduğumuzu, nerelerde hatalar yaptığımızı, ne yapmamız gerektiğini tane tane anlatan iyi niyetli ve samimi bir çabayla karşı karşıyayız. Barkçin kitabında ‘ne, neden, nasıl’ şeklinde ifade edilebilecek bir meselenin üç sacayağından en çok ‘ne ve neden’ sorusuna işaret ediyor, çözümü ifade eden nasıl sorusuna da nokta atışı tespitler ve çözüm önerileri getiriyor.
Bilene ve bilgiye hürmeti kaybetmekle ilk öldürücü darbeyi alan milletimizin hayatın her anına imanı ve kulluğu yerleştirmeyi terk etmesinin öncelikli olarak vurgulandığı eserin daha başında sarsıcı bir örnek dikkat kesilmemizi sağlıyor; İkinci Dünya Savaşında yenilen Almanlar ülkelerini işgale gelen Amerikalılara şu ricada bulunmuştur: Lütfen bugün okulları tatil etmeyin!’ Düşünün ülkeniz büyük bir dünya savaşından mağlup ayrılmış, yenilmişsiniz, ülkeniz işgale uğramış ve sizin isteğinizse okulun o gün kapatılmaması. Eğitimin öneminin etkili bir misali bu, nitekim Almanya’nın o günlerden bugüne nerelere geldiği herkesin malumudur. Barkçin diğer yandan şu ikazı da yapıyor; ‘ Ne okursan oku, kaç üniversite bitirirsen bitir, ne kadar akıllı, siyasetli, makamlı olursan ol, kul olduğunu unutma. Peki, kul ne yapar? Kul dinden hiçbir şey bilmese bile Allah’a ve Rasululallah’a hürmet eder.’ İzmir’de cami minarelerinden partizan marşı Çavbella marşı çalınması gibi edepsizliğin yaşandığı bir zamanda kulluk bilincine dair bu nitelemeler ayrı bir önem kazanıyor şüphesiz.
‘Yön ve Yol’da ‘en büyük paydamızın Batıya karşı aşağılık kompleksinde birleşmemiz olduğunu’ sıkça vurguluyor Barkçin.‘Bize akıl diye öğretilen, meşrulaştırılan aklın benliği, bencilliği, çıkarı gücü her ne olursa olsun kutsayan, tek tip, kuru hesapçı bir akıl olduğunu bunu da modern sandığımız Batı’dan aldığımızı söyleyen Barkçin; ‘ nasıl olsa Batı düşünür’ diyerek düşünmeyi, duyduklarımızı ve okuduklarımızı sorgulamayı bıraktığımızı, bilim (batı) ahlak(islam) ikileminde ‘her ne olsa uyar’ şiarından hareket ettiğimizi acıyla vurgular. Bu konuda Batı’nın pozitif aklıdır yazarın eleştirdiği, oysaki ruhu olmayan bir akıl ve bilginin tıkanacağı açıktır.
Toplumumuzdaki Batı tandanslı olumsuz yansımalar içinde Türkçemizin bozuluşunu da hüzünle yansıtır yazar. Barkçin pek çok kelime ve kavramımızın yanlış bir şekilde ve içi boşaltılarak kullanıldığını, bunun da Batı özentimizden, kompleksimizden kaynaklandığını vurgular. ‘Yön ve Yol’u okuyanlar Savaş Barkçin’in kelime seçimi konusunda hakikaten son derece dikkatli davrandığını göreceklerdir. Etik ve ahlak kelimelerini örnek olarak aktaralım kitaptan; ‘ (…) çoğumuz Batının Hristiyan olduğunu sanıyoruz. Çok eskidendi. Şimdi Batı’nın dini çıkarcılık’tır. Bugün Batı’da ahlak yoktur, etik vardır’ der, ‘ahlak’ın Allah’ın koyduğu doğruya ve iyiye uymak, ‘etik’in ise toplumda hakim olan kurallara uymak olduğu dipnotunu ekleyerek.
Yazımızın başında çok sık tekrarlanın örneklerin varlığından bahsetmiştik, öte yandan bu durumun asıl meselenin anlaşılması yolunda pekiştireç vazifesi görebileceğini, satır aralarında verilen örnekler ve vurucu cümlelerin tekrarların dahi yeni okunmuş gibi canlı görünmesini de dillendirmemiz gerekir. Bunlara da birkaç misal verelim ki meramımız somut bir hal alsın: ‘ABD’nin dilimizdeki doğru açılımı Amerika Birleşik Eyaletleri olmalıydı. Çünkü devlet merkezi yapıyı, eyalet ise devlet içindeki eyaletleri gösterir.’
‘Demokrasi önüne gelenle düşüp kalkan bir kadındır. Liberalizm ile beraber olur, liberal demokrasi doğar. Sosyalizmle sosyal demokrasi…’
‘Batı görmediğine inanmaz, ebedi yaşayacaklarına, ve sahip oldukları her maddi varlığın ebedi olduğuna inanırlar. Müminler ise görünmeyene iman ederler(Allah, melek). İslam’da felsefe yoktur, tefekkür vardır. Felsefe bilinmeyeni bilmeye çalışmak; tefekkür bilineni tanımaya çalışmaktır. Mümin yokluk içinde arayış halinde değildir. Varlığın içinde kavrayış halindedir.’
Dini olan olmayan, semavi olan olmayan, cami müziği gibi kavramların hatalı kullanımdan kaynaklanan tasnifini de ‘tasnif, ilim ehli içindir. Anlamada ve anlatmada kolaylık sağlar. Ama yaşadığın hayatı tasnif edemezsin. O zaman tasnif tahrip olur’ diyerek itiraz eder Barkçin.
Toparlayacak olursak Batı’nın hiçbir teorisinin saf ve iyiniyetli olmadığını, hepsinin bir menfaatten doğduğunu ve bir menfaate kapı açtığını üstüne basa basa vurgulayan Barkçin’in Batı’ya dair tezlerinden çıkacak netice özet olarak şu şekildedir; ‘ Bizim asıl ayağımızı bağlayan sermayemizin insan gücümüzün, zekamızın, kaynaklarımızın eksik olması değildir. Batılı sistemden başka bir yol olmayacağına dair zannımızdır. Asıl gidermemiz gereken sıkıntı budur.’ Bu arada cümlede ‘asıl’ kelimesinin yerinde kullanılmamasından kaynaklı bir anlatım bozukluğu gözünüze çarpmıştır. Bunun dışında ne..ne bağlacında olumlu kullanılması gereken yüklemin olumsuz kullanımı gibi dil yanlışları kitapta dikkatimizi çekti. ‘İslamcılık’ Barkçin’in eleştirilerinden nasibini alan konulardan bir diğeridir. Adamlıkla güç kazanmanın değil güçle adamlık kazanmanın; ahlakın gücünün değil gücün ahlakının öne çıktığı tek amaç olunca Müslümanların insan inşa etme işinden koptuklarını, kişinin değerine değil kullanılır oluşuna bakan politikanın dini yaşayışımız dahil hemen her alanda bir çürümeye yol açtığını dillendirilir kitapta.
Kitabın son 50 sayfasında ağırlık ‘ne yapmalıyız’ merkezinde çözüm önerilerine ayrılır. Kamu, özel, akademik, düşünce ve sanat alanlarında geçen 30 yıllık tecrübesinden çıkardığı dersleri; güç servet ve makam için her şeyi meşru görmeme, şikayet hastalığını ve boş işleri bırakma, her sorunu sisteme atmamayı asıl sistemin herkesin kendisi olduğunu anlama gibi maddeler halinde veren Barkçin’in toplumun temel iki dinamiği olan eğitim ve kültür alanında neler yapılabileceğine dair önerileri de kitapta yer alır.
Savaş Barkçin’in son beş senedir üzerinde ehemmiyetle durduğu 6T kuralının açılımını izha etmeden de geçemeyiz. Bu altı başlık; tespit(saptama), taallüm(öğrenme), tahlil(analiz etme), temessül(örnek alma), terkib(sentezleme), te’lif(özgün eser verme) şeklinde sıralanmış.
‘Dünyamızda giderek yalnızlaşan, kendinden kopan, sanallaşan ve yalanlaşan insanların yeni bir insanlık örneği olarak bakacağı bir örnek olmak isteyenlere rehber olma hüviyetine sahip ‘Yön ve Yol’da; kendisi olmayı dünyayla etkileşim içinde benimseyen, komplekslerden arınmış kültürümüzün ihya, inşa ve ibda edilmesinin yolunun ona değer, önem ve öncelik verilmesinde olduğunu kavrayan bireylerin sayısının arması gibi ulvi amaçlar güdüyor Savaş Barkçin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.