Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Bir fotoğrafın düşündürdükleri

Bir fotoğrafın düşündürdükleri

Eski ve güzel zamanlarda devrin önemli edipleri yanında yola yeni çıkmış yazar/şair adaylarının katıldığı davet ve yemekler olurdu. Bu sofralarda başlayan güzel dostluklar ve konuşulanlar gerek döneminde gerekse sonraki dönemler için oldukça ilginç ve tarihe not düşme hasebindedirler.

Edebiyatımızda sofra konusuna dair yazılanlar epey bir yekûn tutar. Sadece kitaplarda değil dergi ve gazetelerde bu konulara ayrılmış metinler ve dosyalar konunun ne denli ilgi çekici ve önemli olduğunu teyid eder sanırım.

Elimde bu konuda kaleme alınmış güzel bir kitap var. Kapaktaki fotoğraf oldukça ilgi çekici, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ‘Safahat’ adlı nadide eserinin altıncı bölümü olan ‘Asım’ın yayınlanmasını kutlama amacıyla Midhat Cemal Kuntay’ın meşhur Mısır apartmanında verdiği bir davette çekilmiş.

Kitabın müellifi kendine has üslûbu, akıcı dili ve araştırmalarındaki titizliği ile tanınan Beşir Ayvazoğlu. de bu güzel kitabın ismi. Tarihin tozlu sayfalarında kalıp gidecek yahut unutulmaya yüz tutmuş eserleri gündeme taşıyarak önemli bir hizmette bulunan Kapı Yayınları ise kitabın yayıncısı. 282 sayfadan müteşekkil kitapta fotoğraflar da ihmal edilmemiş.

‘1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi’ aynı zamanda Mehmet Akif’in dostu olan Kuntay’ın unutulmaz Mehmet Akif monografisine de sıkça göndermelerde bulunuyor. Hemen bir parantez açmalıyım yazımın başında,; zira Beşir Bey, Midhat Cemal’in bazı aktarımlarının yanlış ya da hatalı olduğunu, bu konuda dikkatli olunmasını salık veriyor.
Tekrar o geceye, davete dönelim…Davette çekilen fotoğraflarda her ne kadar merkezde Abdülhak Hamid Tarhan görünse de muhabbet akışı Mehmet Akif Ersoy odaklıdır. O gün kimler vardır? Davet sahibi Midhat Cemal Kuntay, Abdülhak Hamit Tarhan, Samipaşazade Sezai, Süleyman Nazif, Faruk Nafiz Çamlıbel…
Topluluk içinde kendine has müstesna ve mütevazı bir portre çizen Akif, Asım’dan parçalar okunması isteğini usta manevralarla geçiştirir, dikkatleri genç şair Faruk Nafiz üzerine yöneltir. Akif’in kendisinden ve yazdıklarından bahsedilmesinden hazzetmediğini hatırlıyoruz.

Mehmet Akif’in, dönemin ses getiren romanı Sergüzeşt romanı müellifi Samipaşazade Sezai’yi, Sezai Bey’in de Safahat’ı okumamış olması başlarda tedirgin bir havaya sebep olsa da, davetlilerin hararetli bir şekilde o günlerin edebiyat ortamını mülâhaza etmeleri havayı yumuşatır. Herkesin büyük saygı duyduğu, övdüğü ve yazdıklarına onay bekledikleri isim ise devrin otoritesi diyebileceğimiz şair-i azam Abdülhak Hamid Tarhan’dır.
Kitapta mevzu bahis isimlerin kişiliklerine, düşüncelerine ve herkesin birbirleri hakkındaki fiskoslarına da odaklanılır. Abdülhak Hamid Tarhan’ın şiirde eskide kalmış ve kendini pek yenileyememiş tarzı, Şehabeddin’in Milli Mücadeleye olumsuz bakışı ve bu minvaldeki net tavrı, Kuntay’ın lükse ve şatafata düşkünlüğü, genel olarak hepsinin çektiği maddi sıkıntılar… yer yer mizahi, yer yer düşündürücü ve hatta elem yüklü cümlelerle aktarılır.
‘1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi’de belki de en etkileyici, hüzün dolu satırlar edebi istirahatgâhlara uğurlanma anlarnı anlatan kısımlar.

Çapkınlığı ve bohem yaşamı, kadınları etkilemedeki hüneriyle bilinen Tarhan’ın son zamanlarını sefalet içinde geçirmesi, devletin bağladığı maaşla hayata tutunma çabası, Elhan-ı Şita gibi muazzam bir kar şiirinin büyük şairi Cenab Şehabeddin’in cenazesinin defin gününde yoğun kar yağışı nedeniyle hasta ve yorgun bazı ediplerin cenaze merasimine katılamayışları, Midhat Cemal Kuntay’ın eşinin ölümüyle adeta hayata küsen ve on yıl boyunca eşinin odasına girememesi, sekâret günlerinde eşinin yatağına yatması ve onun yatağında son nefesini verişi gibi örnekler okuru da hüzne boğar.

Yaşamı boyunca maddi ve manevi sıkıntılar çeken, milli marşımızın şairi olmasına rağmen devletin kendini adım adım takip ettirmesine içerleyen ve Mısır’da uzunca bir süre zor şartlarda/vatanından uzak yaşamak zorunda kalan Akif, en zor günlerinde Said Halim ve Abbas Halim Paşaların yakın ilgisini ve desteğini görür. Mısır’da vefat eder, cenazesinin yurda getirilişi ve sahipsiz sanılan tabutunu üniversite öğrencisi gençlerin omuzlayışına da yer verilmiş kitapta.
Edebiyatımızın bir dönemine damga vurmuş ediplerimizin edebiyat tarihi kitaplarına yansımayan hususiyetlerini yer yer gülümseyerek, yer yer gözyaşları içinde okuyacağınız ‘1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi’ aynı zamanda akıp geçen ömrün, eldeki imkânların kıymetini de hatırlatıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR