Erol Sunat

Erol Sunat

BİR PİLAV HİKAYESİ!

BİR PİLAV HİKAYESİ!

Düğün yapsan bir türlü, yapmasan bir türlü.

Pilav dökmesen kimse gelmez.

Pilav döktüğünde eti pişmemiş,

Pilav yağlı,

Eti pek az,

Çorbanın bamyası kayıp,

Zerdeyi kimden kıskandı diye laf söz de çok olur.

Hele birde düğün pilavlarını bağıra çağıra mukayese etmezler mi?

İşte adamı da o öldürür.

Bir de gelene gidene yetmedi mi,

Düğün adama zehir olur.

8-10 sene evvel, arkadaşlarımızı  pilava davet etmişler.

Bamya çorbası, pilav kazanı, et kazanı, helva kazanı yanyana dizilmişler.

Kazanlar türüm türüm kokmada.

Sofralar kurulmuş, kaşıklar dizilmiş, tabureler sıralanmış.

Yemekçi kepçe elinde bekliyor.

Yemekçinin yardımcıları tepsilerle arada koşuşturmaya başlamışlar.

Bizim arkadaşlar, bir müddet ayakta bekledikten sonra bir sofraya buyur edilmişler. On kadar adam elindeki kaşıklarla başlamışlar sofraya vurmaya.

Arkadaşın biri sormuş;

- Hayrola abiler demiş, neden böyle sofraya vuruyorsunuz?

Yaşlı adamın biri;

- Yemek gecikti arkadaş demiş, ondan vururuz kaşığı, sonra tepsi boşaldı da gelmedi mi tekrar vururuz, adettendir.

Bamya çorbası geldiğinde, on kaşık birden çorba kasesine birkaç kez dalıp çıkmış, hepsi o kadar. Çorba bitmiş, kaşıklar yine vurulmaya başlamış.

İkinci çorba, üçüncü, dördüncü derken, beş çorbayı beş dakika dolmadan bitirmişler.

Sonra bir tepsi uzanmış masaya, üzeri yarı etli yarı pilavlı...

Adamlardan biri;

- Yapacaksan doğru düzgün düğün yap demiş, etleri kimden kıskanıyorsun. Biz de pilava diye niyetlendiydik. İki pilavı da senin için reddedip de geldiydim.

Bir diğeri;

- Geçen günkü pilav neydi be demiş. Etlerden pirinç taneleri gözükmüyordu. Hadi bamya çorbası idare eder de, bu pilav hiç olmadı.

Bir başkası yemekçiye doğru bağırmış;

- Hey ustam demiş, senin de düğün sahibi gibi elin sıkı mı? Etini bolca koyuver oğlum, değilse terk edeceğiz burayı.

Yedi tepsi pilavı üst üste yedikten sonra, gözleri yine çevrilmiş yemekçiye. Biri seslenmiş.

- Ustam, helvalar torpilli olsun.

Yemekçinin yardımcıları dört tepsi helva getirmişler. Bir o kadar de zerde. Kaşık şakırtıları arasında tepsiler, tabaklar o iştah arasında dolu gelip, boş gitmiş.

Yaşlılardan birisi;

- Yok arkadaş demiş, hizmeti beğenmedim, hizmet zayıf.  Vurun kaşıkları. Vurun ki bakan olsun, sofra pilavla dolsun.  Değilse varırım mahalleye, herkese anlatırım.

Bir diğer yaşlı;

- Anlat anlat demiş, sözde düve keseceklerdi. Dana kesmiş herhalde, ben bu etten hiçbir şey anlamadım. Bir de benim hanımı getirdiydim. Yazık vallahi yazık...

Arkadaşlardan birisi;

- Ayıp değil mi demiş, hem davetlisiniz, hem de bir yığın aleyhte laf söylüyorsunuz.

Yaşlılardan birisi;

- Az bile dedik demiş, üç gündür bu pilavı beklerim. Eşraflığına, şanına yazıklar olsun.

Bir diğeri;

- Bak kardeşim demiş. Biz pilav pilav gezeriz. Bunun yemekçisinde iş yok. Bizim gibi bir sofrada on tepsiden aşağı pilav yenmemeli ki düğün sahibine geçerli not verelim.

Arkadaşlardan biri;

- Ya demiş pilav dökmeseydi?

Adam;

- Biz demiş pilav dökmeyeni düğün yaptı saymayız.

Arkadaş;

- Pekala demiş, siz düğününüzde pilav döktünüz mü?

Adam;

- Bizi karıştırma demiş, bizim işimiz bu, geliriz pilavı yer, ya öve öve göklere çıkarırız ya da yerin dibine batırırız. Şimdi olduğu gibi. Bak zerde bile yapmamışlar.

Onlar konuşurken bir tepsi içinde şerbetler, herkese ikişer bardak olarak gelmiş.

Yaşlı adamın biri;

- Hah demiş, içimiz yandıydı yav. Oğlum biz içiverince tazeleyiver.

Bir diğer yaşlı adam;

- Yok yok demiş, şerbeti hazır eritilen cinsten almışlar. Hadi içinizden biri bir dua okusun da kalkıp gidelim. Sırada iki pilav daha var, ayıp olmasın.

Bizim arkadaşlar şaşkınlıktan donmuş kalmışlar. Yaşlılardan biri, kısa bir yemek duası yaptıktan sonra kalkıp düğün sahiplerine hayırlı olsuna varmışlar.

Az önce esip yağıp gürleyenler bir anda değişivermişler.

En yaşlıları;

- Allah mübarek etsin demiş, hani etler de pek lezzetliydi, yemekçin de pek cömertmiş.

Bir diğeri;

- Abi demiş, epeyden beri böyle lezzetli bir bamya çorbası içmemiştim, şu yemekçinin adını ver de ihtiyaç olduğunda eşe dosta duyuralım.

Bir başka ihtiyar;

- İnan demiş, helva o kadar nefisti ki, zerde aklımıza bile gelmedi. Allah yavrunu mesut etsin guzum.

Bir başka davetli;

- Senin pilavına gelmek için demiş, kaç pilavı geri çevirdim abi, düğün pilavı ancak bu kadar güzel olurdu.

Dua okuyan yaşlı adam;

- En uzun duayı senin pilavın için okudum demiş, pilav da pilavdı hani.

Arkadaşlarım bu manzaraya uzun uzun bakmışlar. Bu insanların pilavlara neden geldiklerine akıl sır erdirememişler.

Pilav pilava, düğün düğüne, arkadaş arkadaşa, insan insana, isim isime benzer.

Sürç-i lisan eylediysek affola. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Yara

30 Ekim 2024 Çarşamba 00:03
SON YAZILAR