Dimyata pirince giderken…
Dimyat Mısır'da, Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskele. Anlatılır ki, eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye gelirmiş.
Diyeceksiniz ki, bu hikaye, fi tarihinde kalmış bir hikaye…
Mısır o Mısır değil, Dimyat o Dimyat değil!, hatta pirinçte öyle…
Dimyat neresi?
Pirinç ne alaka?
Evdeki bulgurdan olma ne iş?
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak diye bir deyiminiz varsa, vakti zamanında Dimyat’ta Osmanlı toprakları içindeyse, yani bizimse neden olmasın?
Yavuz Sultan Selim’in fethettiği Mısır orası.
Osmanlı’nın Mısır Beylerbeyliği, koskoca bir eyalet.
Dimyat’ta o eyalette, bir vilayet!
Dimyata pirince giderken diye başlayan bir çokta hikaye var…
Tevatürler var, rivayetler var!
Dimyat pirincini yere göğe sığdıramayan var!
Aç gözlü olanın evindeki bulgurdan da olacağı lafları var.
Biz Dimyata pirince de gideriz. Ayıkla pirincin taşını diye bir çuval lafta söyleriz.
Pilavında olanın kaşığında çıkar diye, temennilerde de bulunuruz.
Bu pilav çok su kaldırır diye lafı söyler geçeriz!
Aynı konuyu, aynı meseleyi, temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp geliyorlar diye serzenişlerde de bulunuruz.
Gördünüz işte, Dimyat ve Pirinçten nerelere kadar geldik.
*****
İşin şakası bir yana, Dimyata pirince giderken diye başlayan deyim…
Kanaat etmeyi unutanların,
Baltayı taşa vurduktan sonra,
Akıllarının başlarına gelmesi gibi bir şey…
Balta ve taş, fırsatçı ve aç gözlü olanlar için şaka gibi iki kelime…
Bizim içimizde baltayı taşa vuran olmaz havasındalar.
Bizim işimizi biliriz,
Havayı koklar…
Nereden ne gelir?
Bizi nasıl bulur?
Bizim elimize nasıl düşer?
Biz öncelikle ona bakarız derdindeler.
Keşke şer yerine, akılları hayra çalışsaydı!
Çünkü, iyilikle aralarına kalın duvarlar öreli çok oldu!
Vicdan onlar için, lafın gelişi bir kelime…
Hakikatle işim olmaz, herkesin doğrusu kendine diyenlerin en önde gelenleri onlar!
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olanlar biz değiliz, olanlar düşünsün diyenlerde yine bu açıkgözler ve aç gözlüler.
*****
Aç gözlülerin, Dimyata pirince gidenlerin bir türlü doymadı gözleri…
Halk arasında gözünü toprak doyursun denilenlerin ta kendileri olduklarını inkar ediyorlar!
Yeter ki, paranın kokusunu alsınlar.
Birde bakmışsınız ki, hemen orada bitivermişler.
Birçoğu felaketlerden zengin oldu.
Onlarda bu dönem yakınlarını kaybettiler.
Ancak, açgözlü için, kendinden daha değerli, kendinden daha kıymetli hiçbir şey ve hiç kimse yoktur tespiti her defasında doğru çıktı.
Çıkarcının, fırsatçının gemisi batmadı.
İflas etmediler!
Maddi bir zarara uğramadılar!
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir lafı dillerinden düşmedi.
*****
Aç gözlüler ve çıkarcılar için her olay, her felaket paraya dönüşebilecek muhteşem bir fırsattır!
İşte onun içindir ki;
Ölenle ölünmez dediler!
Hayat devam ediyor dediler!
Yalandan timsah gözyaşları döktüler!
Cenaze evlerinde, taziyelerde dahi telefonları susmadı.
Ölene güya ağladılar, ardından taziye evlerinde dahi işler ve kazançlar bağladılar.
Yere düşse bir avuç toprakla kalkar denilenlerden oldular.
Teşbihte ve temsilde hata olmasın Dimyata her defasında gittiler, eli boş yani pirinçsiz dönmediler, pirinçlerine alıcı da, pazarda buldular, art niyetli olmayanlar için pazarda yoktu, müşteri de. Ellerinde kaldı pirinçler!
Ne mi oldu?
Evdeki bulgurdan oldular!
Karagün elbet kararıp kalmaz, lakin, devir fırsatçıların, açıkgözlerin ve aç gözlülerin cirit attığı bir devir olarak tarihe geçti.
*****
Dimyat ve Pirinç fırsatçıyı, açgözlüyü, Bulgur da iyi ve halisane niyetliyi temsil ediyor.
Daha fazla kazanma hırsıyla hareket edenlerin başına her ne gelirse gelsin ders almıyorlar, ders çıkarmıyorlar. Bilakis daha da hırslanıyorlar!
Açgözlülük, gözü doymamak değişik bir illet!
Pandemi döneminin fırsatçıları bu türden insanlar!
Her felaket onları daha da zenginleştirdi. Tamah konusunda ne sınırları var, ne tavanları, sınırları ve tavanları kaldırmış bir şekilde yollarına devam ediyorlar!
Bu gidişin, bir yavaşlaması, bir duraklaması, bir hız kesmesi olacak elbet, hatta duvara toslaması da…
Dimyata pirince gitmeye doyamadılar.
Her pirinç tanesi mecazi bir ifadeyle altına dönüştü.
Lakin insafları yok, merhametleri yok, acımaları yok! Gözlerinin doyduğu yok, doyacağı yok!
Evdeki bulgurdan olduklarında, biz ne yaptık, kime ne zararımız oldu ki, ekmeğimizin derdinde uğraşıp duruyorduk diye zeytinyağı misali suyun yüzüne çıkacak olanlar, işin içinden sıyrılmaya çalışacak olanlar yine onlar!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.