DÜNYA PAZARI
Dünya pazarında, hayatın herkesten aldığı ve verdiği şeyler vardır. Bizim vermek istemediğimiz veya vermeyi kabul ettiğimiz şeyler. Tabii ki aldığı kadar vermesini de bildi bu Pazar. Ha bugün ha yarın, gecikmeli olsa da bize verdikleri oldu. Hepimiz tam bir alışveriş hastası olmuştuk bu pazar da. Kimi alışverişe o kadar daldı ki, aldıklarının değerini bilmeden, elinde olanlarla yetinmeden, oradan oraya koşturdu durdu.
Hepimiz bu dünya pazarında içi boşalmış hayallerimizle, gereksiz merak ve gereksiz alışverişlerin peşinden koşarken, mutsuz ve öfkeli bir hal aldık, bu alışverişlerden kârlı çıkmadığımız zamanlarda hiçbir alışveriş, tam anlamıyla mutlu etmiyor, aksine öfkelendiriyordu. Ya zamanında olmadığı için ya da istediğimiz oranda olmadığı içindi bu öfkelerimiz.
Aslında, yapmamız gerekenleri zamana bırakıyor, yapma zorunluluklarımız doğduğu zaman da can sıkıcı ve özensiz yapıyoruz. Almak istediğimiz miktarı alamayınca, verileni de hor görüyoruz. Bizim için anlamsız olabilecek şeyleri bile merak eder, başkalarının aldığıyla kendimizi yorarak mutsuz olma gayretindeyiz. Hiç birimiz bu alışverişlerimizde mutlu değiliz. Kendi benliğimizden uzaklaşıp, başka benliklerde yaşamak, kendi kimliğimizin, kişiliğimizin farkında olmadan, kendi kimliğimizi ortaya koymadan, anlamsız şeylerle zaman doldurmaktayız.
Maalesef, bu alışverişlerde kendimizi kaybedip, kendimize yabancılaşıyor, çevremizden soyutluyor ve egomuza esir oluyoruz. Dünya pazarının, geçici mutluluklar sunduğunu bilen veya bilmeyen, yarış halinde daha fazlası ve illa ki istedikleri tam olsun çabasındalar.
Herkes kendini kaybediyor, kendi olmaktan çıkıyor. Bu alışverişlerimizde elde ettiğimiz ne varsa, yetinmeyi bırakın, olanla bile mutlu olmuyor, faniliklerinden dolayı bir süre sonra hoşlanamayıp terk ettiklerimiz oluyor. Bir gün seviyor, ertesi gün işimize gelmediği için sevgimiz nefrete dönüşüyor. Bir gün el üstünde tutarken, ihtiyacımız bittiği gün ayaklar altına almaktan geri durmayacak kadar vefasız olabiliyoruz.
Yani, her şey ihtiyacımız ölçüsünde gelişiyor, geçici âlemin sunduğu güzellik sandığımız şeylerin bir anda eskiyip yok olduğunu görüyoruz ama egomuzun bizi başka şeylere yönlendirmesine kanıyor, yetinme ve Allah inancımızın zayıfladığı ortaya çıkıyor.
Aslında bu dünya pazarı, tarlada ektiklerimizin hasat edip ahiret pazarında sergileyeceğimiz ürünlerdi. Bunu biliyorduk ama nedense her şeyi bu pazarda sergilemeye, bu pazarda harcamaya çalıştık. Burada ektiklerimizi burada harcadık. Burada bırakacağımız şeyleri götürebileceğimizi zannederek hırsa kapıldık.
Değersiz şeylere çok değer verdik. Mala mülke. Hırsa, kazanmaya. Ne için ve nereye kadar diye düşünmeden. “Bugün bu elde ettiklerim, dün kimin elindeydi ve dün buna sahip olanlar bugün nerede?” diye düşünmeden.
Stokladık ne kadar nefsanî isteğimiz varsa. Hepsini elde etmek için hayatımızı mutsuz ve zorluklarla yaşamaya mahkûm ederken, diğer âleme götüreceklerimize hiç değer vermedik. Dışımızı güzelleştirirken içimizi, vicdanımızı görmezden geldik.
Hırsımız bizi öyle bir hâle getirdi ki, benden olan, bana yakın olan kim varsa, onların kazançlarına kazanç katmak için kontrolümüzdekileri onların emrine sunarken, liyakat sahibi olup olmadığına bakmadık, adaletten uzaklaştık.
Ne bulduysak yedik, kimseyle paylaşmadık, kimseye yedirmedik. Bu halimizle insanlıktan çıkıp, başka bir mahlûkat şekline büründük.
Maalesef bu düşüncelerle, dünya pazarında çok şey kazandığımızı zannettik ama hepsi kaybedişlerimiz oldu. Bir gün geldi, haydi gidiyoruz dediler. İşte o an, her şey bitti. Yaşadıkların, yaşattıkların ve yaşatamadıklarınla birlikte yol almaktasın artık. Elde ettiğin aldatıcı dünya pazarının sana sunduğu mal, mülk ve servetle değil.
Yolunuz açık olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.