Ermenek'in Ufuklarında
Orta Torosların bir eşsiz beldesi.
Taşlık Kilikya’nın Germanicopolisi.
İslam coğrafyasının sengistanı, iremnakı.
Taş ilinin ana üssü.
Evliya Çelebi'nin İrem bağları dediği Ermenek’in içini ve kolay gidilen yerlerini gezeriz de 2000 rakımlı ufuklarını gezmez miyiz?
Ermenek kalesini, öksürük İnini, Erenler mağarasını ve Maraspoli Mağarası’nı tek tek uzmanı olan ve anahtarlarını elinde bulunduran Sayın Yaşar Yalçın hocamızla beraber daha önce gezdik.
Benim gözlerim yükseklerde kalmıştı. Yassıkayada kalmıştı.
Yaz akşamları altındaki “Topun ora” denen caddeye her çay içmeye vardığımızda tepedeki o Türk bayrağı motifini hayranlıkla seyrettim ve buraya mutlaka çıkmamız lazım demeye başlamıştım.
Yanıma üç arkadaş daha bulmak bir ay zamanımızı aldı, bu arada havalar da serinlemiş oldu. Eylül ayının 14'ünü yakalamıştık.
14 Eylül günü için önceden Yaşar Yalçın, Mehmet Karadağ ve Ebabekir Cambolat ile anlaştım.
Onlar azıkları hazırlayacaklar arabayı da ben kullanacaktım.
Ayın 13'ü cuma günü meydan Camisi’nden çıktıktan sonra orada otururken kaymakam bey Sayın Fatih Erdoğan yaklaşıp halimi hatırımı sorduktan sonra ona da “sayın kaymakamım yarın şu zirveye çıkacağız inşallah” demiştim
Sayın kaymakamımız da “aman Mükremin hocam çok dikkat edin” diye tembihlerde bulunmuştu.
Yassıkaya'ya ne taraftan gidilmesi konusunda 10 gün düşündük.
Herkes kirse önünün bu tarafındaki kesmeden kolaylıkla çıkılabileceğini söylemesine rağmen ben kebenden gidilmesini ve Ermenek GES’i / Güneş Enerji Santrali enerji panellerinin olduğu yerlerin görülmesini, diğer Ermenek yaylalarının ziyaret edilerek bu güzel beldenin ve turkuaz gölünün yükseklerden izlenmesini istiyordum.
Mehmet Karadağ abimiz de “o zaman size gavuruluğunu da gezdiririm başka bazı çocuklarımızdan yaşadığımız bölgelerdeki yerleri de gezdiririm o taraftan gidersek” dedi.
14 Eylül cumartesi sabahı saat tam 9.30'da anlaştığımız gibi Akasya Kıraathanesi’nin önünden hareket ettik.
Keben yoluna girdikten sonra ağır ağır beton yolu tırmanarak zirveye çıktık.
Burada yol ikiye ayrılıyordu birisi kovanlık boğazına diğeri de GES’in de olduğu Ermenek’in ufuklarına gidiyordu.
Keşik kebenini yukarıya çıktıktan sonra GES’in bulunduğu ve Ermenek’in baştan sona bütün ufuklarından izlenebileceği yola girdik.
Mehmet Karadağ arkadaşımız gâvuroluğunu göstermem için arabanın gidebildiği yere kadar gitmemizi söyledi ve o noktaya geldiğimizde başka bir araba daha vardı. Bu araba burada obası bulunan İbrahim Koruk adlı arkadaşımızın, hemşerimizindi. Onu da orada bulunca oradaki zirveler hakkında kendisinden birçok bilgi aldık.
İşte burası gavuroluğuydu Mehmet Karadağ Bey'in anlattığına göre Roma döneminde önemli bir pınar olan gavuroluğu çocukluğu döneminde de şarıl şarıl suyun aktığı, önünde dev bir söğüdün bulunduğu ve ağaç teknelerin ışıl ışıl öğlen saatlerinde davar sürülerini beklediği bir pınardı.
Şimdi ise gördüğümüz ağaç teknelerin yerini betona bırakmış, şırıl şırıl akan su damla damla akmaya başlamış ve dev söğüt ağacı da yanarak kül olmuş haldeydi.
Gavuroluğulu'nun bulunduğu yer tam olarak Bileği ile Ermenek arasındaki TOKİ konutlarının üzeriydi, Bileği ise Güneyyurt'la Ermenek’in sınırı sayılabilecek bir geçitti. Buraları yakından izlemek çocukluğumuzun anıları olan üssüz yaylası ile bu yaylaların devasa kepirlerini zihnimde birleştirmek geç olmadı.
Burada Mehmet Karadağ Bey ile dev tapırlardan ve kepirlerden yürüyüş yaparak çeşitli incelemelerde bulunduk ve ondan sonra ana gündemimiz Ermenek’in ufuklarından başta Yassıkaya olmak üzere bu eşsiz şehri izlemek olduğundan zamanımızı ona göre ayarladık.
İbrahim Koruk kardeşimizin güzelce tarifi üzerine GES’in merkezinde yazıhanenin önündeki boşluktan araçların rahatça gidebileceği Yassıkaya yoluna girdik.
Tarif eden arkadaşlar “bu yolu artık araba gidilemeyecek hale gelene kadar devam edin, zaten orada paraşütçülerin bir pisti olacak oraya arabayı park edin ve aşağıda gördüğünüz zirveleri başta Yassıkaya olmak üzere zaten göreceksiniz” demişlerdi.
Bilmeyenler için söyleyeyim ki Ermenek: Balkusan yolundan başlayarak Güneyyurt yolunun girişi olan kirse önüne kadar -yanlışım varsa bilenler düzeltsin -200 ile 500 metre yükseklikteki dev kaya zincirlerinin sıfır noktasının altında kurulan 5000 yıllık bir kenttir.
Ermenek 1850 ila 1880 arasında otuz yıl, on bir kazanın bağlı olduğu bir sancak merkeziydi. Yani bir ildi. Şu anda Karaman iline bağlı en büyük ilçedir.
İşte biz şu anda bu dev kaya zincirlerinin ufuk noktalarında Ermenek’in görüldüğü yere gelmiştik.
İlk geldiğimiz yer yaklaşık olarak, iki delik denilen ve Ermenek’te nereden baksan kayanın ortasında insan yapısı 2 pencere olarak görülen insan yapısı eserlerin üstünde yer alan zirvenin tepesindeyiz.
Bir şekilde sorumlu olduğumdan arkadaşlara: kesinlikle uçurumdan 5 metre geride duracağımızı sıkı sıkıya tembihledim.
Hiçbir kimseyi üzmeye hakkımızın olmadığını anlattım.
Hatta Mehmet Karadağ Bey'in hanımı bana özellikle tembih ederek “hocam bunda hafif Alzheimer var, unutkan olabilir bunu takibi bırakmayın” demişti.
Bizim hayalimize göre bu noktada Yassıkaya’nın olabileceğini sanıyorduk, oysa Yassıkaya çok aşağılardaydı. Yaklaşık 500 metre çok engebeli ve en az %70-80 eğimli yoldan ağır ağır inmeye başladık.
Geceleri siluetini gördüğümüz Yassıkaya zirvesindeki, gazeteci İlhami Etçi hemşerimizin deyimi ile “sivri” denilen yerdeki bayrağı gördüğümüzde heyecanımız daha da arttı.
Aslında Mehmet Karadağ arkadaşımız “hocam kirse önünden gidelim buranın rampasından korkuyorsun ama yukarıdan gittiğimizde Yassıkaya’ya indiğimizde bundan kat kat daha fazla bir rampayla geriye dönmemiz gerekecek” demişti.
Buradan, gavuroluğu'ndan, iki deliğin üzerinden ve Yassıkaya’nın üzerinden yeterince kısa film ve resimler çektik, hepsini siz değerli okuyucularımızla paylaşacağız inşallah.
Yassıkaya'daki bayrağın bulunduğu harman büyüklüğündeki mekâna gelmeden bir beyaz alıç gölgesinde azıklarımızı açıp her şeyi ortaya koyarak karnımızı doyurduk.
Yassıkaya'nın bulunduğu yere inince bol bol resim çektik, turkuaz baraj gölünün her tarafı, Ermenek’in bütün köşeleri gözlerimizin önünde idi, izleyebiliyorduk.
Ermenek'in kuzeydeki ufuklarının bir zamanlar tarla olduğuna şahit olduk, yer yer harman yerleri göze çarpıyordu, baştanbaşa bir insan hareketliliğinin yaşandığı taraklar belirgindi. Hatta Yassıkaya civarının, baba ve sülale dostumuz Etçiler ailesinin tarlaları olduğunu değerli gazeteci arkadaşımız İlhami Etçi’den öğreniyoruz.
Aklımıza şu da gelmedi değil: bu, yaklaşık 5 kilometre uzunluğundaki dev kaya zincirlerinin üzerine sıfır noktasına kadar yukarıdan inip yaklaşılabildiğine göre buralara bir demir korkuluk yapılabilir miydi?
Gerçi bazı kaya düşmeleri ve ölümlere sebep olmaları dışında herhangi bir insanın düştüğüne dair bir rivayet de duymadım.
Güneyyurdun 5 kilometre kuzeyinde olan kaya zincirleri ki aslında o da bu Ermenek’teki kaya zincirinin devamıdır ve fiziki olarak Başyayla’ya kadar devam eder en yoğun hali ise Güneyyurt Kuşakpınar mevkiinde biter.
İşte bu Kuşakpınar ile Bileği arasındaki Kanlıburun mevkiinde bir kasabın düştüğü ve aşağıda da Ölünün koyak diye bir koyak olduğu bilinmektedir.
Ermenek'in ufuklarını gezme saatimizi ikindiye doğru ayarlamaya gayret ettik çünkü güneş önümüzde yani doğudan bize bakacak olursa resimlerin oldukça kalitesiz olacağını biliyorduk buna rağmen yine de hava güneşli olduğu için biraz pus vardı ve resimler istediğimiz kalitede çıkmadı.
Burada da Yassıkaya’nın tepesinde de sivri bölgesinde de gerekli çekimleri yaptıktan, sohbetleri icra ettikten sonra artık dönüş saatimiz gelmişti.
Mehmet Karadağ arkadaşımız “arkadaşlar ben buradan o yokuşu bir daha çıkamam” dedi. O yokuş dediği, gerçekten, arabayı koyduğumuz ve buraya kadar 500 metre, %70-80 eğimli bir yokuştu.
“Benim yanıma biriniz gelin ikiniz de buradan arabanın yanına geriye dönün” dedi.
Ben de o zaman yenge hanımı derhal ara ve senin yanına ister Yaşar Bey’i ister Ebabekir’i vereceğim dedim.
Yenge hanımı aradıktan sonra Yaşar Yalçın Bey benimle Ebabekir de Mehmet Karadağ ile geriye dönecektik.
Hepimiz ayağa kalkarak Ebabekir Cambolat ile Mehmet Karadağ arkadaşımızı hemen aşağıdaki kirse önündeki inilip çıkılan yere yolcu ettik.
Yaşar abi 80 yaşını geçkin olmasına rağmen o zorlu yokuşu tırmanarak benimle arabanın yanına gelecek olması beni çok mütehassis etti.
Saatimize baktığımda üçe çeyrek vardı “Yaşar abi bir saat 15 dakikada bu rampayı çıkacağız ve arabanın yanında olacağız, hiç acele etmeyelim, 10 dakika yürürsek 10 dakika dinlenelim” dedim.
Gerçekten de öyle yaptık saat 4.00 olduğunda kendimiz arabanın başındaydık, hiç zorlanmadan dinlene dinlene o rampayı çıktık ve normal oranın seviyesi olan tahminen 1800-1900 rakımdaki Ermenek’in en yüksek ufkunun hizasına gelmiştik.
Yanımızdaki suyumuz bittiğinden bayağı susamıştık bu arada Ebabekir’i ve Mehmet Karadağ Bey’i birkaç kere aradık ve sonunda ulaştık, indiklerini ve Yassıkaya’ya doğru caddede yürüyüşte olduklarını söyleyince çok sevindik.
Biz de geldiğimiz yoldan kovanlık boğazına doğru inmek üzereyken orada bir tekneli bir pınar görerek arabayı çektik ve indik. Maalesef tekne doluydu ama akan su yoktu, oluk boştu. Ben “burada su yok” diye dönerken Yaşar abi gelerek “gel hocam su var burada” dedi şaşırmıştım, indim vardım, hakikaten kuru oluğun yan tarafına küçük bir oluk koymuşlar oradan küçük parmak kalınlığına yakın su buz gibi akıyordu.
Kana kana sularımızı içtikten sonra artık 20 dakika sonra kendimizi Ermenek’te bulduk.
Yaşar Bey’i evine bıraktıktan sonra ben de Güneyyurda döndüm.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.