Garip Beyin Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, gülmeyi, eğlenmeyi, insanlara takılmayı çok seven bir şehir varmış. Şehir her gün kendine takılacak, uğraşacak bir şeyler bulur, akşamı öyle edermiş. Dünya yansa bir hasırlık yerleri yok bu şehirde yaşayanların derlermiş.
Hiçbir şeyi dert etmezler, büyütmezler, kafayı takmazlar, en nihayetinde biraz üzülüp, sonra yine güler geçerlermiş. Bu şehirde ölenin ardından ağıt yakanda yokmuş, o türden işlere bakanda…
Bu şehrin en ücra, en fakir, en garip, en yalnız, en biçare mahallesi olsa olsa burası olur denen bir mahallesi varmış. O mahallenin de, en fakir, en dökük, en virane sokağında bir delikanlı yaşarmış.
Rivayete göre, şehrin beylerinden birinin adamı, zifiri karanlığın olduğu bir gecede bir sepetin içinde bir bebeği bu viranelerin içine bırakmış gitmiş.
Sanmış ki, onu kimse görmedi. Sokak viranda olsa yıkık-dökükte olsa, burada yaşayanlar çok şey bilir, ancak hiçbir şey söylemezlermiş.
Bakmışlar ki, oldukça uslu, güleç yüzlü bir erkek bebek…Adına Garip Bey demişler, el birliği ile bakmışlar, büyütmüşler. Garip Bey, sözüm ona beymiş amma, çocukluğundan itibaren çok mu akıllı, çok mu aklı kıt, kimse bir hüküm verememiş.
Ok bilmez, yay germez, kavga etmez, etliye-sütlüye karışmaz, kimselerle yarışmaz, gel desen gelmez, yola gitmez, ölüyorum desen bir bardak su vermez, yüzü ekşi satar gülmez, halden bilmez, adı gibi garip mi garip, tuhaf mı tuhaf bir delikanlı olmuş çıkmış!
Garip beyde ne ana varmış, ne baba, ne kardeş varmış, ne akraba! Mahallenin kadınlarının hepsi anası, adamlar babası, çocuklar kardeşiymiş…
Yaşlılar, garip bey maşallah delikanlı oldu diye sevinir, severlermiş.
Onu bulan adam, onu kim bıraktı, bırakan kimin adamı bilirmiş.
Çağırmış garip beyi yanına…Sen demiş, bizim garip oğlumuzsun, garip beyimizsin, bu sokakta kim varsa cümle çocuk senin kardeşin. Beyimizi evlendirmek dileriz. Sana şehrin merkezinden münasip bir kız bulduk ne dersin demiş.
Garip bey, baba demiş sen bilirsin bilmesine de, benim gibi birine oralardan varacak kız olmaz. Tamam ben garibim, garip davrandığımda çoktur, lakin ne olup olmadığını da bilirim demiş. Bu dediklerin olmaz.
Yaşlı adam, ben demiş, seni en iyi tanıyanım. Seni bulanım. Huyunu, zekanı, aklını sakladığını, gizlediğini bilirim. Seni buraya getirip bırakan adamı bilirim. Onun hangi kapıya kapılandığını da. O kapının sahibini de, ailesini ve efradını da…
Sonra ikimizin arasında kalsın diye, çekmiş tenha bir yere, ne biliyorsa, ne tespit etmişse, nelere şahit olmuşsa, bulabildiği belge ve vesikaları da ortaya koyarak garip beye tek tek anlatmış.
Garip bey, babam demiş, ben bu sokakta, bu mahalle de çok dedikodu duydum. Onların kendimce gerçek olabileceklerini düşündüklerimi araştırdım. Bende buldum senin kilere benzer bir şey lakin, şu anlattıkların gözümü açtı. Yolumu aydınlattı.
Ertesi gün, şehrin merkezinde büyükçe bir konağın kapısına varmış. Kapıya sert bir şekilde vurmaya başlamış.
Kapıyı açanlar, sabahın köründe sende kimsin demişler. Neredeyse kapıyı başımıza yıkacaksın.
Delikanlı bana demiş Garip Bey derler, uyandırın ağanızı, beyinizi geldiğimi söyleyin.
Kapıyı açanlar, hadi ordan demişler, şu haline kıyafetine bak bir kere…Dilenciyim desen sana para veren olmaz. Hakikaten garip birisin, bir beyliğin eksik kalmış, defol şurdan demişler, suratına kapatmışlar kapıyı. Garip Bey, boylu poslu, güçlü kuvvetli bir delikanlıymış, kapıya öyle bir yüklenmiş ki, o sağlam sanılan süslü kapı, büyük bir gürültüyle ikiye ayrılmış ve ardına kadar açılmış, konakta uyanmayan insan kalmamış.
Konağın Beyi, kim bu densiz, kim bu edepsiz hemen muhafızlara haber edin diye fırlamış avluya. Birde bakmış ki, kimsenin zapt edemediği bir genç.
Sende kimsin demiş!
Delikanlı bana demiş Garip Bey derler, gariplerin, yoksulların mahallesinde adımı bey koymuş ailem. Sonra da, eğilmiş beyin kulağına, demiş ki, derler ki, beni sen bırakmışsın o viran mahalleye…Emrinde çalıştığın beyini ve ailesini zehirleyip öldürmüş, sonrada onların yerine bey olmuşsun derler. Kundaktaki o çocuk benim. Bu arada bir isteğim var, senin güzeller güzeli bir kızın varmış, onu da kendime isterim.
Adamın kızı hem çok güzelmiş, hem de, iyi ok atan, iyi kılıç savuran, değme erkeklere taş çıkartan gözü kara bir savaşçıymış. Konağın Beyi, tamam demiş, verdim gitti. İçinden de, şimdi buldun belanı Bey oğlu demiş. Sonra varmış durumu kızına anlatmış. Kız merak etme babam demiş, sen beni vermiş gibi yap, bu garip beye öyle bir oyun oynanayım ki, bir daha değil garip dediği mahallesine, bilinmeyen garip diyarlara defolup gitsin. Sen demiş kızımı verdim veriyorum de, oyala şu densizi.
Garip Bey, garipmiş amma, hakkını arama konusunda en olmadık gariplikleri yapmakta da üstüne yokmuş. Hakkını aramak için elindeki vesikalarla her yere başvurmuş. Her kapıdan kovulmuş, hakaretlere uğramış. Kız dengim olmayana neden varayım demiş, babam bir süre oyalayacak, sonra defedip gidecek başından…
Şehre ziyaret için Ülkenin Sultanı gelmiş. Garip Bey, şehrin girişinde muhafızları yarmış, Sultanın atının dizginlerine yapışmış. Bak hele Sultanım demiş. Bana Garip Bey derler, derdimi Vali Paşaya anlattım dinlemedi. Kadı’ya gittim, kapılardan içeriye koymadı. Subaşı haksız yere beni bir ay zindana attı. Hiç görmediğim, bilmediğim babama Cengaver derlermiş. Anam, Sultanın akrabasıymış. Yalan derler, öyle birileri bu şehirde hiç yaşamadı derler. Beni bulanlarda bana Garip Bey demişler. hem adım, hem kendim garip kaldı Sultanım. Adalet sensin, başım yoluna feda. Saygısızlık yaptı de sallandır beni. Lakin doğru neyse çıksın ortaya, her şeye razıyım.
Sultan, bırakın delikanlıyı demiş. Madem ki, bu delikanlı, bu Garip Bey benim adaletime sığınır, benden adalet talep eder, o zaman araştırın şu meseleyi.
Sultan, bu iş için Payitahttan ak sakallı Hocasını çağırmış. Hocam demiş, bu mesele bana hem çok dokundu, hem de çok garip ve manidar geldi. Çözsen, çözsen sen çözersin bu konuyu. Sultanın Hocası konuyu oldukça gizli bir şekilde araştırmış. Sonunda Sultanım demiş, sizinle bu konuyu yalnız görüşebilir miyiz diye talepte bulunmuş.
Sultanın Hocası Sultana , Sultanım demiş, bu Garip Bey denilen delikanlı haklı. Anası, benim rahmetli kız kardeşim çıktı. Babası, babanız Sultanımızın Muhafız başı olan rahmetli eniştem. Gerçek bir Cengaverdi. Şu anda kendini bey oldum sanan adam tarafından zehirlendikleri de, şahitlerle ispat olundu. Takdir Sultanımızın. Sultan Garip Beyi çağırtmış huzuruna, Gel Bakalım Garip Bey demiş. Araştırmalar tamamlandı. Benim Hocam, senin öz be öz dayın. Baban ise Sultan babamın cengaveri. Sen Bey oğlu Beysin. Beyliğini sana iade ediyorum. Ana ve babanı zehirleyen açgözlüyü, ibreti alem için şehrin meydanında astırdım. Kaldı bir mesele daha, bu adamın kızını istetmişsin. Bu kız olayları öğrendikten sonra, çok pişmanım der ağlar. Babanın bütün malı mülkü şu andan itibaren senin, gönül ferman dinlemez demişler, seviyorsan bu kızı, bu kızla seni evlendireyim.
Garip Bey, bu şartlarda onunla evlenemem Sultanım demiş, bu konakta varsın oturmaya devam etsin. Bende Dayımla birlikte bu şehirden ayrılmak dilerim.
Anlatırlar ki, yıllar geçip gitse de acılar küllenmemiş, Garip Bey adını hiç değiştirmemiş, Konağı dahi Garip Beyin Konağı diye anılmış…
Şehir şehire, Sultan Sultana, Garip Bey Garip Beye, mahalle mahalleye, Sokak sokağa, mahalleli mahalleliye, Yaşı adam yaşlı adama, Bey Beye, Kız kıza, Hoca Hocaya benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.