Erol Sunat

Erol Sunat

Kemankeş Kızın Hikayesi

Kemankeş Kızın Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde yoksul bir adamın güzel kızına, Bey oğlu talip olmuş. Yoksul adam, Beyim demiş, ben haddimi de yerimi yurdumu da bilirim. Benim kızım okuma yazma bilir, akıllıdır, pratiktir, lakin senin konağında ezilir. Biz gerçekten çok yoksuluz. Söyle oğluna, vazgeçsin bu sevdadan. Vazgeçsin benim kızımdan. Bey, başına devlet kuşu kondu haberin yok demiş. Bana dünür olacaksın. Sana dükkân açarım. Konak gibi bir evde oturursun. Bir daha yokluk yüzü görmezsin.

Yoksul adam, kızım demiş, söz senin. Kız, olmaz babam demiş. Bey oğlu, çok kibirli, beni sevdiğinden değil, ona yüz vermediğimden, beni elde edemediğinden üstüme düşüyor. Bey oğluyum diye kimse bana hayır diyemez havasında. Yoksul adam birkaç gün daha oyalamış Beyi ve oğlunu. Bey oğlu binmiş atına, almış yanına adamlarını basmış yoksulun evini. Yoksul adamı öyle bir dövmüşler ki, adamı öldü diye atmışlar evin bahçesine. Kız, hasta anasını da alıp, mahallede izbe bir yere saklanmış. Bey oğlu mahallede esmiş, yağmış, gürlemiş. Önüne kim çıktıysa tokatlamış, tekmelemiş, yumruklamış. Yarına kadar yoksulun kızı ortaya çıkmazsa yakacağım bu mahalleyi demiş.

Bey oğlu ve adamları gittikten sonra kız ve anası evlerine gelmişler. Kocasının bahçede hareketsiz yattığını gören hasta kadın, üzüntüsünden kendini yerden yere atmış ölmüş. Yoksul kendine geldiğinde karısının cansız bedenini görünce kendini kaybetmiş. Şifahaneye kaldırmışlar, birkaç saat sonra o da teslim etmiş ruhunu. Mahalledeki, yaşlı kadınlardan biri, kızım demiş, biraz sonra şehirden hareket edecek bir kervan var. Kendi aramızda biraz akçe topladık.

Kervancının parasını ödedik. Yüzünü gözünü iyice sar, kervancı başı seni almadan şehirden çıkmayacak. Haydi uğurlar olsun. Rabbim seni korusun. Kız koşarcasına, kervanın olduğu yere gelmiş. Kervancı başını bulmuş. Kervancı başı tamam kızım demiş bende seni bekliyordum. Kervan şehirden çıkmış, başlamış hanlardan, kervansaraylardan şehirlerden geçmeye. Bir ay kadar yol gittikten sonra, büyük bir şehre gelmişler. Kervancı başı, gel kızım demiş, almış kızı bir hana götürmüş.

Hancı demiş. Bu kız benim yeğenimdir. Önce Allah’a, sonra sana emanettir. Burada sana yardımcı olsun. Ona yatacak yer ver. Çalışması karşılığında ücretini de ihmal etme. Bu şehre her gelişimde yeğenimi görmek isterim. Göremezsem, nahoş bir şey olursa senden bilirim. Hancı yerlere kadar eğilmiş. Kervancı başı gittikten sonra. Aş pişirebilir misin demiş. Kız evet deyince, hanın mutfağında başlamış aş pişirmeye. Kısa sürede hana gelenlerin memnuniyeti artmış. Yoksul kız, hancının eli ayağı olmuş. Lakin hancının karısı, kızın güzelliğini görünce, içine kıskançlık çökmüş.

Hancıya bu kızın demiş isteyeni falan yok mu, ver birine gitsin. Hancı ne dediyse olmamış. Kadın, han babamın demiş, o kız bu handan gidecek. Hancı, kızı çağırıp, bir kese akçe verdikten sonra, bugün bu handan ayrılıyorsun demiş. Sana bu şehirde bir iş bulmak isterdim. Ancak, duyarlar, görürler, dedikodu çıkarırlar. Var git yoluna. Kız nereye gittiğini sormadan katılmış bir kervana. Kervan dağ başında bir handa mola vermiş. Kız yaşlı hancıya, ben demiş uzun süre bir handa aş pişirdim. Gördüğüm kadarıyla burada her şeye yetişmeye çalışırsın. Bana yatacak bir yer ver. Karnım doysun, para kazanırsan birkaç akçe verirsin. Yok dersen onu da istemem. Yaşlı hancı. hemen başla o zaman demiş.

Kız sıvamış kolları, başlamış aş pişirmeye. Sonrasında, hanın yemekleri dilden dile gezmeye başlamış. Hancı soranlara merak edenlere, bu kız benim uzun yıllardır görmediğim kızım demiş. Anası ölünce çıktı bir gece geldi yanıma diye anlatınca, inanmayan kalmamış. Hancının güzelliği dillere destan, güzel aş pişiren kızı diye kervanlar gittikleri her yerde anmaya, anlatmaya başlamışlar. Talipleri çokmuş. Kız hiç kimseye dönüp bakmıyormuş. Gözlerinin önünden ölen ana ve babasının hali gitmiyormuş bir de Bey oğlunun yaptıkları. Hanın depo gibi kullanılan odasında eski bir yay, bir sadak dolusu ok bulmuş.

Birkaç ok talimi yapmaya çalışmış. Yaşlı Hancı, öğrenmeye niyetli misin diye sormuş. Evet cevabını alınca, kıza okçulukta ne hüneri varsa göstermeye başlamış. Bir sene sonra, kız hareketli hedefleri dahi kolaylıkla vurmaya, ava çıkmaya, av hayvanları avlamaya başlamış. Yaşlı Hancı, bana demiş Kemankeş derler yani okçu. Yanında savaştan savaşa koştuğum Sultanım ölünce bıraktım okumu yayımı. Babamdan kalan bu hana çekildim. Bir kızı çok sevdim, bana varmadı. Sonra da savaşmaktan evlenmeye vaktim olmadı. Benim demiş yetiştirdiğim ilk ve son öğrencimsin. Bu yay bana Sultanımızın hediyesiydi. Bundan sonra senin. Aradan bir sene daha geçmiş.

Yaşlı Hancıyı şifahaneye kaldırmışlar. Kız yanı başındaymış. Hancı, sana demiş herkes Kemankeşin kızı diyor. Neyim var, neyim yok bundan gayrı senin. Hanı sat. Atına atla, Payitahta var. Sana verdiğim adresteki adamı bul, o konak da senin demiş yummuş gözlerini. Kemankeş kız, hanı satmış, atına atlamış, tutmuş Payitahtın yolunu. On gün kadar sonra Payitahta gelmiş. Sormuş soruşturmuş. Büyükçe bir konağı tarif etmişler. Kız, öğleye doğru, çalmış konağın kapısını. Kız kapıyı açana, elindeki vesikada yazan ismi sormuş. Kapıyı açan, seni çok bekledi demiş, lakin dün gece öldü.

Oğlu burada, onunla görüş demiş almışlar kızı içeri. Kız geniş avluyu geçtikten sonra, saraya benzeyen konağın salonuna gelmiş. Genç bir adam, gel bakalım hancının kızı demiş. Konağı almaya geldin amma, çok beklersin. Kız sessiz kalmış. Genç adam, babam demiş bu konağı sana verecekti. Geç kaldın. Dün öldü. Konak bana kaldı. Kız, sen bilirsin demiş. Bende hakkımı ararım. Burası Payitaht demiş genç adam. Sultana gidecek halin yok ya…

Kız, çıkmış konaktan, doğruca saraya varmış. Saray kapısında sende kimsin demişler. Tartışırlarken, bir Bey gelmiş kapıya, kızın yayını görünce, açın kapıyı demiş. Bu kız Kemankeşin kızı. Bey, kızı almış, Sultanın huzuruna çıkarmış. Sultan, ben demiş Kemankeşi tanırdım, demek öldü ha. Hayırdır seni buraya ne getirdi? Kız elindeki vesikayı göstermiş. Sultan, Kemankeşin kızı demiş, Kemankeş babam Sultana ve memlekete büyük hizmetler etti. Onun kızı, bizim de kızımızdır. Çağırmış o konağa el koyanı. Konağı ondan alıp kıza teslim etmiş. Sonra dönmüş adama, sen demiş adam olsan, babanın vasiyetine uyardın. Atın bunu zindana. Atmışlar adamı zindana.

Bir ay kadar sonra, Sultanın huzurunda, ok atma yarışları yapılmış. Kız o yarışlarda birinci olunca, Sultan sen demiş benim muhafızlarımdan ol. Savaşlarda çevremden ayrılma. Kız, birkaç savaşta, öyle başarı göstermiş ki, Sultanın yanına yaklaşanı saf dışı etmiş. Kemankeşin kızı yaman ok atıyor demişler. Onun yayından fırlayan okların hedefini şaşırdığı görülmemiştir diye öyle bir anlatılmış ki, efsane gibi anlatılır olmuş. Payitahtta onu tanımayan ve sevmeyen yokmuş.

Kemankeşin kızı olarak anılan kız pazar yerinde dolaşırken, biri kolundan tutmuş. Buldum seni yoksulun kızı demiş, sen o benim elimden kaçan yoksulun kızısın. Beni tanıyamadın değil mi, ben Bey oğlu. Bey öldü, onun yerine Bey oldum. Artık elimden kaçamazsın. Bakalım seni elimden kim alacak? Kız çevik bir hareketle Beyin elinden kurtulmuş, yayına bir ok yerleştirmiş. Bey, efsane olsan kaç yazar demiş, sen şimdi beni o okla mı vuracaksın?

O ok yaydan fırlar da bana isabet ederse kellen gider yoksul kız. Pazardan bir esnaf, Bey demiş, o kız Sultanın Muhafızlarından, bugüne kadar attığı hiçbir ok boşa gitmedi, istersen bir daha düşün. Attığı ok seni bulursa, bir daha iflah olmazsın. Yazık olur sana. Bey sende kimsin demiş, pazarcıyı, itmiş yere, yetmemiş sille tokat girişmiş. Bir ok havada uçmuş, pazarcıya kalkan eline saplanmış. Ne oluyor diye döndüğünde ikinci ok diğer eline isabet etmiş. Adamları kılıçlarını çektiğinde, Sultanın muhafızları hepsini yakalamışlar. Sultan, Beyi ve kızı huzuruna çağırmış. Kız olan biteni, ana ve babasının nasıl öldüğünü tafsilatıyla anlatmış. Sultan, atın şu Bey bozuntusunu zindana demiş. Beyliğini de aldım. O şehre de seni Bey olarak veriyorum Kemankeşin kızı.

Kız, varmış yıllar önce kaçıp gittiği şehrine. Bey olunca, kapılarını açmayanlar, başın sağ olsun demeyenler, ben senin akrabanım diye koşup gelmişler Bey konağına. Kız, hepsini kovdurmuş, yalnızca onu tehlikelerden kurtaran kadını buldurmuş. Ana demiş, bu şehirde tek tanıdığım, tek akrabam sensin. Konağın bir odasına yerleştirmiş yaşlı kadını.

Aradan bir sene kadar geçmiş. Şehre, Şehzade çıkmış gelmiş. Bey konağında, Bey olan Kemankeş kızla görüşmüşler. Şehzade bu görüşmenin akabinde, ayrılmış gitmiş şehirden.

Anlatırlar ki; Kemankeş kız, Beylikten Payitahta gelin olarak gitmiş. Savaşlarda, Şehzadeyle omuz omuza birçok savaşa girmiş. Şehzade kızı sevmiş, kızda Şehzadeyi. Sonunda Sultan babasını ikna eden Şehzade, varmış kıza onunla evlenmek istediğini söylemiş. Sultan ölünce, Şehzade Sultan olmuş, Kemankeş kız da Memleketin Ecesi. Yoksul bir kızın Ece olmasının hikayesi ise Kemankeş kızın hikayesi olarak anlatılmış durmuş…

Şehir şehire, Kemankeş kemankeşe, yoksul yoksula, Sultan Sultana, ana anaya, baba babaya, Bey oğlu Bey oğluna, Kervancı başı Kervancı başına, han hana, hancı hancıya, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR