Erol Sunat

Erol Sunat

Keşke geriye bakabilseydik

Keşke geriye bakabilseydik

Hemen herkesin yüreğinin bir köşesinde geriye doğru bakmak istediği, lakin bakamadığı, bakmak istemediği hikayeleri vardır. O hikayeler bazen ölüm döşeğine kadar uzanır. O hikayelerin ekserisi keşke ile başlar, keşke ile devam eder. Keşke geriye bakabilseydik diyenlerden de geçilmez…

Gelin sizlerle böyle bir hikâye paylaşalım;

Adam, ölüm döşeğinde, evlatlarını yanına çağırmış.

-Evlatlarım demiş, Amcanız genç yaşta öldüğünde, onun bütün malına mülküne el koydum. Karısı ve çocukları bir daha kendilerini toparlayamadılar. Onların hakkını geri vermek istiyorum.

Büyük oğul itiraz etmiş;

-Ama baba demiş, yıllardır bu mal ve mülk için alın teri döktük, gece-gündüz çalıştık, nasıl veririz?

Adam;

-Biz varlık içinde yaşadık, Amcan sağ olsaydı, o günkü kafamla yine o arazileri elinden alırdım demiş. ama yanlış yapmışım, ölmeden önce çağır yengeni, çağır çocuklarını verin mallarını...

Büyük oğlu;

-Olmaz baba demiş, sen malımızın yarısını ver diyorsun ne ben razı olurum ne de kardeşlerim...

Adam;

-Bak görüyorsun demiş, bu dünyadan gidiyorum, bu arazilerin hepsi benimdi, öbür tarafa ne götüreceğimi hiç düşündün mü? Sen ve kardeşlerin ne götüreceksiniz?

Büyük oğul;

-Belki haklısın ama demiş, istediğin çok ağır baba, veremeyiz...

Baba kızmış demiş ki;

-Kimin malını kime veremiyorsun? Sen olayları kardeşlerinden daha iyi bilensin. Huzur içinde ölmemi istiyorsan, ver o arazileri oğlum. Her gece rüyalarımda kardeşimi görüyorum.

Büyük oğul;

-Hatırın için demiş az bir şeyler verelim. Evleri falan yokmuş. Mesela bir ev alalım. Ellerine üç-beş kuruş verelim. Hatta bir de araba alalım. Yetmez mi?

Baba;

-Yetmez oğlum demiş yetmez, bu sözlerim sana vasiyetim olsun, ver insanların mallarını...

Büyük oğul demiş ki;

-Sağlığın yerindeyken sen neden vermedin baba? Şimdi ölüm döşeğinde mi, hatırladın amcamı? Senin vermediğini ben neden vereyim? Bütün şehir bana enayi mi, desin?

Adam gözü yaşlı;

-Geriye bakmasını bil oğlum demiş, keşke demek yetmiyor, yarın senin çocukların da sana aynı şeyleri yaparlarsa, beni hatırla emi...

Ve adam gözleri kapatmış. Bu dünyadan ayrılmış. Hırsına yenik büyük oğul, “Nasıl vereyim, baba, nasıl vereyim baba!..” diyerek, babasının üzerine kapanıp ağlamış, ağlamış…

Sonra, rüyalarında babasını görmeye başlamış, babası her defasında, “daha vermedin mi amcanın mallarını” diye soruyormuş.

Büyük oğul, rüyalarını annesi ve kardeşlerine anlatmış. Hepsi üç günlük dünya demişler. Verelim de helalleşelim. Babamız helalleşemeden gitti. Hiç değilse huzur içinde yatsın.

Büyük oğul, çağırmış yengesini ve çocuklarını. Amcasının bütün malını olduğu gibi yengesine ve onun çocuklarına vermiş. O gece rüyasında babası alnından öpmüş. Ve büyük oğulun, o güne kadar hissetmediği bir huzur kaplamış içini...

*****

Geriye dönüp bakmak. Geride neler bıraktığımızı, neleri ihmal ettiğimizi, neleri görmezden geldiğimizi hatırlamak, yanlışlarımızı telafi etmeye çalışmak hoş bir şey.

Geçmişle, bugün arasında hatta gelecek arasında köprüler kurabilmek insana hep ağır gelmiştir.

Gurur, kibir, ego denen kafa karıştırıcılar, yol kesiciler, neyin tavizini veriyorsun diyen karşı koyucular o denli güçlü ki…

Birçok insan hikayemizde anlattığımız gibi, bu işi son raddeye kadar götürüp, bu dünyadan ayrılırken, yani giderayak halletmeye kalkışsa da nasip olan var, olamayan var, mirasçıların umursamaması var.

Hayatımızın en büyük yanlışı bu dense de bu yanlış insanları o ayrılış gününe kadar sürüklüyor.

O an ümitlerin bittiği an.

Geri dönüş ihtimali olmayan an...

Pişmanlığın son durağında, dönülmez yolun veda faslında, geriye dönmeye çalışıyor insanlar.

Geriye dönüşler derin bir pişmanlığın ifadesi.

Keşke deniyor, keşke deniyor lakin çoğu kez keşkeler kimseyi kurtarmıyor.

Keşke, o yanlıştan uzun seneler öncesinde dönülebilseydi cümlesi çaresiz bir şekilde geriye kalıyor.

*****

Mal ve mülk hırsı, miras gibi konular, adaletin tecelli etmemesi, hak gaspı, kul hakkına girme, miras diye ne varsa zapt etmeye kalkma insanları çok yordu, çok üzdü.

Yetimler, öksüzler perişan oldular. Onlara o perişanlığı yaşatanlar, yıllarca mışıl-mışıl uyudular. Keyif içinde yaşadılar. Bu mal mülkte benim hakkım değildi demediler.

Ne kendileri ne karıları ne de çocukları…

Sağ olana her yıl Ramazan gelir.

Ramazan ayı insanların hayatlarını gözden geçirme ayı. Hatalarını ve yanlışlarını düzeltme ve telafi etme ayı.

Keşke demeden, geriye doğru bakma ayı. Geride bıraktıklarımızı, unuttuklarımızı, görmezden geldiklerimizi, kırıp-döktüklerimizi, hatırlamaya vesile olan bir ay.

Rabbimiz alın size otuz gün diyor.

Hem ibadetinizi yapın hem de hatalarınızı tamir edin. Yanlışlarınızdan dönün. Bu ayda geriye doğru daha çok bakın…Bakın ki, vicdanınızla bir iç hesaplaşma olsun bu ay…

*****

Ramazan, af ve mağfiret ayı.

Barışmak mı istiyorsunuz?

Hakkını zorla elinden aldıklarınızın haklarını gerisin geriye vermek mi istiyorsunuz?

Hem barışın hem de hatalarınızdan dönün. Elinizden bir tutan mı var?

İşte Ramazan gibi kutlu bir ay…

Barışın, küslükleri dargınlıklarını bitirin.

İlk adımı atan neden siz olmayasınız?

Bayramı beklemeye ne gerek var, ya da öbür tarafa gitmeye dakikaların kaldığı o en son anı…

*****

Bu ay, gemilerin yakıldığı değil, gönüllerin alındığı bir ay…

Sabır ayı olduğu kadar, gönülleri imar etme ayı.

Nerede ne yanlış yaptık, artılarımız, eksilerimiz ne diye düşünüp hayatımızın bir muhasebesinin yapıldığı bir ay.

Lakin, sabrımız yok, şükrümüz yok, kanaatimiz yok, hoşgörümüz yok, anlayışımız sınırda.

Nasıl geriye bakacağız?

Gemisini kurtaran Kaptan…

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyerek değil herhalde…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR