Konya Evleri
Ev medeniyetimizde sosyal hayatın merkezinde yer alır. Günlük yaşantımızın önemli bir bölümü evde geçtiği için evlerimizin insanla uyum içerisinde olmasına dikkat edilmiştir. Türk evinde gereksiz, fazladan yapılmış hiçbir mimari ayrıntı yoktur. Evlerin müştemilatı içerisinde yer alan her bölüm fonksiyoneldir. Cumbalar, pencereler, kafesler, saçaklar, yüklükler, ocaklar, sedirler, hayatlar, mabeynler, izbeler, aşevleri gibi her bölüm fonksiyoneldir.
Türk evinin her bölümü, her elemanı birer sanat eseridir. Türk evlerinde ahşap işçiliği, taş ve metal işçiliği zirveye ulaşmıştır. Yüzyıllar öncesinin imkânlarıyla ortaya konan bu güzellikler bizleri hayret içerisinde bırakır. Antikacı dükkânlarına bakarsanız, haraç mezat satılan kapı kulplarını, kapı tokmaklarını, pencere korkuluklarını, ahşap kapıları ve ahşap dolapları çokça görürsünüz. Günümüz evlerinde aklımıza en son gelebilecek olan ayrıntılar bile Türk evinde estetik bir düşünce ile yapılmıştır. Kapı kulplarının ve kapı tokmaklarının hepsi birer sanat harikasıdır. Aynı zamanda fonksiyoneldir. Eski evlerin kapılarında biri tok sesli, diğeri ince sesli olmak üzere iki ayrı kapı tokmağı bulunurdu. Tok sesli halka çalındığı zaman gelenin erkek, tiz sesli halka çalındığında ise gelenin kadın olduğu anlaşılırdı. Mahremiyete verilen önem sebebiyle kapıyı açacak kişi için böyle bir yöntem düşünülmüştür.
Selçuklu başkenti olan Konya vaktiyle tarihî yapılar açısından oldukça zengin bir şehirdi. Ama Konya zaman içerisinde çeşitli sebeplerle bu yapıların çoğunu kaybetti. Cami, medrese, hankâh, imaret, mescit gibi yapıların etrafında mahalleler oluşmuş ve bu mahalleler etrafında bulundukları tarihî yapı ile uyum içerisinde planlanmıştı. Mesela vaktiyle Mevlâna Dergâhı’nın etrafında bulunan evler dergâh ile adeta bütünleşmişti. Abidevi yapılarla sivil mimari uyum içerisindeydi. Ne var ki hayatımızın her alanına sirayet eden daha çok kazanma hırsından evlerimiz de nasibini aldı. Her biri birer sanat abidesi olan tarihî evlerimiz para hırsı, ilgisizlik ve tarih düşmanlığı gibi sebeplerle büyük oranda yok oldu. Eski semtlerde kalan birkaç ev de kaderine terk edilmiş bir vaziyette betona dönüştürüleceği günü bekliyor.
Türkiye Tarihî Evleri Koruma Derneği’nin eski başkanlarından merhume Perihan Balcı’nın bir gazetede yayınlanan mülakatında “Dünya Evleri” üzerine araştırma yapan bir yabancı profesörden naklettiği şu sözler geleneksel Türk evi hakkındaki en güzel tespitlerden biridir, “Hemen hemen her ülkenin evlerini inceledim, Türk evleri kadar insan hayatına uygun ve kullanışlı ev görmedim. Siz maalesef evlerinizi korumasını bilmiyorsunuz.” Evet, ne yazık ki biz evlerimizi korumayı dün bilemediğimiz gibi bugün de bilemiyoruz. Kafamız “kentsel dönüşüm”den başka bir şeye çalışmıyor. Ne olurdu sanki Konya’nın eski sokakları, evleri, konakları, sokak çeşmeleri korunsaydı…
Bazen fotoğraf çekmek için Konya’nın eski mahallelerini, eski sokaklarını yürüyerek dolaşıyorum. İnanın bir yıl önce gittiğim bir sokağı tanıyamıyorum. Tarihî doku yok olduğu için semtler, mahalleler, sokaklar artık hep birbirine benziyor. Eski semtlerde Konya evi diye gösterebileceğimiz çok az örnek kaldı. Kalanlar da gün sayıyor. Sahipleri yıkılıp gitsin de kurtulalım diyor ya da sahipsiz kaldığı için faili meçhul bir yangına kurban gidiveriyorlar. Yıkılan, yakılan gitti, artık o evler için yapacağımız bir şey yok ama bari elimizde kalan son örneklere hakkıyla sahip çıkalım. Apartmanları, siteleri her yere kurabiliriz ama aralarda tek tük kalan evleri kaybettikten sonra geri getirmemiz mümkün değil… Sivil Toplum Kuruluşları, Belediyeler, Mimarlar Odası, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve ev sahipleri artık bu gidişe bir dur deyin… Unutmayın geçmişini kaybeden, geleceğini de kaybeder.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.