Mart güneşi!
Mart ilginç bir ay…Yılın üçüncü ayı.
Güneşi adamı yakar…
Soğuğu ayazı unutulmaz.
Bir yüzü bahar, bir yüzü karakış…
Kazma kürek yaktıran kapılardan baktıran Mart bu…
Sürprizi mi çok, soğuk duşu mu?
Anlayabilene aşk olsun!
Kimin yanında, kimin sağında kimin solunda bilen yok…
Mart ayı dert ayı derlerdi eskiden…Kime dert olacak, kimin yüzüne gülecek, kiminle horon tepecek, kimin ardından teneke çaldıracak kendi biliyor.
Teneke çalmak ne mi?
Eskiden seçimi kazanan taraf kaybeden tarafın kapısının önünde teneke çaldırır, o mahallede kıyametler kopar, olaylar çıkardı.
Muhtarlık seçimleri sonrasında kaybeden muhtarın taraftarlarından mührü yutan, mührü çalılıklara fırlatıp atanlar olurdu.
Mart benzetmek gibi olmasın, aynen konjonktür gibi bir şey…
Yıldırım mı düşer? Sandıklar mı patlar? Aralardan hiç umulmayan, hiç beklenmeyen biri mi sıyrılır çıkar? İnsanlar öyle olmaz böyle mi olur der?
Şunun şurasında günler sonra bekleyip göreceğiz…
*****
Seçim havaları günlük güneşlik mi?
Pek sayılmaz!
Mevsim, geçiş mevsimi…
Seçim içinde aynı geçişleri söylemek mümkün…
Her seçimde;
Gemiler yakılır…
Yuvalara geri dönülür…
Karşıdan karşıya eller sallanır…
Kaleden kaleye Şahin uçurulur…
Sağ gösterip sol vurulur…
Yeminlerden şartlardan vazgeçilir…
En son gece, oylar başka bir adrese doğru sessizce yerinden kalkar…
Ertesi gün yer yerinden oynar…
Kazandım diyen kaybeder, kara yaslar bağlar…
Yeni Başkan için çalar davullar zurnalar.
*****
Seçim olurda, elimizi taşın altına koyacağız, koyuyoruz edebiyatı ile başlayan cümleler revaçta olmaz mı?
İşin içinde taş vardır çünkü…
Taş yerinde ağır, söz de…Bu işte taştan daha önemli bir argüman inanın yoktur.
Şöyle bir bakarsınız, taşın altına el koymaya hevesli aramadığınız kadar insan var.
Oysa, edebiyat başka, hakikat başka demişler.
Elimi taşın altına koyduğumda elime bir şey olur mu, paralanır mı, zedelenir mi diye düşünenler neye sığınır?
Taş edebiyatına…Çünkü, taşın altına el koymak babayiğitlerin işidir.
Taşın altına sizin için, şehrim için, ilçem için ellerimi koyuyorum diyen diyene bir manzara…
Hiç kimse kusura bakmasın!
İnsanlar genel olarak, taşın altına değil elini, yüreğini koyanları görmezden gelirler de taşın altına elimi koyacağım diyenlerin peşinden koşarlar.
Gerçek fedakarı, gerçek cefakarı görmezden gelirler.
*****
Yıllardır eteklerine taş toplayanların kulakları çınlasın. Dökün şu eteklerinizdeki taşları da rahatlayın.
Taş deyince insanlar mevki, makam anlıyor.
Geçin işin o taraflarını.
Taş demek, memleket demek, vatan demek, emrine amade olduğumuz Türk Milletini huzura ve refaha kavuşturmak demek.
Taş kendini kimin sevdiğini, sevmediğini bizden daha iyi bilendir. İşin edebiyatı faslına da gülüp geçendir.
Lafla taşın altına el koyanları ağzımız bir karış açık hayretler ve şaşkınlıkla dinlemeye ve seyretmeye devam ediyoruz…
Yaşa var ol, diye alkışlayanları da…
Sandık insanların hakikatlerle yüzleştiği, vicdanıyla baş başa kaldığı bir imtihan.
Emaneti ehline teslim etmenin, adayların içinde liyakat sahibi olanı bulup çıkarmanın seçimini yapma hakkı.
Taşın altına elini hiçbir zaman koyamayacak olanı mı, yoksa elini de gövdesini de yüreğini de koymaktan bir an bile tereddüt etmeyeni mi seçeceğiz?
Bu sorunun cevabı çeldiricilerle dolu…Çoktan seçmeli, kelime oyunlu, göz boyamalı, bilmem ki ne yapmalı gibi kafa karıştırmalı…
*****
Geçim seçime, seçim geçime dönerdi, dönmezdi dedik durduk. Nihayetinde bu seçim mahalli seçim. Hele Mart’ın on beşinden sonra, “pınar başından bulanır canım oy” diye türkü dahi söyleyenler olur.
Oylar durduk yere ne artar ne eksilir.
Sebep ne diye sebeplere bakılır.
Kim mi bakar?
Ahkam kesenler değil elbet…Oy verecek olanlar bakar o sebeplere…
O sebepler yüzünden ne çektiğini ne yaşadığını derinden hissedenler anlatmaya çalıştıklarımız.
Sayılı gün gelir geçer denmiş. Seçime şu kadar ay var diye başlamıştı muhabbetler, aylar geçti gitti, geriye günler kaldı sadece…
Şafak kaç diye soranlar için şafak otuzdan aşağıya inmeye başladı.
Kimi için şafak söktü…Kimilerinde şafak attı…
İlimize, ilçemize, kasabamıza Başkan seçeceğiz…
Köyümüze ve mahallemize de muhtar….
En çok rağbet gören makam hangisi mi?
Muhtarlık…
*****
Cebimizde paramız yok! Enflasyonla aramız yok!
Vitrinleri tezgâhları, marketleri, pazarları laf olsun torba dolsun dercesine dolaşıyoruz.
Eli boş, gönlü kırık dönüyoruz evlerimize…
Mutlu değiliz…Yüzümüz solgun…Halimiz ahvalimiz durgun…
Öyle yorgunuz ki fena yorgun…
Bu gönül yorgunluğu, bu hayal kırıklığı nasıl geçecek?
Ne zaman geçecek?
Mart’ın güneşi, Mart’ın ayazı, Mart’ın sürprizi bakalım hangisi bulacak bizi?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.