Erol Sunat

Erol Sunat

Prensesin hikayesi

Prensesin hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde Sultanın güzeller güzeli bir kızı varmış. Kız güzel olduğu kadar zeki, entrikacı, hırçın ve kindarmış. Babası Sultanın gözbebeği imiş. Bu kızı bir davette gören komşu memleketin Şehzadesi kıza âşık olmuş. Kızın babası, öteden beri arası iyi olmayan memleketin Sultanı için bir plan yapmış. Şehzade, Prensesi istetmiş, Sultan hiç tereddütsüz olur demiş. Şehzadenin babası bu duruma işkillenmişse de oğluna hükmü geçmemiş.

Sonunda düğün alayı Şehzadenin memleketine doğru hareket ettiği haberi gelmiş. Şehzade düğün alayını karşılamaya giderken bir hana rastlamış. Tam handan içeri adımını atmış ki, genç bir savaşçı beş kişiyle tek başına mücadele ediyor. Savaşçı adamlardan dördünü saf dışı bırakmış beşincisi kalleşçe yaklaşınca Şehzade almış eline yayını fırlatmış okunu. Ok boğazını delip geçmiş adamın. Savaşçı sağ ol beyim demiş hayatımı kurtardın. Bu çapulcular ya paranı ya canını demişlerdi, canlarından oldular.

Savaşçının Beyim dediği delikanlı ben demiş bu memleketin Şehzadesiyim. Bana senin gibi biri lazım. Savaşçı, hiç düşünmeden emrindeyim Şehzadem demiş. Şehzadenin maiyetine dahil olmuş. Üç gün kadar sonra, Şehzade düğün alayını karşılamış, Savaşçıya, sen demiş Prensesi ve maiyetini sana vereceğim askerlerle Payitahta götüreceksin. Benim katılmam gereken bir savaş var.

Şehzade oradan ayrılmış, Savaşçı, Prenses ve maiyetini alıp Payitahta doğru yola çıkmış. Bir handa mola verdiklerinde, Prenses, çağırın bana Savaşçıyı demiş. Savaşçı Prensesin huzuruna girdiğinde bir de bakmış ki, güzeller güzeli bir kız. Prenses ben demiş Şehzadenin müstakbel hanımıyım. Bana saygıda kusur etme. Ve beni Payitahta kadar sağ salim götüreceğine de söz ver. Savaşçı söz Prensesim demiş.

İki gün sonra kafileyi haramiler basmış. Savaşçı kalabalık haramilerin arasında dalmış, harami başının kellesini alıp, bir mızrağın üzerine geçirmiş. Haramiler çil yavrusu gibi kaçışmışlar. Prenses Savaşçının nasıl savaştığını gözünü kırpmadan sonuna kadar izlemiş. Daha sonra Şehzadem demiş beni korumak için öyle bir yiğit seçmiş ki, bu gördüklerimi Şehzademe olduğu gibi anlatacağım. Seni altına, akçeye boğsun.

Payitahta kadar başka ciddi bir olay olmamış. On beş gün kadar sonra Şehzade Payitahta geri dönmüş. Savaşçının yaptıklarından haberdarmış. Onu çağırmış. Dile benden ne dilersen demiş. Savaşçı sen sağ ol, mutlu ol Şehzadem demiş. İnşallah seni Sultan olarak görmek nasip olur.

Bir ay kadar sonra Şehzade ile Prensesin düğün hazırlıkları başlamış. Prensesin yanına bir gece öncesi iki adam gelmiş. Prenses, sarayda demiş baş belası bir savaşçı var. Sultan ve Şehzade için gözünü kırpmadan ölüme gider. Öncelikle onu öldüreceksiniz.

Düğün gecesi, Sultanın sarayı yüzleri sarılı insanlarca basılmış. Savaşçı adamlarıyla her ne yaptıysa, sayıları çok fazla olan baskın yapanları engelleyememiş. Şehzadeye atılan oklara kendini siper etmiş, lakin kollarından, bacaklarından ve omzundan vurulmuş, saldırganlar onu öldü diye bırakmışlar, ardından Şehzadeyi öldürmüşler, Sultanı yaralamışlar, Veziri idam etmişler, çekip gitmişler.

Savaşçı bir ay kadar şifahanede yattıktan sonra kendine gelmiş, bir on gün sonra kendini toparlamış, Sultanın huzuruna çıkmış. Sultan, bak yiğidim demiş. Oğlum için yapmış olduğun fedakarlığa şahidim. Bu olayı tahkik ettirdim. Fitnenin başı Prenses çıktı. Lakin bu aramızda. Bu Prensesi baba diyarı olan komşu diyara geri götürüp babasına bizzat teslim edeceksin. Babası olacak Sultan hem Şehzademi hem de beni bu düğünde yok etmek istemiş. Şeytan görsün Prensesin yüzünü. Çok daha yanlış kararlar vermeden, bugün al götür buradan.

Savaşçı yanına elli kadar da muhafız almış, Prensesin geldiği araba ve maiyetiyle birlikte çıkmışlar yola. Bir hafta kadar yol gittikten sonra bir handa mola vermişler. Prenses, bak Savaşçı demiş, bugünden itibaren tarafını seç. Ya benim yanımda ol ya da öl. Şehzade bana aşıktı. Onun aşkı benim en büyük silahım oldu. Onu kurtaramadın, ben senin yerinde olsam, beni babama götürmez, bir esir pazarında satardım. Ya da öldürürdüm. Derdin ne, yoksa sende mi bana âşık oldun? Savaşçı Sultanıma sözüm var demiş, seni kendi elimle babana teslim edeceğim.

Prenses, babam demiş seni her hâlükârda öldürtür. Sen iyisi mi beni bu handa bırak, al askerlerini geri dön. Benim içinde öldü de esir pazarında sattım de. Savaşçı çarpmış kapıyı çıkmış dışarı. Askerlerine bu gece ya da sabah hana bir baskın olabilir demiş. Bu gece uyumak yok. Sabahın ilk ışıklarında Prensesin babası hanın önüne gelmiş. Hancı demiş, savaşçıyı da kızımı da bana teslim et. Değilse hanını senin başına yıkacağım.

Savaşçı açmış hanın kapısını, kızını almak istiyorsan yalnız gel Sultan demiş. Sultan en güvendiği iki adamıyla han kapısından içeri girmiş. Savaşçı Prensesi sert bir şekilde yere itmiş, ani bir kılıç darbesiyle Sultanın kellesini gövdesinden ayırmış. Muhafızlarda okla Sultanın iki adamını öldürmüşler. Savaşçı bana demiş bir mızrak bulun. Hemen bir mızrak bulmuşlar. Sultanın kellesini Hanın kapısına asmış. İşte demiş, hain ve kalleş Sultanın kellesi, kızı da elimde. Çekip gitmezseniz, bu kellenin yanına kızının kellesini de asacağım.

Sultanın seçkin birliği Prensesi koruma adına hanın önünden çekilmiş gitmiş. Prenses katil demiş, Sultan babamı öldürdün. Savaşçı, senin adamlarında Şehzademi ve Veziri öldürdü demiş. Say ki ödeştik. Bak ben sözümde durdum. Seni babana teslim ettim. Geldi, seni gördü ve öldü. Prenses bu iş burada bitmedi demiş. Seni bundan böyle ilk gördüğüm yerde öldüreceğim. Bir daha rahat uyku uyuyamayacaksın. Savaşçı aynı temenniler senin içinde geçerli Prenses demiş. Bir bakmışsın kılıcımla karşı karşıyasın.

Prenses ülkesine döndüğünde memleketinin başına geçmiş. Savaşçı, öldürdüğü Sultanın kellesini Sultana götürmüş. Sultan, yiğidim demiş, öyle bir iş başardın ki, dünya bir zalimden kurtuldu. Ancak, Prenses her yerde seni arıyor. Savaşçı bende onu arıyorum Sultanım demiş. Savaşçı, Sultanla bir şeyler konuştuktan sonra ortalardan kaybolmuş. Bir ay kadar sonra, bir gece yarısı Prensesin odasına girmiş. Onu bayıltarak atmış atına, Payitahta kadar neredeyse hiç dur durak vermeden at sürmüş. Prensesi, elleri, ayakları ve ağzı bağlı bir şekilde Sultanın huzuruna getirmiş. Sultanım demiş. Ben görevimi yaptım. Prenses elinizde. Prenses ağzı açıldığında, seni demiş ilk fırsatta geberteceğim.

Bir süre sonra Sultan, Savaşçıyı yanına çağırmış. Savaşçı gelince, Prensesi de getirtmiş. Prenses demiş, senin ülkenden heyetler geldi. Seni o heyetlere teslim edeceğim. Yalnız tek bir şartım var. O şart olmazsa sarayımda misafir olmaya devam edeceksin. Prensesi almaya gelen heyeti de almış onların yanına. Bu savaşçı demiş, Sultanınızı öldüren Prensesi sarayından kaçıran yiğit. Şartım Savaşçıyla Prensesi evlendirmek. Teslim şartım bu. Savaşçı dünyada olmaz Sultanım demiş.

Prenses babamı öldüren adamla nasıl evlenirim demiş. Heyetin sözcüsü, evlenin Prensesim demiş, önemli olan şu saraydan çıkmamız. Prensesin gözlerinde ışıklar yanmış sönmüş. Tamam Sultan demiş. Hatta hemen bugün evlenelim. Aynı gün evlenmişler. Yine aynı gün çıkmışlar yola. Prenses bu savaşçı demiş, yolda bir şekilde ölmeli. Belki de öldürmek bana kısmet olur. Sultan Prenses için bir anlaşma yapmış. Arabalar dolusu altın akçe almış. Ölen Şehzadesi için bu altınları fakir fukaraya dağıtmış. Payitahtta fakir insan kalmamış.

Anlatırlar ki; Savaşçı bütün tuzaklardan kurtulup Prensesle birlikte sınırları aşıp o memleketin Payitahtına gelmişler. Savaşçının öldüğüne ya da öldürüldüğüne dair bir haber gelmemiş. O diyar bir daha Sultanla savaşmamış. O diyara gidenlerin bazıları Savaşçıyı göremedik demişler. Bazıları Prensesle evliliği sürüyor iki oğulları bir kızları oldu diye anlatmışlar. İşin içine tevatürler, rivayetler girse de Prensesin hikayesi o günden bugüne anlatılmış durmuş.

Şehir şehire, Prenses Prensese, Savaşçı Savaşçıya, Şehzade Şehzadeye, Sultan Sultana, Han hana, hancı hancıya, harami haramiye, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR