Psikoloji Çağı-2
Sedat, işleri diğer kardeşleri gibi çekip çeviremediği, aklı bir karış havada olduğu için sürekli olarak babası tarafından aşağılanmaktadır ki bu durum özgüvenini yitirmesine, kişiliğinin pasif bir hal almasına neden olmaktadır. Nalan’la evliliğinde bu nedenlerden dolayı başarısız olur.
Bir müddet sonra Hayri ve Nalan yakınlaşırlar. Nihayetinde Nalân, Sedat’tan boşanır, Hayri ile beraber yaşamaya başlar. İlk yedi yıl çok mutlu olurlar. Hatta Hayri’nin nikâhlı eşi ile arkadaş bile olurlar. Aralarında öyle bir aşk vardır ve Hayri’nin eşi de Hayri’nin kendilerini zor durumda bırakmayacağından öyle emindir ki, ilişkiler çatırdamadan uzunca bir süre böyle devam eder. Kural şudur ki; her güzelliğin ve mutluluğun faturası bir gün kesilir ve bir şekilde ödenmek zorundadır.
Ayran gönüllü Hayri, gönlünü üçüncü bir kadına kaptırır. Yeni aşkı harbi bir kadındır, zengin bir adamın dostudur aynı zamanda. O da Hayri’ye çok bağlanır, fakat Hayri’nin eşi ya da Nalân gibi pek dengeli ve hoşgörülü değildir.
Kadınların üçü de Hayri’yi çok sevmektedir, Hayri hiçbirinden vazgeçememektedir; onlar da Hayri’den. Nikahlı eşi yıllarca pek çok sıkıntıya göğüs germiş, evini çekip çevirmiş. Nalan ise zengin bir ailenin muazzam imkânlarından feragat etmiş, evli olduğunu bilmesine rağmen hayatını Hayri’ye adamıştır. Hayri, yeni tanıştığı, acı dolu yaşamında artık huzur ve mutluluk isteyen yeni aşkını daha fazla idare edemeyeceği ve başına iş açılacağı korkusuyla eşinden de Nalan’dan da ayrılmaya karar verir. Nalân bunu öğrenince hayatının şokunu yaşar, Hayri ile beraber aynı zamanda kitabın yazarı psikiyatrist Gülseren Budayıcıoğlu’na gelmeye başlar. Gerek Hayri, gerekse Nalan’la görüşmeler yapan psikiyatrımız işleri hale yola koyar ama finaldeki sürpriz tüm plânları alt üst eder.
Aynı anda üç kadını idare eden Hayri, toplumsal değerlere aykırı işlere soyunan sorumsuz bir kişidir, arızalı fikirlere sahiptir.
Romanda okurun tutumu, karakterlere bakışı değişme uğrar; okur az evvel sevdiğini sevmez, sevmediğini sever oluruz. Okurdaki fikir değişikliğinin bir sebebi de Hayri ve üç kadın kahramanın hayatları boyunca büyük acılar tatmış olmalarıdır, kader onları bir araya getirmiştir. Öz babanın tecavüzleri, akrabasının tecavüzüne uğrayarak hamile kalma ve bunun sonucunda tecavüzcüsüyle akraba evliliği, fiziksel şiddet, babanın evi terk ederek gözü yaşlı karısını ve çocuklarını bir başına bırakma, evlâdını zerre miskal düşünmeyip onun sokağa düşmesine neden olan anne gibi yaşanabilecek en acı ve hazin durumlara şahitlik ederiz roman boyunca.
Kahramanlarımızdan Nalân’ın günleri dışlandıkları, ezildikleri ev ortamında, camın önünde sokağı seyretmekle geçer ki bu hâl, kitabın adı da olur.
Gülseren Budayıcıoğlu, toplumun en küçük, fakat en önemli yapıtaşı olan aile kurumundaki kırılmaları, çocuklukta yaşanan travmaların bütün bir ömrün belirleyicisi olduğu mesajını başarıyla veriyor. Kurguya dayalı bir tür olan roman yanında makale, günlük, deneme, otobiyografi hep birlikte ‘Camdaki Kız’da el ele.
Okurun soluk soluğa okuduğu ‘Camdaki Kız’, bir bakmışsınız bir günlüğe dönüşmüş, ya da erdem ve hayat sorgulamaları ile örülü tiratlara, yaşamın sorgulandığı bir felsefi metne... Bu plânlama, okuru rahatsız edecek, vaka akışını sekteye uğratacak bir şekilde değil; her şey yerli yerinde ve kararında, metne hünerle işlenmiş. Tüm bu durumlar okura aynı anda bir roman, psikoloji kitabı, kıssalar, sosyoloji kitabı vd. okuma fırsatı, bir başka deyişle bir taşta üç beş kurma vurma fırsatı sunuyor.
İki gündür yazdıklarımızı tek cümleyle bağlayacak olursak, ‘Camdaki Kız’; uzun metinlerin rağbet görmediği bir çağda, hayata dair mesajları roman diliyle ustalıkla aktaran, dinamik ve usta işi bir roman olmuş…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.