“SAY Kİ, DUVARA TOSLADIK!”
İki ayı aşan bir süre sonra hayat normale döndü. Yalnız bu normale dönüş, Korona sonrası bir normallik! Değişik, tarifi zor, adı normalleşme olan, ancak bildiğimiz normalleşmelere pek benzemeyen, sıra dışı bir normallik! “Yeni normalleşme” gibi bir şey!
Hayat normale dönerken, beklentilerde artmış durumda. Kayıp sürenin telafisi gündemin ilk sırasında, ne olur, ne kadar zaman alır bunun tahmini zor elbette.
Bu telafi, keşke iyi niyet temennileriyle, neşeli şarkı ve türkülerle olabilseydi!
Korona en fazla ekonomiyi vurdu. Bu süreçten mağdur olmayanların sayısı ise oldukça az!
Bu duruma aniden yakalananları,
Zaten günü kurtara kurtara yaşayanları, çarklarını borç-harç döndürenleri yerle bir etti!
İşsizlerin, işsiz kalanların, asgari ücret ve altında ücret alanların, emeklilerin borçları-harçları daha da katlandı!
Haziran’ın ilk haftasında dükkanlar ve işletmeler açıldığında, kim kalmış, kaç kişi kalmış, kim buraya kadar demiş, kim kepengini açmaya muvaffak olamamış daha net görülecek!
Durumu özetleme adına mecazen,
“Say ki, duvara tosladık !”
” Say ki, otobanda kaptırmış giderken ani bir fren yapıp, camdan dışarı fırladık!” diyenlerin anlatımlarının ne olduğu, nereye varacağı belli olacak!
TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMAKTAN KAÇANLARIN EDEBİYATI!
Böyle süreçlerde toparlanma, ayakta kalanların, kalamayanlardan fazla olmasıyla anlatılabilir.
Ayakta kalamayanlar, ayakta kalanlardan fazlaysa, uzun ve sıcak bir yaz geçireceğiz demektir.
Ekonomik sıcaklar, yaz sıcağıyla birlikte birleştiğinde ise, ortaya nasıl bir manzaranın çıkacağını kestirmek bir hayli güç!
En azından şehrimizin ilk görüntüleri, manzarası, havası ve morali hepimize bir fikir verecek!
Toparlanmak, el ele vermekle olacak bir iş.
Bu dönemde en olmayacak şey, vah…vah…tüh…tüh…edebiyatı.
Çünkü bu edebiyat bedava!
Bu edebiyat, taşın altına elini koymaktan kaçanların edebiyatı!
O dillerden düşmeyen, düşürülmeyen bir olmak, beraber olmak, birlikte hareket etmek var ya, o güzel düşünceler lafların altında ezilmemeli!
Bunun adı; Düşeni, yıkılmakta olanı seyretmek olmamalı!
Bunun adı; Yüzme bildiği halde, boğulmak üzere olanı o sudan çekip çıkarmamak olmamalı!
Bunun adı; Yanı başında, dağılan, savrulan, paramparça olan komşusuna, dostuna, arkadaşına el uzatmamak, onu kurtarmamak anlamlarına hiç gelmemeli!
Bu yaklaşım, duvara toslayanlar kadar, bizlerinde insanlığının duvara toslaması demektir ki, vah bize, yazık bize!
AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZAT GÜNLERİ Mİ?
Büyüklerimiz ayağınızı yorganınıza göre uzatın derlerdi. Bizim nesil bu söze tam değilse de, kısmen uymaya çalıştı.
Yeni nesil;
Madem ayaklarımız yorgana uymuyor,
Bizde yorganı büyütürüz.
Olmadı yorganı fırlatıp atarız.
Günümüzde yok, yok!
Pamuk yorgan neymiş, yün yorgan fi tarihinde kaldı!
Artık o eski yorganlar mı var?
Ne Yorgancı diye bir meslekte kaldı, nede böyle deyimlere ihtiyaç demişlerdi.
Deyimdeki derinliği anlamaktan kaçınmışlardı!
Korona, derin mevzuları daha da derinleştirdi.
Ortaya, ayakta kalmak gibi,
Ayakta durmak gibi,
Hayata tutunmak gibi hayati mevzular çıktı.
Bunlar insanların keyfekeder ihtiyaçlarının çok daha ötesinde ve çok daha ciddiydi! Anlamadılar!
KİMSE BİR AY SONRASINI GÖREMİYOR!
Zemin kaygan. Buz pistinde yürür gibi herkes. Buzda düşmeden, kaymadan, bir yerinizi incitmeden, kolunuzu-kanadınızı kırmadan ne kadar yürüyebilirsiniz?
Hele birde tutunacak dalınız,
Yanındayız, korkma diyen kardeş, hısım ve akrabanız,
Size uzanacak bir dost, arkadaş eliniz yoksa!
Var olma imkanı da ufukta gözükmüyorsa!
Böyle bir zeminde buz pateniniz olsa ne yazar?
İşte bu yüzden, kendi yağımızla, tuzumuzla kavrulacağız, gittiği yere kadar gidecek, iyi olur inşallah temennileri bir hayli çok!
Bir ay sonrasını göremiyoruz, hatta bir hafta sonrasını, onun için, hayalleri bıraktık,
Hakikatlere döneli,
Hakikatlerle yüzleşeli çok oldu diyen o kadar çok insan var ki!
BU SINANMADA BAZILARI KAYBETTİ, ANCAK KAYBETMEDİK SANIYORLAR!
Bu dönem, sınanma dönemiydi, imtihan dönemiydi, test edilme dönemiydi. Ne derseniz, neye sayarsanız sayın. Nasip olursa geriye ne kaldığını hep birlikte göreceğiz.
Bu dönemde güven sınandı, verilen sözler sınandı!
Dost bildiğiniz, dost olduğuna inandığınız, dost sandığınız, bir zamanlar yüzünüze gülen, ilk fırsatta sırtını size dönen dostlar sınandı!
İyi günde yanımızdan ayrılmayan, her gün arayan-soran, sonra her ne olduysa unutup geçen hısım-akraba sınandı.
Bu sınanmada bazıları kaybetti, ancak kaybetmedik sanıyorlar!
Kiminin ise ne olup, ne olmadığı önümüzdeki günlerde netleşecek!
Vefayı da, vefasızlığı da öğrenmeyen, bilmeyen, tanımayan varsa, bu süreçte öğrenemediyse, göremediyse bir daha zor öğrenir.
Vefa konusunda halen bocalayan, isteksizler, vefa yoksunları halen etrafınızda dolaşıyorlarsa, bilin ki böyleleri vefasızın ta kendileridir!
2020’DEN UMUTLUYUZ DEMEYE İHTİYACIMIZ VAR!
Bu yıl tatile gitmek oldukça riskli diyebilir, vazgeçebilirsiniz!
Öncelikle işlerimi bir hale yola koymam lazım, acil olmadıkça, bir yerden bir yere gitmeyi dahi düşünmüyorum diyebilirsiniz!
Zaten önümüz yaz, fazla bir üst başa ihtiyacım yok, geçen yıl giydiklerim bana yeter, seneye duruma bakarız diye de düşünebilirsiniz!
Hayatınızda hiç yapmadığınız kadar, tasarrufa yönelebilirsiniz!
Birçok lüks ve özel gördüğünüz masraflarınızı kısabilir yada askıya alabilirsiniz!
Yıllar sonra rutinime döndüm, bir süre rutin-rutin takılacağım diye de konuşabilirsiniz!
Bu saydıklarımızı yapmaya başlayanların sayısı azımsanamayacak kadar çok!
2020 yılının ilk yarısının son ayı geldi amma, umudum yok, hatta hiç yok, bu yılı da 2019 gibi, kapattım diyenleri dinlemeniz lazım! Ortada ne hayaller var, nede pembe tablolar!
Toplumun yüzde 60-70’inin, belki daha fazlasının hali ve ahvali böyle!
2020’den umutluyuz demeye ihtiyacımız var!
Büyüklerimiz elini uzatsın, elimizden tutsun, yolumuzu açsın, bizim engel diye kaldıramadığımız o dert yumaklarını, o kördüğümleri ancak onlar çözebilir diye bekliyoruz!
Çünkü, bu ağırlık, bu yük, tek başımıza kaldıracağımız bir yük değil!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.