SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN HAYATINDAN KESİTLER-II
Sultan II. Abdülhamid kitap ve yayıncılığın yanı sıra çağının en önemli icatlarından biri olan fotoğrafa da meraklıdır. Devrinin en usta fotoğrafçılarını görevlendirerek, Osmanlı coğrafyasının dört bir köşesinde yer alan mimarî eserlerin fotoğraflanmasını ve arşivlenmesini sağlamıştır. Fotoğrafçılar gittikleri şehirlerde sadece mimarî yapıları fotoğraflamakla kalmamış o şehirlerde yaşayan tebaayı da çekmişlerdir. Döneminde neredeyse bütün Osmanlı coğrafyası fotoğraflanmıştır. Çoğu günümüze ulaşan Sultan Abdülhamid döneminde çekilen bu fotoğraflar çok kıymetli tarihî belgelerdir. Bu fotoğraflar günümüzde Yıldız Sarayı IRCICA fotoğraf arşivinde muhafaza edilmektedir. Bu arşivden başka ABD Kongre Kitaplığı’nda bizzat Sultan Abdülhamid tarafından hediye edilen 36 adet fotoğraf albümü bulunmaktadır. Kırmızı deri kaplı bu albümlerde 1200’den fazla fotoğraf yer almaktadır. Sultan Abdülhamid Han, fotoğraf gibi son derece önemli bir icadı devlet hizmetinde birinci derecede kullanma öngörüsünde bulunduğu için de takdir edilmesi gereken bir şahsiyettir. Zira sadece bu uygulama bile sultanın ne kadar vizyon sahibi bir lider olduğunu göstermesi açısından örnek bir davranıştır.
Onun gayrimüslim tebaaya yaklaşımıyla ilgili Yavuz Selim Karakışla’nın Toplumsal Tarih dergisinin Ağustos 2003 tarihli 116. sayısında yayımlanan yazısından nakledeceğimiz şu hadise son derece önemlidir. Hükümdarlık süresince bunun gibi çok sayıda olay yaşanmıştır. Saltanatta kaldığı sürede Müslüman halkın hak ve hukukunu gözettiği gibi gayrimüslimlerin hak ve hukukunu da gerektiği şekilde korumuştur: “29 Mayıs 1899 tarihinde bir dilekçe gelir Abdülhamid’in eline. Altı yıl önce sol bacağını kaybeden 26 yaşında bir genç, içine düştüğü sefaleti anlatarak sultandan durumuna bir çare bulmasını ister. Abdülhamid, ilgilenmesi için mektubu Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa’ya ulaştırır. Paşa, raporunda bacağın kalçaya çok yakın bir yerden kesilmiş olduğunu, bu nedenle de takma ayağın bir korse ile bele bağlanması gerektiğini yazar. Hesap kitap yapılır. Protez, tam 18 liraya mal olacaktır. Konu bu defa Sadrazam Halil Rıfat Paşa’nın masasındadır. Sadrazam paranın ödenebilmesi için padişahın onayını ister. Belgenin kenarına Abdülhamid’in zarif notu, takma bacağın parasının atiye-i seniyyeden ödenmesini buyurmaktadır. Talebi iki ay gibi kısa bir sürede cevaplanan ve muradına eren bu delikanlı gayrimüslim tebaadan Kirkor oğlu Onnik’tir.” Farklı milletlere ve dinlere mensup oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış bir devleti tek bir aile gibi yönetmek ancak böylesine insanî bir yaklaşımla mümkündür. Sultan Abdülhamid de saltanatta kaldığı süre içerisinde bu şekilde davranmıştır.
Sultan II. Abdülhamid dönemi, yaşanan bütün sıkıntılara ve çalkantılara rağmen ülke genelinde müthiş bir mimarî faaliyetin yürütüldüğü dönemdir aynı zamanda. Ülke yapılan camiler, mescitler, medreseler, tekkeler, mektepler, hastaneler, tren garları, fabrikalar ile baştanbaşa donatılmıştır. Yapılan bu mimarî eserler onu, Osmanlı’nın “son büyük mimarı” olarak anmamıza vesile olmuştur. Sultan Abdülhamid döneminde ülkenin imarı açısından yapılanlar saymakla bitmez. Yeni yapılan eserlerin yanı sıra yurdun dört bir köşesinde bulunan cami, mescit, medrese, türbe, han, hamam, köprü gibi tamire muhtaç eserlerin tamiri için de kendi hazinesinden yardımlar gönderir. Muhtaçlar için Darülaceze’yi kurdurur, öksüz ve yetim çocukları, hatta sokak çocukları için özel okullar açtırır. Üstelik bu okullarda Rum ve Ermeni gibi gayrimüslim çocukları da eğitim görür. Örneğin Sultan II. Abdülhamid tarafından açtırılan bu okullardan birisi olan Dârülhayr-ı Âli, kimsesiz çocukları sahiplenmek ve topluma kazandırmak için kurulmuştur. Bu dönemde merkezden taşraya kadar ülke genelinde bu okul gibi daha yüzlercesi faaliyete geçmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.