Yolcu Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde oldukça karışık, kavga ve gürültünün eksik olmadığı bir şehir varmış. Şehirde olaysız gün geçmiyormuş, yaralamalar, yol kesmeler, taraf tutmalar, insanları canından bezdirmiş. Şehrin Kadısı insanlara ceza vermekten bıkmış usanmış.
Ahali ne söz dinliyormuş, ne ikna oluyormuş. Kavgalar uzuyor, büyüyor, nihayetinde kan davası gibi bir hale geliyormuş. Her mahallede eşkıya kılıklı insanlar türemiş.
Şehirde gündüz vakti dahi bir yerden bir yere gitmek akıl kârı değilmiş. Şehirdeki Hanlarda kalan yolculara sataşanlar, onları soyanlar, para vermezse öldüresiye dövülenlerin haddi hesabı yokmuş.
Şehirde bu işleri körükleyenlerin var olduğunu, bu işten beslenenlerin bulunduğu da sır değilmiş. Kim bu insanlara karşı çıksa, ya kolu kanadı kırılmış, ya ıssız bir yerde cesedi bulunmuş, yada şehirden sürülmüş.
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz derlermiş amma, eşkıyalar, şakiler, haramiler şehri bir şekilde ellerine geçirmişler. Onların başı kimmiş, kim idare ediyormuş, bilen de yokmuş, görende. Uzun süreden beri şehri idare eden Vali Paşa, hiçbir şeye karışmıyor, gelenleri dinliyor, tamam, halledeceğiz gibi cevaplar veriyormuş.
Ahali sonunda kahretmiş, kapanmış evine…Harami kılıklılar bakmışlar ki, herkes evinde, bu sefer paralı ve zengin olarak düşündüklerinin evlerini basıp, neleri var, neleri yok almaya, çalmaya, vermeyenleri dövmeye-sövmeye başlamışlar.
Şehir gerçekten yaşanmaz bir hale gelmiş. Şehirden bırakıp gitmek isteyenlere mani olunuyor, gitmeleri engelleniyormuş. Şehre girenin şehirden çıkıp gitmesi ise neredeyse fermana mahsusmuş.
İşte tam böyle karışık ve karmaşık günlerde şehre yeni bir kervan gelmiş. Kervanla gelen yolculardan bir kısmı, şehrin en önemli hanına gelmişler. Gelen yolculardan biri, diğer yolcular tarafından Bey muamelesi görüyormuş.
Bu harami kılıklı olanların gözünden kaçmamış. İşte demişler bize yeni bir yağlı av daha. Hemen hancıyı çekmişler kenara…Bu gelen de kim demişler, bayağı bir zengin galiba, tamda dişimize göre…
Hancı, adamlarından duydum demiş, bu adam uzak diyarlardan birinden gelirmiş, bu şehirde de büyük bir dükkan açacakmış. Anlayacağınız, altın, akçe gani adamda. Yalnız dikkat edin, adamı çok.
Merak etme demiş haramilerden biri, bizim kılıcımızdan daha kurtulan olmadı.
Sekiz-on kadar harami, o çok zengin denilen adamın odasına dalmışlar. Hanın en geniş, en gösterişli, en özel odasıymış orası, hepsi içeri girince, bir anda kapı kapanıvermiş. Yanan kandiller sönmüş, haramilerden sağ kurtulan olmamış.
Sabaha doğru şehrin meydanına gelenler haramilerin cesetlerini bulmuşlar. Üzerlerinde “Yolcu” diye bir yazı varmış.
Haramiler hanı kuşatmışlar. Kuşatmışlar amma, her biri yakalanıp, oracıkta ortadan kaldırılmışlar.
Ahali ne olduğunu anlamaya çalışmış, ancak işin nereye varacağını bilen yokmuş. Haramiler, şakiler, zorbalar, kabadayılar bu şehir bizim demişler, kim bunlar, isterse Sultanın kendi gelsin, bu şehri elimizden alamaz demişler. Her biri kılıçları ellerinde, dalmışlar şehrin sokaklarına.
Ancak, karşılarında kim var bilmiyorlarmış. Ezbere bildikleri o sokaklarda kendilerine kurulan tuzaktan haberleri yokmuş.
Nereden geldiği belli olmayan oklar, kelle alan ve sağ bırakmayan kılıç darbeleri ilk gece çapulcuları oldukça şaşırtmış. Kimin evini basmaya kalksalar, karşılarında hiç bilmedikleri bir yığın savaşçıyı bulmuşlar.
Haramilerden sağ olarak yakalananlardan bazıları hana getirilmiş, herkesin Beyim dediği adamın huzuruna çıkarılmış.
Haraminin biri, sen kimsin demiş, bizim ağalarımızın bu işten haberi olduğunda şu gövdenin üzerinde bir başın olmayacak. Söyle kimsin sen?
Bey, bana demiş “YOLCU” derler. Yolum hep böyle şehirlere düşer. Yolum nereye düşerse de, orada ne kadar yılan var, çıyan var, akrep var temizler geçerim. Bu seferde yolum bu şehre düştü. Sana hiçbir şey yapmayacağım. Var ağalarına Yolcu’nun selamı var de. Akılları varsa, ya şehri terk etsinler, yada teslim olsunlar. Savaşmak istiyorlarsa, bu şehri onlara mezar etmeden bu şehirden ayrılmayacağım.
Harami gecenin karanlığında kaybolmuş gitmiş. Kendini bekleyen ağalarının olduğu yere canını zor atmış. Ağalarım demiş, Yolcu diye biri gelmiş şehre diye başlamış anlatmaya. Ağalar birbirleriyle bakışmışlar. Yok demişler biz böyle birini tanımıyoruz. Bunu bilse bilse bir tek kişi bilir.
Kalkmışlar doğruca Vali Paşanın konağına varmışlar. Ağaların en fazla söz sahibi olanı, Vali Paşam demiş, şehre Yolcu gelmiş, kim bu yolcu, bilir misin, tanır mısın?
Vali Paşa, düşünmüş kalmış. Hatta belli belirsiz ter basmış. Ağalar demiş, Yolcu, yalnızca Sultanın bildiği bir adamdır. Neresi karışık, nerede olaylar yükselir, oraya gelir, temizler gider, kimseyi tanımaz.
Ağalar, onun gücü bize yetmez demişler. Kaldığı hanı biliriz. O hanı başına yıkar geçeriz, yolcuyu da o hana gömer, Sultana da bir selam göndeririz. Bize dur dersen, yapmayın, etmeyin dersen, seni de tanımayız.
Ağalar konaktan çıkıp, hemen şehirdeki adamlarını toplamışlar. Gerekirse demişler, şehrin bütün sokaklarını birer birer savunacağız, yolcuyu geldiği yolun tam ortasına gömeceğiz.
Sanıyorlarmış ki, bütün sokaklar kendilerinin. Sanıyorlarmış ki, o sokaklarda yaşayanlar kendilerinden tir tir titriyor!
Haramiler ertesi gece şehrin sokaklarına tekrar dalmışlar. Her haneden üzerlerine ok yağmış. O dövdükleri, sövdükleri insanlar yanlarında hiç tanımadıkları savaşçılarla üzerlerine öyle bir saldırmış ki, her sokakta büyük kayıplar vermişler.
Vali Paşa maiyetindeki Muhafızların Başını çağırmış, Tez demiş, bu bozguncuları durdur. Muhafız başı, almış muhafızlarını, Vali konağının önünde toplanmış olan haramileri dağıtmış, birini dahi sağ bırakmamış.
Vali Paşa ne yapıyorsun sen demiş, ben sana ne dedim.
Muhafız başı, Yolcu geldi Vali Paşa demiş. Yolcunun geldiği şehirde muhafızlar onun emrine girer.
Vali Paşa o kızgınlıkla çıkmış gitmiş konağından. En yakın birkaç adamını da alıp atmış kendini şehirden dışarı.
Gece vakti, bir başka şehirde, bir konağa misafir olmuş. Vali Paşa, orada toplananlara, Yolcu geldi demiş, şehir elimizden gidiyor, bu gözü dönmüş haramiler sonlarını kendi hazırladı. Ne dediysem olmadı. Ancak, şehri geri almam lazım.
Konak sahibi, Paşam demiş bu Yolcu kim, neyin nesi? Neden ondan bu kadar çok çekiniyor herkes? Vali Paşa, Yolcu demiş, Sultanın has adamıdır. Sultanın babasının da “Yolcu” diye bir adamı vardı. Bu yolcu için, o yolcunun oğlu derler. İnandığı yoldan ayrılmaz, nerede bir aksama görse yola koyulur, yolcu geldi dedirtir, mesele ne ise kökünden çözer gider.
Onlar konuşmaya devam ederken, konak sahibinin adamı gelmiş, Beyim demiş, Yolcu diye biri geldi. Ben hariç sağ kalan kimse kalmadı. Beni de haberci diye sana gönderdi. Lafını tam olarak tamamlayamadan, içeriye Yolcu ve adamları girmişler.
Yolcu, olduğun yerde kal Vali Paşa demiş. Harami başı da, Eşkiya başı da, Şaki başı da hepsi sendin. Seni o şehre gönderen, Vezirinde kellesini aldım. Ne kadar bağlantın varsa, şu anda hepsi öldü. Vezirin ikbal hırsı, senin Vezir olma hırsın buraya kadar.
Vali Paşa, çıkar şu yüzündeki sargıları da demiş, kimsin onu bileyim. Yolcu, yüzündeki sargıları çıkartınca, Konağın Ağası, Sultanım diye çökmüş yere. Vali Paşa donmuş kalmış. Yolcu, Sultan ya…demiş. Yolcu elbette var, ancak senin için, seni ortadan kaldırmak için gelen Yolcu benim.
Şehir şehire, Yolcu yolcuya, Sultan Sultana, Vali Paşa Vali Paşaya, harami haramiye, şaki şakiye, hancı hancıya, Konak sahibi, konak sahibine, ahali ahaliye benzer….
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.