80 ÖNCESİNDE HEBA OLAN GENÇLİK
Geçenlerde bir okurumun yazdığı ideolojik tabanlı bir ifade beni çok incitti ama önemli değil. Bunu yazanın mensubu olduğu görüşün ve müntesiplerini sahiplenme refleksi ile yazdığına inanıyorum. Bu çıkış beni bir acıma ve uzun yıllara götürdü.
Ankara da üniversite öğrencisiyiz, terörün zirvede olduğu 80 öncesi yıllar ve bekâr evi. Yurtların bir kısmı ülkücülerin, bir kısmı solcuların ve çok az bir kısmı da İslamcı öğrencilerin kontrolünde. Ev bulanlar çok şanslı; nerede öyle istediğin yerde öğrenci evi bulmak.
Ortaokulun tamamı ve lisenin bir kısmını Kayseri de okumuştum. Arkadaşlarımız genelde yakın illerden Yozgat, Niğde, Sivas, Nevşehir ve Kırşehir’den gelenlerden oluşuyordu. İçimizde sol kökenli olanlar olsa da ideolojik oturmamışlığın ya da zamanın moda görüşleri gereği sonraları çark edebiliyorlar, genelde yer aldığı ortama göre farklı dünya görüşlerine kayabiliyorlardı.
Ankara’da ikinci yılım, daha önceden yerleşmiş ve ticaret yapan amcamların kontrolündeyim. Liseden arkadaşlarımın da zoru ile Abidinpaşa’da aile dostumuz olan bir abimizin evini kiraladık. Arkadaşlarımın biri Yozgat üçü Nevşehir’den, evimiz kaloriferli 3 odalı idi, evde 5 kişi kalacaktık.
Bendeniz Ziraat Fakültesine kaydımı yaptırmış, diğer birisi fen fakültesi ve üçü de akademiye kaydolmuştu. Akademiye kaydını yaptıran Kozaklılı Mehmet’i sonradan tanıdım ve uyumlu bir arkadaştı. Amcamlar kiralamada aracı olduğu ve tecrübem gereği evi ben yönetiyordum.
Dört arkadaşım da ülkücü idi. Mehmet, babasının tek oğlu olduğu için erken evlenmiş, gözü kara, inanmış bir delikanlı idi. Öyle zengin bir ailenin çocuğu olmadığı için eşini yanına getirememiş, babasının yanına bırakmıştı. Ben Kayseri de ortaokulda iken 1968 de Necip Fazıl’ı tanımış, O heyecanla ve benden büyük amcaoğlumun da etkisi ile daha çok milliyetçi-İslamcı görüşe sahip olmuştum. O zamanda da çok okurdum, ideolojik tartışmalarda galip gelmek için bazen bir gecede bir kitap bitirdiğimi bilirim.
Bizim kuşaktan birkaç dönem 80 öncesi olaylarının birebir içinde yaşamış, dövmüş-dövülmüş, vurmuş-vurulmuştur. O dönemlerde dönen dolapları, sağcı-solcu; İslamcı-seküler davasına inanmış Anadolu çocukları üzerinde oynanan oyunları, onların harcanmalarını, ölümlerini birebir yaşadık. Öyle de her kesimden kaybeden hep Anadolu çocukları olmuştur. Sonraları farkına varıldı ama iş işten geçmişti. Önceleri farklı gruplardan olup sonra bunun farkına varan birçok arkadaşımızla yakın dost dahi olduk.
Gelelim Kozaklılı Mehmet’e. Mehmet derse girmekten ziyade gündüz ve geceleri Akademide nöbet tutar, en çok da nöbete o kalırdı. Defalarca ikazda bulunmama, evli olduğunu hatırlatmama rağmen inandığı davası için taviz vermezdi.
Ocak ayının ilk haftası, sömestrimiz henüz bitmedi. Polis sabahtan evimize gelmiş (devam mecburiyeti olduğu için evde yoktum) Mehmet’i sorgulamış, bağlantılarını, görüştüğü kişileri araştırmış ve sonunda öldürüldüğünü (ŞEHİT EDİLDİĞİNİ) söylemiş. Bizi de epeyce sorguladılar. O zaman poliste de ayrışmalar fazla olduğu için güvenmek zordu, yine de bildiğimizi anlattık. Söylenene göre Mehmet’i solcu öğrenciler şehit etmiş ama ne öldüren, ne grubu halen bulunamadı. Bir Anadolu yiğidi ve nice yiğitleri bilinen ama bulunamayan güçlerce yok edildi. İÇİMİZ, YÜREĞİMİZ, CİĞERİMİZ, CANIMIZ YANDI. Tam 40 sene önce kaybettiğimiz Mehmet kardeşimi her defasında rahmet ve dua ile anarım.
Rabbim mekânını cennet eylesin ve tlkemizi bir daha böyle olaylarla imtihan etmesin. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.