Bayram çeşitlemeleri: Suyu koruyan adam
Genel ifadeyle yaratılışından itibaren insanlar iyi şeyleri arar. Çeşitli defineler arar, altın arar, yeşili arar, toprak-su arar, daha çok şey arar; en enteresanı da temiz çevre ve hava arar. Ne yazık ki buldukları definelerin değerini, temizleri de bir türlü koruyamaz.
Bayram tatilini geçirmek üzere İstanbul’da çocuklarımın ve torunlarımın yanındayım. Nerede olursa olsun günlük yürüme eğlencemi, kısa mesafeli tarih, kültür sağlık muhtevalı çevre ziyaretleri yaparım. Dediği gibi bu ziyaretlerim de genelde yürümeyi tercih ediyorum. İşte bunlardan biri.
İstanbul’un en güzel semtlerinden Üsküdar’dayım. Hedefim Çamlıca tepesi ve uzaktan gördüğüm Çamlıca kulesi. 2 km yokuş yukarı yürüdükten sonra bu muhteşem kule ve çevresinde ki şahane düzenlemelere ulaşıyor, İstanbul’a yedi tepesinden birinden, diğer altısına bakıyorum. Bu ülkenin bir onurlu vatandaşı ve de her yerinde olduğu İstanbul’da olmaktan gururla bakıyorum.
Nerede olursam olayım, ziyaret dönüşlerimi genelde farklı yönlerden ve de uzatarak yaparım. Bu bana yeni şeyler görme ve tatma zevkini tadarım. Şimdi de Kısıklı’ dan, aşağıya, Validebağ korusuna doğru yürüyorum. Buraya geçmek için Anadolu’dan Avrupa’ya bağlayan E-5 yolunun altından veya üstünden geçmem gerekiyor. Bu sefer karayolunun altından geçmeyi seçiyorum.
Daha evvel de birkaç defa kullandığım bu güzergâh ıssız ve sakin durumda. Karayolunun her iki tarafında belediye ve özel şahıslara ait uzun mesafeli yeşil alanlar var. Altgeçide girmeden hemen solda elbiseleri çamur içinde, oldukça yaşlı bir adam kaçak suyla uğraşıyor. Yaşlı adamın birkaç adım geçtim ancak içim rahat etmedi. Geri döndüm, ne yaptığını, yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordum.
Yorgun ve bitkin haldeki adam, yeşil alanlardan gelen ve park sulamalarından sızan sulama suyunun önüne taşlar koyarak, kaçak suları yanda bulunan havuza yönlendirmek istiyormuş. Bunun için de koca taşları taşıması ve havuzun da açık tahliye borusunu kapatması lazım. Epeyce uğraştığı için kan-ter içinde kalan yaşlı adamın bu işi tek başına yapması mümkün görülmüyor.
Bunca yorgunluğa rağmen daima gülen adam ile konuşmaya başladık. Konuştukça açılan 93 yaşında, kara-kuru Azeri kökenli, Erzurum doğumlu bu Anadolu insanı, çocuk denecek yaşta İstanbul’a çalışmaya gelmiş. Evlenmiş, çoluk-çocuk ve epeyce de torun sahibi olmuş. Küçük bir evi ve etrafında kıymetli arsaları varmış. Evimi ve arsamın orijinal halini bozmadım diyor. Eşini 3 sene önce kaybetmiş. Hafızası ve sağlığı yerinde olan adama hayran olmamak, yaptıklarına duygulanmamak mümkün değil.
Konuşmaya devam ediyoruz. Boşa akan suya razı değil. Suyun önünü çevirip, havuza verecek, onunla da çevreyi yıkama, ya da yola suyun akmasını önleme niyetinde. Oldukça güzel Türkçesi ve saygısı ile “bak efendi, bu su olmadan hayat, hayat olmadan da devlet olmaz” diyor. “Şimdiki gençler bunu anlamıyor, yukarıda ki yeşil alanlar belediyeye ait, suyu açıyorlar, kapatmadan gidiyorlar, su boşa akıyor, benim buna gönlüm razı gelemez. Eskiden de İstanbul’da su kıtlığı çok olurdu, ellerimizle eve su taşır, ihtiyacımızı giderirdik, şimdi ise gençlerin umurunda değil ” diyerek sitem ediyor.
Duygulanıyorum, 93 yaşında ki bu kahır, çile, dert ve sitem dolu adamının ellerini tutuyor, öpmek istiyorum, kabul etmiyor. Beraber taşları istediği yere taşıdık; havuzun tahliye borusunu da tıkamaya yardımcı oldum. Böylece boşa akan suyu yanda ki havuza akıtmayı sağladık. O kadar memnun oldu ki, bana bahçesinden bulunan dut, kiraz ve erikten ikram etmek istedi. Sarılarak, muhabbetle vedalaştık.
Sevgili gençler, 93 yaşında, belki de ömrünün son günlerini yaşayan, Ülkesini, toprağını ve suyunu seven bu ve bu gibi güzel adamları sevindirmek size düşüyor. Geleceğimiz toprağının, suyunun, gıdasının değerini bilen insanlarla ancak garanti altında olacaktır; bunu adımız gibi bilmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.