Erol Sunat

Erol Sunat

“Bir Kürek Çamur!”

“Bir Kürek Çamur!”

 

Hazreti Mevlânâ Mesnevi'sinde harap bir evin hazin hikayesini şöyle dile getiriyor:

Fakir ve ihtiyar bir adamın dededen kalma harap bir evi vardı. Adam her sabah işine gitmeden önce, harap evinin etrafını şöyle bir dolaşır, sağa sola bakar. Nereden bir sıva dökülmüş, nerede bir çatlak meydana gelmişse, hemen biraz çamur karar, dökülen yeri sıvar, meydana gelen çatlağı kapatır, sonra karşısına geçer:

- Ey benim dedemden, babamdan yadigâr kalan harap evim. Biliyorum, sen bir gün yıkılacaksın. Ama ne olur, yıkılacağın günü bana haber ver de, altından çoluğumu çocuğumu, ailemi, kabımı kacağımı alayım.

Ondan sonra yıkılırsan yıkıl, deyip işine gider. Ertesi gün yine evini kontrol eder, çatlakları çamurla doldurur, dökülen yerleri sıvar ve karşısına geçerek:

- Ey benim yadigâr harap evim! Yıkılacağını biliyorum. Fakat bunu daha önceden haber ver de, altından ailemi, çocuklarımı ve eşyalarımı alayım, der ve yine işine gider.

Bu durum günlerce, aylarca devam eder. Bir gün fakir ihtiyar, akşam üzeri evine gelince harap hanesinin yıkıldığını, ailesinin ve çocuklarının altında kalıp öldüğünü görür. Civardaki bir taşın üzerine oturup ağlamaya başlar. Hem ağlar hem de şöyle der:

Ey benim harap evim! Ben, her sabah seni tembihlerdim; yıkılacağını bana haber ver de, ailemi, çocuklarımı, eşyalarımı altından alayım, derdim. Neden haber vermedin?

Ev dile gelir ve şunları söyler:

Ey benim ihtiyar sahibim! Bana küsme. Suçu, benim üzerime atma. Ben her sabah yıkılacağımı sana haber vermek için ağzımı açtım. Fakat sen, benim açılan ağzımı bir kürek çamurla kapattın! Beni söyletmedin, konuşturmadın!"

 

*****

Bu hikaye sizce de, halimizi aşikâr etmiyor mu?

Halimiz mi?

Halimizi dinleyen keşke olsaydı! Halimizi bir türlü anlatamıyoruz!

Tam niyetleniyoruz, hazırlanıyoruz, halimizi açıklayacağız!

Onlarca yıldan beri ne mi diyorlar?

Dur, hiç yorulma, zahmet etme!

Önce beni dinle.

Ben bir konuşayım, sonra ne dersen de…

Ne var halinizde, aç mısınız, açık mısınız?

Sizin halinizi, ahvalinizi bilmediğimizi sanıyorsunuz!

Sizi düşünmediğimiz gün yok bizim!

Anlatmanıza gerek yok, biz her şeyi biliyoruz da, görüyoruz da…

Halinizi de ahvalinizi de sizden daha iyi biliyoruz!

Bunun için buradayız, yanınızdayız, halledeceğiz, hiçbir derdiniz, en ufak bir şikayetiniz kalmayacak!

Sonra diyen gidiyor o konuşmalardan sonra!

Derdimiz ne oldu?

Çözüldü mü?

Halimizi dinleyen oldu mu?

Derdimizi bizden iyi bildiklerini söyleyenlerin karşısında bir çift kelam edebildik mi?

Edemedik!

Çözün hemen şu insanların sıkıntısını, hem de hemen, diyen oldu mu?

Oluncaya kadar, ev yıkıldı başımıza…

Bizde şimdi tam o mevzuyu açacaktık, laf lafı açtı, konu dağıldı yine güme gitti!

 

*****

Hikayede olduğu gibi, her yaramıza, her sızımıza birer kürek çamur atıla-atıla Pandemi dönemine kadar geldik!

Pandemi dönemi dalıyla, budağıyla ve teferruatıyla birlikte geldi.

Baktı ki, karşısında zor zahmet ayakta duranlar aramadığı kadar…

Aldı yanına enflasyonu, aldı yanına ekonomiyi, aldı yanına altını-dövizi, aldı yanına fırsatçıyı, halay başı da kendi oldu.

Başladılar halay çekmeye…

Onlar halay çektikçe, önce başımız döndü, ardından gözlerimiz karardı, sonrası benzimiz sarardı, ardından kendimiz kaybettik, daha sonra birde baktık ki bayılmışız!

Ayılamayan, bir daha hiç ayılamadı!

Kendine gelenler birde baktılar ki, girdapların içindeler, kör kuyulardalar, uçurumun ta…dibine varmışlar haberleri yok. Dibe vurmuşlardan olmuşlar. Ne tutunda çık diye bir halat uzatan var, ne de o uçurumların, kuyuların başında bekleyen…

Derin bir sessizlik, derin bir yalnızlık!

Gemisini kurtaran ardına dahi bakmadan çekmiş gitmiş!

Ne dostluk, ne arkadaşlık, ne hısım-akrabalık, ne vefa kalmış! Güven sarsılmış!

 

*****

Bizlerin hali hikayedeki ev misali…

Yıkılacağız diyen,

Bu yıkıntının altında yine biz kalacağız diyen,

İşimiz yok, aşımız yok diyen,

İşimizi kaybettik diyen,

Evimize ekmek götüremiyoruz diyen,

Üç kuruş maaş ve ücretle bu hayat pahalılığında geçinemiyoruz diyen,

Tut elimi, çıkar beni şu kör kuyulardan diyen bir hali pürmelal.

Ne yapsın, yıkıntılar altında kalanlar?

Sadece enkaz altında kalmadı bu insanlar, kiminin evini barkını, çoluğunu çocuğunu sel aldı götürdü!

Kiminin evi depremde çöktü, evinden, yurdundan eşinden ailesinden oldu.

Kiminin tek bir dikili ağacı kalmadı yangında., yangın cayır cayır yaktı, kavurdu, nesi var, nesi yoksa…

 

*****

İnsanımızın hali ortada. Hali meydanda. Sözün bittiği yer, ayakta durmaya çalışan, çırpınan insanımızın yapmış olduğu hayat mücadelesinde.  

Lakin hem insanlar, hem çare, biçare!

Rahmetli Barış Manço’nun dağlar, dağlar diye bir şarkısı vardı.

Ne diyordu rahmetli Manço o şarkısında;

“Dağlar, dağlar! / Kurban olam yol ver geçem!”

Yol verin dağlar, yol verin ki geçsin artık insanlar!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR