Erol Sunat

Erol Sunat

Büyücü Kadının Hikayesi

Büyücü Kadının Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketinin birinin şehrinin dışında yol kenarına atılmış biri bulunmuş. Bu şehirden diyenlerde çıkmış, değil diyenlerde. Ölmüş diyende olmuş, öldü ölecek diyende. Kimi şifahaneye götürelim demiş, kimi başımız ağrır, dünyanın sorusunu sorarlar, ölür, başımıza kalır, biz bunu en iyisi mi büyücü kadına götürelim demişler. Vakit geceye yakın olunca, sessiz sedasız bir arabanın içine atmışlar, getirmişler büyücü kadının kapısının önüne atmışlar. Kadın gürültüler üzerine açmış kapısını bakmış ki, ne görsün. Ölü gibi yatan genç bir delikanlı. Hemen çekmiş almış içeri yatırmış bir yer yatağına. Şöyle bir bakmış. Pek yaşamazsın çocuk ya demiş. Allah’tan ümit kesilmez. O canını almadıkça, kimse kimseye öldü, ölecek diyemez.

Büyücü kadın aslında şifacı bir kadınmış amma, şehirdeki kadınlarla yıldızı barışmadığından, kime ne iyilik yaparsa yapsın, şifacı demezler, büyücü derlermiş. Tok sözlüymüş. İçi dışı birmiş. Sondan söyleyeceğini önceden söyler, lafını sakınmaz, Allah’tan başka kimseden korkmaz, benim diyen erkekleri dahi bir yumrukta saf dışı bırakan bir güce sahipmiş. Kadından hem korkarlarmış hem de aleyhinde söylemediklerini bırakmazlar, işleri düşünce de, neredeyse kapısında yatarlarmış. Tedavi etmediği kimse yokmuş, beyler ağalar, muhafızlar, hatta Vali Paşa dahi onun kaynattığı otlardan şifa buldu diye anlatılırmış. O kimseye bulaşmaz, kimse de onunla uğraşmazmış.

Kapısının önüne bırakıp da ortadan kayboldukları delikanlı bir yerde ölüm kalım mücadelesi verirken, büyücü kadının kapısı çalınmış. Kadın bakmış ki iki tane adam. Senin demişler kapına bir delikanlı bırakanlar olmuş. Delikanlı öldüyse ölüsünü, yaşıyorsa kendini, kendine gelmediyse hali hazırdaki bedenini bize teslim et. Büyücü kadın zaten demiş öldü ölecek. Ne yapacaksınız ölüsünü yakacak mısınız, gömecek misiniz? Adamlardan biri sana ne be kadın demiş. Senin işin soru sormak değil, ver cesedi diyorsak ver, değilse almasını biliriz. Büyücü kadın çekmiş hançerini, benim evime girenin ya ölüsü çıkar ya da sağ salim kurtulur işine gücüne gider, değilse, benim hanemden kimse kimseyi alamaz da, isteyemez de. Size bir diyen, bir anlatan olmadı mı?

Çok uzattın büyücü demişler, çekil ayak altından. Kadının hançeri havada geniş bir kavis çizip, gözle görünmeyecek bir hızla iki adamı da delik deşik edip, kapının önüne üst üste yığmış. Köşe başından birkaç tane karaltı çıkmış gelmişler, adamların cesetlerini alıp karanlığın içinde kaybolmuşlar. Büyücü kadın, kitlemiş kapısını, delikanlıyı bulup getirenlerin varmış kapısına. O delikanlıyı nerede buldunuz, kimlerden olur diye soruşturduğunda, yaşlı adamlardan biri, ben demiş tanıdım bu çocuğu. Bu yaşa kadar gelmesi dahi zordu lakin, öldürmeyen Allah öldürmüyor. Belli ki yaşa dedi yaşıyor. Bu çocuk şehrin Beyinin ilk karısından. O kadını bu şehirde kimse bilmez.

Bey, yabancı bir diyarda kervancılık yaparken, yani Bey falan değilken, o diyarın Sultanının kardeşinin kızını almış diye anlatılırdı. Kadın doğumda ölmüş. Bey, şehre kucağında bu çocukla geldi. Ailesi çocuğu sakladı. Beyi şehrin Ağasının kızıyla evlendirdiler. Ağa kızı, bu çocuğu sevemedi. Bir süt anne buldular, ardından bir bakıcı tuttular. Çocuk birkaç kere zehirlendi. Ölümlerden döndü. O sıralarda Bey öldü. Ağa kızını, Beyin kardeşiyle evlendirdiler. Çocuk amcasını babası bildi. Ağa kızını da anası. Çocuğu gönderdiler, Ağanın bildiği uzak bir diyara. Oralarda ölsün diye yapmadıkları kalmadı. Her defasında bir şeyler oldu, çocuk ölümlerden kurtuldu.

Onu koruyanlar, ona bütün hünerlerini öğrettiler. Özellikle savaşmasını. Yeminle elli kişinin arasına dalsa, sağ çıkabilecek bir yiğit oldu. Oldu amma, düşman hilekâr, tuzakçı, kuyu kazan cinsten. Ağa kızının çocukları büyüdü. Beyliğe hazır ettiği oğlu, her fırsatta bu delikanlıyı ortadan kaldırmaya çalışıyor diye duyarız. Sanırız yine öyle bir şeyler oldu. Bugünlerde kapına o sebepten gelen giden çok olur. Bu genç bu şehre lazım. Bu hain amcaya, bu hain üvey anaya aman ha dikkat. Büyücü kadın, dönmüş evine. Geldiği gibi yatan delikanlıyı, evin gizli bir bölmesine yatırmış. İşine gücüne bakıyormuş ki, kapısı çalınmış. Gelen Ağa kızı olan Bey hanımıymış. Büyücü kadın hoş gelmişsin safalar getirmişsin hanımım demiş. Senin için ne yapabilirim?

Bey hanımı, büyücü demiş, senin kapına bir genci getirip atmışlar. Ne oldu ona? Öldü mü, sağ mı? Büyücü kadın, kaç gün geçti kendine gelmedi demiş, bende götürüp bana onu getirdiklerini tahmin ettiklerimin kapılarının önüne bıraktım. Ölürse o kapılarda ölsün, benim üzerine sıçramasın. Beyin hanımı demek ki ölmüş demiş. Dünya bir kendini bilmezden, bir gözü dönmüşten, sağa sola saldıran bir caniden kurtuldu. Sende kendine dikkat et büyücü. Bilmediğin işlere burnunu sokma. Aradan birkaç gün daha geçmiş, delikanlı açmış gözlerini. Sen demiş şifacı kadınsın.

Senin kapına birkaç arkadaşımı bıraktım. Lakin seninle hiç karşılaşmadım. Demek nasip bugüneymiş. Büyücü kadın bugün mü demiş, sen on günden fazla ölü gibi yatıyorsun delikanlı. Herkes seni öldü biliyor. Yaşıyor mu diye soran sorana. En son üvey anan olacak Beyin karısı sordu. Ne bunların seninle alıp veremediği. Beylik davası Şifacı anam demiş delikanlı. Ben Bey oğluyum. Beyliğin benim hakkım olduğunu şehir biliyor, lakin susuyor. Kimse Beyin oğlu bu demiyor. Bu şehirde hiç mi aklı başında insan yok? Hiç mi hakikatler karşısında sesini yükselten biri yok?

Büyücü kadın sesini yükseltenin sesini keserler delikanlı demiş. Nerde senin gibi gözü kara biri. Merak etme seni bu şehre Bey yapacağız. O sevimsiz ağa kızının burnu Kaf dağında olan oğlunu da şu şehrin meydanında ibreti alem için evire çevire öyle bir döv ki, içimizin yağları erisin. Şehirde üzerine yürümediği, tokatlamadığı, sille tokat dövmediği, tekmelemediği, küfretmediği kimse kalmadı. Kale kapısının orada güzel bir kız var. Ya o kız benim olacak ya da yarın ailesini meydanda yerden yere çarpacağım dedi. Kurtar yiğidim şu kızı ve ailesini şu kendini bilmezin elinden.

Delikanlı yüzünü sarıp sarmalamış, varmış kale kapısının oradaki kızın evine. Çalmış kapıyı. Kapıya kız çıkmış. Delikanlı hemen demiş benimle geliyorsun. Seni Büyücü kadının yanına götürüyorum kaçırıyorum anlayacağın. Kız tereddüt etmeden takılmış delikanlının peşine. Kızın kimsenin tanımadığı biriyle büyücü kadının evine gittiğini hemen Bey oğluna yetiştirmişler. Bey oğlu almış adamlarını büyücü kadının kapısını başlamış vurmaya. Cadaloz karı demiş, ya sevdiğim kızı ver, ya da bu evi yıkarım başına. O kızı kimseye yâr etmem ona göre. Aç dedim sana şu kapıyı.

Büyücü kadının kapısı açılmış. Delikanlı elinde kılıçla, açtık kapıyı, Bey oğlu demiş. Kız burada. Herkes şahit olsun. Seninle gelmek isterse senindir. Kıza dönmüş, Bey oğlu karşında mecbur değilsin. Gidiyorum dersen, buyur git. Gitmiyorum dersen de seni benden kimse alamaz, vermem. Kız ben demiş senin yanında kalıyorum. Bey oğlu, senin demiş ben gelmem deme hakkında yok, şansında. Bey karısı olacaksın. Yoksa, seni ve aileni esir pazarlarında sattırırım. Delikanlı, Bey oğlu demiş, bir şartım var. Seninle şehrin meydanında teke tek çarpışalım. Yen beni al kızı. İster bey hanımı yap ister esir pazarında sat.

Varmışlar meydana. Ahali toplanmış. Bey oğlu demişler yaman kılıç kullanır. Sağ olsaydı, eski Beyin oğlu ancak buna denk olabilirdi. Hem delikanlıya hem de kızcağıza yazık olacak diye konuşmaya başlamışlar. Kılıçlar şakırdamaya, çarpışmaya başladığında kimse delikanlıya şans tanımıyormuş. Zaman ilerledikçe Bey oğlunun hamleleri karşılayamadığı, zorlandığını görmüşler. Delikanlı sert bir hamle ile Bey oğlunun kılıcını elinden düşürmüş. Ardından da meydanın ortasında başlamış sille tokat dövmeye. Bey oğlunu kimse elinden alamamış. Yediği dayaktan sonra, bayılmış kalmış Bey oğlu.

Bey muhafızlarla gelmiş meydana yakalayın şu densizi demiş yoksa oğlumu öldürecek. Delikanlı gerçekten iyi kılıç kullanıyormuş. Çok uzun mücadelelerden sonra yakalanmış. Bey, büyücü kadını da yakalatıp getirtmiş şehrin meydanına. Ahali, Bey ikisini de asacak diye bekliyormuş. Hiçbir kimse de çıkıp, bu büyücü denilen, aslında şifacı kadının kapısına varmayan kalmadı, ne suçu var bu kadının dememiş. Kalabalığın arasından yaşlı bir adam meydana doğru yürümüş.

Beyin tam karşısında durmuş. Beyim demiş. her ne yapacaksan dur artık. Bu kıymaya kalktığın insanlara bu acımasız şehir ahalisi acımıyor, bari sen acı. Sen bu delikanlının amcasısın. Şifacı kadın tövbe haşa büyücü değil. Ne istersin bu insanlardan. Bir taraftan sen, bir taraftan hırsı dur durak bilmeyen karın. Bırak gitsin şu insanlar. Öldüreceğine sürgün et. Bey, benim işime kimse karışamaz demiş. Kalabalıklar yarılmış, gür bir ses ben karışırım demiş. Ahali bir de bakmış ki, memleketin Sultanı, herkes diz çökmüş. Sultan yazıklar olsun, sizin gibi ahaliye demiş. Masumlara kıyılır, sesiniz çıkmaz, kılınız kıpırdamaz.

Anlatırlar ki; Sultan, Beyi ve Beyin ne kadar yakınında insan varsa hepsini sürmüş şehirden. Karşı gelenleri zindana atmış. Delikanlıyı da şehre Bey yapmış. O delikanlı, Kale kapısı civarında oturan hayatını kurtardığı o kızla evlenmiş. Büyücü kadın, anaları gibi olmuş. Ölünceye kadar şifa dağıtmaya devam etmiş. Ahali, büyücü kadın yakıştırmasını atmışlar, onun yerine şifacı kadın demişler, şifacı ana demişler. Büyücü kadın hikayesi, doğru olan doğrudan yana olan, hakkın yanında duran hakkaniyet çerçevesinde yaşamaya çalışanlar için ilham kaynağı olmuş.

Şehir şehire, Büyücü kadın büyücü kadına, Yiğit Yiğide, Sultan Sultana, Üvey ana üvey anaya, Bey Beye, Bey oğlu Bey oğluna, meydan meydana, ihtiyar ihtiyara, ağa ağaya, ağa kızı ağa kızına, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR