Erol Sunat

Erol Sunat

Gelin kızın hikayesi

Gelin kızın hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde güzel mi güzel bir şehir varmış. Bu şehirde iyi huylu, sakin, kendi halinde insanlar yaşarmış. Dışarıdan bakanlar, görenler, böyle bilir, böyle anlatırlarmış. Şehrin en eski aktarının yanında duran, yanında kalan mesleğini yalnızca ona öğrettiği en küçük oğlu aynı mahalleden bir kıza sevdalanmış. Aktarın oğlunun anası, oğul demiş, gelin dedik, gittik gözünü çıkardın. O kızı bilmem amma anasını kimse sevmez, babası edepsiz, kaba-saba vara-yoğa söven süpüren biri, ağabeyleri kabadayı. Ne işimiz var o kızla!

Delikanlı anam demiş kız çok iyi melek huylu, sanırsın o ailede doğmamış. Gel iste şu kızı bana. Hem onun da bende gönlü var.

Mahallenin güngörmüşleri, Aktara ve aktarın karısına kızı istemesine isteyelim amma demişler, o aile zor verir o kıza size. Yaşlı aktar ben demiş sevda nedir bilirim. Kapılardan dönmek nedir benden daha iyi kimse bilemez. Mademki oğlum istiyor, Allah’ın emri demek gerekir demiş almış karısını yanına bir akşam vakti çalmış kızın oturduğu evin kapısını.

Kapı ardına kadar açılmış, Aktar ve karısı buyur edilmiş. Kızın babası Aktar demiş, seni bu şehirde herkes sever, sana dünür olmak isterim. Beni bu şehirde herkes varsın kötü bilsin, seven insana hükmüm geçmez, kızım da razı, verdim gitti, Mevla mesut etsin inşallah demiş.

Aktar ve karısı daha ilk istemede almışlar kızı. Oysa o şehirde kız evi naz evi derler, en az üç kere istemeden kız verilmez, kızlar gelin edilmezmiş.

Bu kız isteme karşısında herkes şaşkınmış. Kızın anası, kız demiş bak seni bir istemede verdik, lakin o kaynanaya, o aileye öyle oyunlar oynayacaksın ki, bu şehirde parmakla gösterileceksin!

Hemen bir ay sonra da düğünleri olmuş. Gelin kız, Aktara ve Aktarın karısına öyle iyi davranıyormuş ki, değil mahalle, şehir şaşırmış. Böyle melek huylu bir gelini Allah bize de nasip etsin. Maşallah, nazar değmesin inşallah diyorlarmış.

Aktarın karısı gelinini anlatırken, huyu yumuşak, yüzü güleç, her işin ucundan tutan, herkse yardıma koşan, on parmağında on hüner olan bir gelin benim gelinim diyormuş. Beni mutfağa sokmaz, çamaşır yıkatmaz, bir dediğimizi iki etmez, neredeyse bir sene olacak, daha yüzünü ekşitmedi, anam dedi üstüne bir anam daha çıktı ağzından. Pratik, akıllı, geçim ehli, tatlı dilli bir gelin. Daha ne diyeyim, nasıl anlatayım komşular diyormuş. Biz yeminle gelin kaynana değil, anayla kız gibiyiz o evin içinde.

Aktarın en küçük oğlundan başka, şehirde evli iki kızı, biri payitahtta, diğeri uzak bir diyarda yaşayan iki oğlu daha varmış.

Aktarın kızları işin başında gelin kıza karşı çıkmışlar amma, onu gördükten sonra, biz demişler ne kadar yanlış düşünmüşüz, bu gelin gerçekten altın gibi bir kalbe sahipmiş. Gelin de onlar geldiğinde, ablalarım diyormuş, ben ağabeylerimle büyüdüm ne ablam vardı ne de benden gayrı bacım. Ben sizi nasıl sevmem?

Akrabalar falan derken, gelin kız bütün sülalenin gönlünü fethetmiş. Bu işe en çok kocası olan Aktarın oğlu memnunmuş. Ertesi sene bir oğulları olmuş. Gelin kız, bu oğulun adı demiş Aktar babanın adı olsun, adıyla yaşasın, adını da o koysun. Dünyalar Aktarın olmuş.

Günlerden bir gün, gelin kız, kocasına annem demiş, akrabalarına komşu şehre gitmek ister, iznin varsa bende gidebilir miyim? Aktarın oğlu, neden olmasın demiş, hem tebdili mekânda ferahlık vardır derler, hepimiz seni çok özleyeceğiz amma, hakkındır git tabi.

Gelin kız, almış çocuğunu kucağına, anasıyla birlikte çıkmışlar yola. Kervan bir handa mola vermiş. Kızın anası, almış kızını karşısına. Seni demiş öveyim mi, söveyim mi? Ne oldu kız sana? Başımıza melek mi kesildin? O Aktarın çok bilmiş karısı bundan böyle rahat huzur yüzü görmemeli! Hele o kızları! Sen bilmezsin onların yüzünden çok çektik, çok. Büyük kızı, senin ağabeyine istedik. Vermedi o kaynanan olacak karı! Aktar denen huysuz ihtiyar, benim o aileye verecek kızım yok dedi, babanın yüzüne. Bir de baban o Aktarla akraba olur. Kimse bilmez. Babaları bir, anaları ayrı. Baban iki-üç yaş daha büyük aktardan. Baban seni bir istemede ondan verdi. Onun yaptığını ben yapmayacağım dedi. Bak buradan döndüğümüzde, o kadına, o abla dediğin kızlara dünyayı zehredeceksin. O Aktarın karısı, ağlamayı beğenmeyecek, güçlü kuvvetli kızsın, Aktarın kızlarının saçını başını yol, kaynanaya buyur mutfağa de eski çamlar bardak oldu de, bundan sonra böyle de, işine gelirse de! Kocana da ayrı ev isterim diye tuttur. Şöyle ortalığı birbirine kat, benim kızım olduğun ortaya çıkın.

Gelin kız, anam demiş, sen bu handa uluorta her şeyi anlatırsın, yerin kulağı var derler, ya bizi bir dinleyen olduysa! Ya bir tanıyan bilen biri biz bilmeden bizi dinlediyse.

Kadın korkan demiş, senin huyun değişmiş, aklın karışmış, benim kızım kuru gürültüye pabuç bırakmazdı. Aktarın oğluna sevdalandın, sevdin kabul, ben kocana bir şey yap mı diyorum? Ondan gayrı hepsine savaş aç! Hatta damadımı bizim yanımıza çek! Allah var, saygılı çocuk! Önümüzden geçmez!

Aradan bir hafta on gün geçmiş, gelin kız, çocuğuyla birlikte kocasının yanına geri dönmüş. İçi içini yemeye başlamış. Allah’ım demiş ben ne yapacağım. Olan biteni en ince ayrıntısına kadar kocasına anlatmış. Aktarın oğlu, anasını babasını uyandırmış, gelin kız onlara da her şeyi anlatmış. Hem anlatmış hem ağlamış. Aktarın karısı sen üzülme demiş, bak ne yapacağız diye ne yapacaklarını bir-bir anlatmış. Ertesi gün, gelin kızın kocasının ablaları baba evine ziyarete gelmişler. Evde öyle bir kıyamet kopmuş ki, mahalle ayağa kalkmış. Büyük abla, utanmaz demiş, saçımı başı yoldu, beni evden kovdu. Küçük ablada, bana demiş söylemediğini bırakmadı. Anamızı tartakladı. Yazıklar olsun böyle geline, melek dedik, şeytan çıktı diye atmışlar kendilerini dışarı. Kızın anası işte benim kızım demiş, beter olun inşallah, bunlar daha iyi günleriniz diye çıkmış mahalleye, görün bakalım demiş daha neler olacak?

Kızın babası, yapma hatun demiş. Kızımız Aktarın oğlunu seviyor. Yarın bir gün boşanıp gelirse bayram mı yapacaksın? Tabi demiş kadın. O gün benim bayramım. Aktarın karısı olacak o karının suratını bir görmen lazımdı. Saç baş dağılmış. Kızım bir tartaklamış sorma. Düşmüş bayılmış diyorlar. Kızın adı deli geline çıktı, huysuz, geçimsiz geline çıktı amma, varsın olsun. O büyük ablası var ya, ununda saçlarını bir yolmuş, kız mahallenin ortasında ağlıyordu. Küçük kızının da kolundan tuttuğu gibi koymuş kapının önüne, bir daha bu eve gelmeyeceksiniz diye bir bağırmış, mahalle inim inim inlemiş!

Aktarın oğlu, bir başka mahallede ayrı bir ev tutmuş. Gelin kız dediğini yaptırdı diye şehir çalkalanmış. Pes demişler, ne gelinmiş. Aileyi dağıttı, sülaleyi birbirine kattı. Aktarın oğlu da neredeyse iç güveysi oldu olacak.

Gelin kızın anası hemen her gün kızının evine uğruyor, şöyle yap, böyle yap diye diye de devamlı onu dolduruyormuş. Aktarın karısı ve kızları birkaç kez oğullarının evine gitmişler, gelin yapmadığını bırakmamış, büyük kızın başından aşağıya bir kova su dökünce şehirde dedikodudan yer yer yerinden oynamış. Aktarın oğlu, evi terk etmiş. Gitmiş baba evine yerleşmiş. Kızın anası, işte şimdi demiş yüreğim soğudu. Bir de boşandılar mı, daha da ne isterim!

Aktarın akrabaları, ağam demişler, bu böyle sürüp gitmez, söyle oğluna, boşasın bu münasebetsiz gelini. Anasının ağzına bu kadar bakan bir gelinle bir ömür sürüp gitmez. Aktar ne deseler, ağzını açmıyormuş. Aktarın karısının akrabaları, abla demişler, sana çok çektirdi bu gelin, demediğini koymadı, hastalar oldun kapını açmadı. Böyle sevgi batsın, böyle sevda yerin dibine girsin!

Aktarın oğlunun arkadaşları da arkadaş demişler arada çocuğun falan var amma, bırak şu kızı. O seni çoktan bırakmış, çoktan seni ailenden ayırmış yol yakınken boşa da kurtar yakanı şu kızdan da ailesinden de demişler! Netice de varmışlar boşanmak üzere Kadı Efendinin huzuruna. Tam o sırada bir görgü şahidi çıkmış gelmiş huzura. Öyle şeyler anlatmış ki, Aktarın karısı ile, gelin kızın anası, sarılmışlar ağlaşmışlar. Ağlaya ağlaya barışmışlar.

Anlatırlar ki; gelin kızın altın kalbi, bilinmeyenleri, nefretleri, kinleri, yanlış anlamaları hem çözmüş hem silmiş hem de hakikatlerin ortaya çıkmasına sebep olmuş. O şehirde eften-püften sebepler için kimse kimseyle bir daha kavga etmemiş, kalp kırmamış, yuvasını dağıtmamış…

Şehir şehire, Gelin kız gelin kıza, Damat damada, Aktar Aktara, Aktarın karısı Aktarın karısına, Gelin anası gelin anasına, kardeşler kardeşlere, komşular komşulara benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR