Hatır İçinmiş!
Bir zamanlar hatır -gönül vardı. Hatır saymak vardı. Hatırdan geçmemek vardı. Kimse kolay kolay hatır-gönül yıkmaz, aklının ucundan dahi geçirmezdi.
Birbirine hatırı geçenlerin çok eskiye dayalı dostlukları, arkadaşlıkları ve ortak geçmişleri olurdu.
Arkadaşlar arasında esprili bir şekilde, senin hatırın kırılacağına benim kafam kırılsın daha iyi sözü çok geçerliydi. Hatır meselesi olduğunda akan sular dururdu.
Mahalledeki komşuların, yaşlı insanların halini hatırını sormak, onların gönüllerini almak, bir ihtiyaçları varsa onları yerine getirmek adettendi.
Bugün biz bu güzel hasletimizi kaybettik.
Özellikle kentsel dönüşümlerin yok ettiği, o eski tarihi mahallelerimizde vardı hatır denen o güzel haslet.
Şimdi çok katlı binalarda hatır-gönül var mı sizce?
Varsa da, ne kadar var, ne kadar geçerli?
Hatır konusunda, ne hatırmış arkadaş, olmaz komaz olsun böyle hatır diyen biri bakın ne anlatmıştı;
Söylemesi ayıp, bizim üç-beş tane kiralık evimiz var. Hepsi site içinde, en küçüğü 3+1. Bir gün babam çağırdı. Yanında onun yaşlarda bir adam oturuyor, adamın yanında gençten bir çocuk var, ben emsal filan. Babam, iki bin beş yüz liralık daireyi, bin liraya verdi arkadaş! Babamın bugüne kadar böyle bir indirim yaptığını ne gördüm, ne işittim. Evi ister tut, ister tutma, rayiç böyle deyip, yeminle bir lira aşağıya inmezdi. Sonra dedi ki, bu amcan benim çok sevdiğim asker arkadaşım, bu gençte asker arkadaşımın oğlu, yeni evlenmiş, bir yerde memur, hanımı da öğretmenmiş. Kendi isteğiyle bu evden çıkıncaya kadar kira filan artırmak yok, olur ya insanlık hali, kirayı veremediği ay falan olur, kira istemekte yok, sormakta…Böyle hatır nerde görülmüş arkadaş. Hatır, hatır amma, hatırda bir yere kadar…
*****
Hatır bugünlerde başa kakmak için kullanılan bir tabire döndü. Falancanın hatırı olmasaydı diye başlayan cümleler, yaklaşımlar hem söyleyeni hem de muhatabını sıkmaya, yaralamaya, germeye başladı.
Hatır konusu zoraki bir konu değil aslında, onu bu hale bizim davranışlarımız getiriyor!
Madem bir insanın hatırına iş yapacaksınız, onun hatır dairesi içerisinde yapmanız daha hoş değil mi?
Madem, hatır için geldiniz, bunu dillendirmek ne kadar doğru?
İnsanların hatırını saymak, hatırını sayarak bir işe koşmak, birine yardımcı olmak, bize en çok yakışan davranış şekli…
Hatır konusunu angarya gibi gören anlayışlar ise, bu davranışı gösterenlerin hatır konusuna ne kadar sığ baktıklarının bir göstergesi.
Bu dünyada hatırından geçemeyeceğimiz, hatırını sayacağımız insanlar yok mu?
Bize iyiliği dokunan, en müşkül anımızda yardıma koşan, düştüğümüz yerden bizi kaldıran, yapayalnız kaldığımızı hissettiğimiz anlarda, dostluk elini uzatan insanların hatırını kırabilir miyiz?
Her insanın böyle dostları, böyle arkadaşları vardır.
Geçmişte yatılı okul arkadaşlıkları, asker arkadaşlıkları, iş arkadaşlıkları, aynı mahallede birlikte büyümüş olmak, aynı sırada oturmak, aynı sınıfta, aynı okulda okurken dost olmak, dost kalmak hatır için çoktan yeterlidir.
Ortak hatıraları olanlar için, hatır vazgeçilmezdir.
Bazen bir selamı yeter. Bazen çıkıp gelmesi…Bazen telefon etmesi…
Çünkü hatır, baştanbaşa vefadır. Vefadan bir nişanedir. Dostun dosta, arkadaşın arkadaşa hatırı geçer.
*****
Hatır güzel şey, hatırınızın geçmesi de…Hatır-gönül Türk Milletinin güzel bir hasleti. Ancak, günümüzde sadece dillerde gezen, kendi gitti, ismi kaldı yadigar denilen bir kavram.
Geçtiği yerler var olmasına vardır amma, artık “hatır için çiğ tavuk yenir” filan diyende kalmadı.
Eskiden bir kahvenin kırk yıl hatırı olur derlerdi. Bugün kolay sayamayacağınız kadar kahve çeşidi olunca, hatır, Türk kahvesinde kalsa da, onun hatırı da, kırk dakika bile değil artık.
Çünkü, hatır denen kavramı parayla tanıştırdılar tanıştıralı, hatırın yanına yaklaşılacak gibi değil!
Adam, evinde bir tamirat yaptıracak. Arıyor hatırının geçtiği bir arkadaşını. Diyor ki, benim evde şu konuda bir tamirat ver, var mı tanıdığın birisi?
Aranan tamam abi diyor, birisi var arayıp hemen sana dönüş yapıyorum.
Netice de, bu işi yapan birileri bulunuyor.
Gelen usta, başlıyor konuşmaya…
Abi beni falanca aradı, onu tanıyormuşsunuz, onun hatırı olmasaydı yeminle şu kadarcık iş için gelmezdim! Dünya kadar işim vardı, çıktım geldim, araya bu işi de sıkıştırdım diye başlıyor kemane çalmaya…
Adam, keşke gelmeseydin diyecek, diyemiyor. Çünkü arada hatır sahibi bir dostu, arkadaşı var!
Hatır için geldiklerini söyleyen bu insanlar, çok değil, bundan beş-altı ay önce, ağlamayı beğenmiyorlardı. Hoş şimdide durumları çok farklı değil.
Üstelik, akşama kadar siftah edemedim, arayan yok, soran yok diye sızlandıkları bir yıl olan 2020 yılında…
*****
Meslek altın bilezik, bir meslek sahibi olmakta güzel, mesleğinin erbabı da.
Meslek sahibi kardeşlerimiz, hem “işin küçüğü, büyüğü olmaz, iş iştir.” diyorlar, hem de “Müşteri velinimetimizdir”
Lakin, bu altın değerinde olan sözler sadece dillerinde.
Pandemi döneminin ilk dört-beş ayında, kimse aramıyor, kapımızı açmıyor, dükkan kiramızı ödeyemedik. Evimize ekmek götüremedik diyenler sanki onlar değildi!
Hatır için olmasa, bu paraya yemin olsun gelmezdim diyor ya arkadaşlar!
Hatır dedikleri kavram, onların rızkı olmuş, ekmek parası olmuş farkında değiller!
Şehrimizin bir başka sıkıntısı da, “işin geçeri” meselesi. Evinize gelen ustanın, tamircinin, yaptığı iş harici, zahmet edip gelme fiyatı!
Bu ortak fiyat üzerinde herkes ittifak etmiş durumda. Dünya yıkılsa vazgeçecek gibi görünmüyorlar.
Mesela, usta bir musluk takıyor, talep ettiği işçilik ücreti musluğun fiyatı kadar. Belki de ondan fazla. Bir arkadaşınızı araya koyarak gelmesi demek, söylenmesi ve nazlanması demek!
Servislerde öyle…
Çok basit bir işte olsa, işçilik ücretimiz, servis ücretimiz bu diyor arkadaşlar.
Sanıyorlar ki, millet parayı sokaktan topluyor!
Geldiğimize değmez, ucundan tuttuğumuza, elimizi sürdüğümüze değmez demeleri cabası. Küçük ve parası az olan işlere dönüp bakmıyorlar bile…
*****
Mesleklere ve meslek erbaplarına sevgimiz ve saygımız elbette var. Ancak, onlarda onlara duyulan sevgi ve saygıyı kötüye kullanmamalılar!
Karşısındakinin bu işten anlamadığını fark ettikleri andan itibaren, fahiş fiyat istemekten tutun, işi üstünkörü yapmaya kadar uzanan yanlışlar yapanlar var.
Ne yazık ki, böyle insanların sayısı artmış görünüyor!
Konya Ahi Ocağı, Ahiliğin merkezi bir şehir.
Meslek sahiplerinin helalinden para kazandığı ve mesleklerini icra ettiği bir şehir.
Adama şu kadara olur dedim, hiç itiraz etmedi. Yeminle hiçbir şeyden de çakmıyordu. Birde, eline-koluna sağlık, Allah razı olsun dedi… Bir daha bir şey olursa diye telefon numaramı da aldı diye dalga geçen, karşısındakini aldattığını, kandırdığını düşünen meslek sahibi, aslında kimi kandırdı?
Kesinlikle kendini!
Hak etmediği o paranın hayrını görebilir mi? Mümkün değil!
Allah herkesin hatırını yapsın, kalbini yumuşatsın inşallah!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.