Hicran yarası
Kültür sanat ve edebiyat en çok da böyle zamanlarda lâzımdır sanıldığının aksine. Genelde sıkıntılı, özelde ekonomik sıkıntılarda insanımızın en evvel vazgeçtiği harcamalar kültür sanata ayrılan bütçeden olur. Bu seçim ruhlardaki yarayı kapatacağı, dertlere merhem olacağı yerde yarayı daha da kanatır. Evet, muhtemel büyük bir savaşın kapımıza dayandığı böyle bir keşmekeşte daha vurgulu söylüyorum. Kültür sanattan vazgeçmemeli, ona daha çok bağlanmalıyız. Siz kültür sanatın yerine daha geniş anlamda “bilgi”yi de koyabilirsiniz. Peki böyle bir fotoğrafta günümüz edebiyatı nasıl görünüyor. Daha önce de birkaç kez değindiğimiz hal-i pür melâlimizi bugün de bir hatırlayalım, ne dersiniz?
Eskinin hararetli ve renkli kültür mahfillerini hatırlar, konu hakkındaki yazıları okur hüzünle dolarım. Değerlendirmeleri heyecanla ve merakla beklenen, önemsenen Nurullah Ataçlar Peyami Safalar, Fethi Naciler, Hüseyin Cöntürkler, Memet Fuatlar nerede? Günümüzde edebiyattaki başıboşluğun, hoyratlığın, mânâsız denemelere savruluşun bir nedeni de etkin ve yetkin bir eleştirimizin olmayışı değil mi?
Herkes övülmek, ilgi görmek ister, kötü eleştiriden birçoğumuz hoşlanmaz, bu yüzden olsa gerek eleştiri ya da tanıtım yazılarımız övgüden geçilmiyor, halbuki eleştiri bir yardımlaşma değer verme, ikaz değil mi? Kırılacak diye yazılmayanlar seviyeyi düşürmüyor mu? İncelenen tüm metinler/eserler dört dörtlük mü; eğer böyleyse kitap dergi satışlarımız neden yerlerde sürünmekte?
Amellerin niyete göre olduğuna, hiçbir salih emeğin karşılıksız kalmayacağına iman etmiş bir Müslüman olarak, eser ortaya koyarkenki niyetimizden tarzımıza, seçimlerimize pek çok noktada defoların patladığını, bu kartopunun büyüyerek genele sirayet ettiğini düşünüyorum. Eleştiri, ilgilenmeyi değer vermeyi samimiyetle düşünmeyi ve yaklaşmayı gösterir, sanatçının gelişim sürecini sağlamlaştırır ama şimdi ‘aman ayıp olmasın, kalbi kırılmasın, bir gün lazım olur, şimdi ben sana, yarın sen bana ya da nemelazımcılık’ sonucunda geldiğimiz nokta ortada. Herkes yazıyor, okuyor, pek çok kıymetli metin ıskalanıyor, hak edenlerle etmeyenler birbirine karışıyor. Edebi türlerde gelişim göstereceğimiz yerde ya yerimizde sayıyor, ya da gerekçeleri anlatılmayan ne idüğü belirsiz, Batı taklidi yeni teknikler deniyoruz ama netice heyhat!
İyi yaptığımızı sandığımız adam kayırma ya da haddinden fazla yüceltmeler nedeniyle mevzuya konu yazar ya da şair ‘vay anasına ben neymişim’ diyerek yerinde saymaya, yanlış ve hatalarının farkına var(a)mayarak kendini kandırmaya, kitlesinin de vizyonunu yok etmeye devam ediyor.
İsimler vererek, medeni sınırlar içinde düşüncemizi söylemeli, eleştirimizi yapabilmeliyiz, doğru olan bu. Ama belli bir noktadan sonra sanatçı öyle havaya giriyor ki, yere indirmeniz mümkün olmuyor. Ya da eleştirdiğiniz kişi dersler çıkarıp kendini geliştireceği yerde ya intikamcılığa soyunuyor, ya da tanınmış usta bir isimse, beni kullanarak adını duyurmaya çalışıyor şeklinde düşüncelerle suçluyor sizi.
Bu ortamda birkaç isim müstesna, kimsenin kimseyi de okuduğu yok aslında. Dergileri, yayınevlerini neden yaşatamıyoruz? Okuyan, yazan bir avuç insan dahi eserin kendisine gönderilmesini, hediye edilmesini bekliyor. Para verip de ne dergi alıyor, ne kitap okuyor. Onlarca eser yazmış birilerine çeşitli isimler sorduğunuzda ya ‘görmedim’ ya da ‘etkilenmemek için diğerlerini pek takip etmiyorum’ ya da ‘bizimkilerde iş yok, ben batıyı takip ediyorum’ diyor. Bir başka mazeret de vakit mevzuu, yazmaktan okumaya, yazılanları takip etmeye fırsat bulamadıklarını söyleyenler ki, bunlara zaten fazla söylenecek bir söz yok, en güzeli kalemlerini bırakıversinler.
Ya dergiler, dava ve edebiyatın mektebi dergiler? Hakan Şarkdemir, Osman Özbahçe ve arkadaşlarının çıkardığı Karagöz, şehrimizden yol alan bir Ücra, Yeni Dergi, Edebiyat, Mavera vd. neredeler? Günümüzde hangi derginin Türkçemizle dertlendiğini yahut bir davanın menbaı olduğundan bahsedebiliriz? Yıllardır istikrarla çıkan edebiyatımızın önemli duraklarından olmuş bir dergisinin vedasına üzülürken, onları yaşatmak için ne yapabileceğimizi düşündük mü, aklımıza getirdik mi? En azından onca muallim, hoca, talebeden yarısı ayda en azından bir dergi alsa hepsini yaşatırız, taşın altına biz de elimizi koymuş oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.