Erol Sunat

Erol Sunat

Barış!

Barış!

Dünyamız biz insanlar gibi. Yalan dünya, yalancı dünya. Yalan söylemeye bayılan dünya. Söz verip sözünden dönen dünya!

Dili gönlüne uyum sağlamayan dünya…

Dilinde barış, gönlünde her an patlamaya hazır savaş, kavga-dövüş olan dünya…

Savaşmaktan barışa zaman ayıramayan, barışmayan, barışamayan dünya…

Dünya böyle olunca, ne yapsın insanlar?

Ne yapsın insanlık?

Barış türküleri, barış şarkıları, barış güvercinleri diye edebiyat parçalayanlar bizler değil miyiz?

Ne yaptık bugüne kadar barış için?

Çocuklarımızın adını Barış koyduk, barış anıtları diktik şehirlerimize, barıştan yana mesajlar yayınladık, toplantılar yaptık, komisyonlar kurduk barış balıklı, barış gündemli!

Olmadı, yetmedi, yetişmedi!

Dünya barışına katkı sağlamak, barışı gerçekleştirmek her babayiğidin harcı değil zaten!

Yaşadığımız dünyada en zor şey barış!

İmkansıza yakın!

Barış kadar, barışı sürdürebilmek hiçte kolay değil!

Kırıp döktükten, yakıp-yıkıp tarumar ettikten sonra, barış yapmaya kalkan bir yüzsüzlük yapılmaya çalışılan.

Dünyamız viraneye döndü…

Kırılan kalplerin, gözyaşları silinmeyenlerin, anasız-babasız kalan çocukların, ahların, feryatların, inlemelerin karşılığı olmamalı barış!

Barışa giden yollar savaştan geçmemeli…Geçmek zorunda kaldıysa da, bir daha barıştan savaşa dönmemeli…

*****

Tarihin her döneminde, dünyanın güçlü devletleri vardı. Güçlerini barışın tesisi için seferber eden ise çok azdı. Barış hep kısa ömürlü oldu. Barışı bozmak için çıkmayan isyan, çıkmayan kargaşa ve karmaşa kalmadı.

Roma, yapmış olduğu vahşetlerin içinde, döktüğü kanın içinde boğuldu kaldı.

Romanın barışı, savaştan ve vahşetten geçti…

Moğollarda öyleydi…Şehirleri talan ettiler, insanları öldürdüler, köle olarak sattılar, şehirlerin ve ülkelerin zenginliklerini soydular.

Ne Roma’nın eline bir şey geçti, ne de Moğolların…

Barışın yolunu bulamayan, barış yolunu reddedenler olarak tarihteki yerlerini aldılar.

Bazıları da, barış diye yola çıktı. Barış açamadıkları kapıları açmak adına anahtar olarak kullanıldı. Entrikalar, tezgahlar, oyunlar, hileler barış adına uygulandı.

Bu işin üstadı günümüzün adına büyük denen devletleri oldular!

Barış getirdik, barışı biz getireceğiz, biz gelmeden barış yüzü göremezsiniz, barışı biz temsil ediyoruz dediler!

Ne oldu?
Barışı gören, barışa rastlayan oldu mu? Keşke olsaydı!

Çünkü, yaşadığımız dünya, Nobel Barış ödülleri dağıtılan, ancak barışın esamisi okunmayan, barışa hasret giden bir dünya…

*****

Savaştan yana, kavgadan yana, tartışmadan yana, sataşmadan yana, küfretmeden yana, öfkeden yana, nefretten yana, vurmadan-kırmadan yana, yumruklaşmadan yana bir kaygımız yok. Saygımız yok! Bu işlerin tamamı vakayı adiye!

İmalarla, alay etmelerle, takılmalarla sözüm ona şaka niyetine başlıyor, sonra işi kavgaya çeviriyoruz.

Bu işi hep yapıyoruz!

Tek yapamadığımız,

Tek gerçekleştiremediğiniz…

Tek üzerinde ısrarcı olmadığımız olamadığımız şey ne mi?

Barış!

Çünkü biz, barış özürlüyüz!

Barış olmadığı için!

Yok edildiği için!

Tahammül edilemediği için!

Bazılarının işine gelmediği için!

Bulunuyor bir neden ve niçin, sona erdiriliyor!

Sonlandırılıyor!

Barışa giden yollar çukur dolu, engebeli, tümsekli ve tuzaklarla dolu…

Barışın getireceği rahatlık, huzur, istikrar ve yaşama sevinci ise kabul görmüyor! Ancak her defasında özlenen, ağıtlar yakılan barıştan başka bir şey değil!

*****

Bıkmadık didişmekten…Bıkmadık savaşmaktan…Bıkmadık vahşetten…Bıkmadık kan dökmekten!

Ne gözyaşları durduruyor bizi!

Ne feryatlar, ne çığlıklar, nede yalvaran çocukların gözlerinde yakaladığımız o ürperti ve korku!

Barışı konuşmayı yasak ettiğimiz…

Barışı düşünmeye dahi engeller koyduğumuz bir dünyada yaşıyoruz!

Kimin ne hakkı var buna?

Hak kuvvetlinindir diyorlar! Hak güçlünündür diyorlar!

Hak gücü elinde bulundurmaktır gibi insan fıtratına uygun olmayan, insanlara kan ağlatan fikirlerin sözüm ona mucitleri olan insanlar ne yaptılar bugüne kadar kan dökmekten başka…

Vahşet barışı getirdi mi?

Ya Hürriyeti? Ya Medeniyeti?

İşgallerin, istilaların, adını barış koyanlar, barış havarisi kesilenler, barışı katlettiler girdikleri coğrafyalarda.

Huzur yüzü görmedi dünyamız!

*****

Dünyamız barışa hasret, kavgasız, gürültüsüz savaşsız günlere, aylara, yıllara hasret…

Asya karışık, Avrupa karışık, Afrika karışık, Amerika karışık, hatta Avustralya karışık!

Bulamadık barışı, rastlayamadık, rast gelmedik!

Aradığımız sizce de şüpheli değil mi?

Çünkü, kan dökücülerin, kan içicilerin kana boyadığı kıta kalmadı.

Buzlar kıtası Antarktika’da insanlar yaşıyor olsaydı. Barış diye oraya da ölümü götürmekten tereddüt etmezlerdi.

Barış rüzgarlarını ölüm rüzgarı haline getirenler, neler yapmadılar ki…

Dünyamız Moğolların, Haçlıların, İspanyolların, İngilizlerin, Fransızların, Hollandalıların, Çinlilerin istila ve işgallerini gördü.

Bugünde Çin gibi, Amerika gibi, Rusya gibi devletlerin istila ve işgallerine şahit.

En son Ukrayna-Rusya savaşı oldukça yakınımızda ve dünyanın gözü önünde…

Milyonlarca insan hayatını kaybetti.

Dünya Barışı beyhude aradı durdu. Lakin nasıl bir ikiyüzlülük ise barış hâlâ dilimizde…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR