İstila Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde eğlenceyi pek seven, vur patlasın çal oynasın diyen neşeli insanların yaşadığı, kavga ve tartışmaların neredeyse hiç yaşanmadığı bir şehir varmış. Ya da şehir o şekilde anılmaktan hoşlanıyormuş.
Bu şehre uzak bir diyardan bir kervan gelmiş. Kervan hem pek büyükmüş hem de o güne kadar görülmeyen kumaşlar, baharatlar, inciler, meyveler taşıyormuş.
Şehrin pazarları, Bedesteni yeni kervanla gelen mallarla dolup taşmış.
Şehirdekiler bu göz kamaşması içerisinde kervandan kaç kişi inmiş, kaçı halkın arasına karışmış, kim nereye girmiş, gizlenmiş bilememiş.
Sonra ne olduysa bu insanlar toplanmışlar şehrin meydanına. Şehirde yaşayanlar derin bir nefes alsalar da şehrin en hatırı sayılır Beyi, ey ahali demiş, bu insanlar bir süre bizim misafirimiz olacaklar. Kaçıp geldikleri diyarın zalim Hükümdarı onların bu şehre geldiğini bilsin öğrensin istemiyorlar. Gelin bu insanlara yardım edelim, onları misafir edelim demiş.
Misafirler, kucak dolusu hediyelerle gelmişler misafir oldukları hanelere. Hanede her kim varsa hediyeye boğmuşlar. Birçok insan mest olmuş bu hediyeler karşısında.
Evlerine bir aileyi misafir eden bir ana oğul varmış. Gelen aile, hediyeler karşısında gözleri ışıldayan kadına hediye yağdırmışlar, inci mercan yığmışlar önüne…
Kadın aç gözlülüğü ile oğlu ise dünya malına değer vermemesiyle tanınırmış. Ailenin yetişkin kızı, delikanlının önüne ne getirdiyse, delikanlı al götür bunları demiş. Siz madem bu kadar zengindiniz, neden kaçtınız yurdunuzdan? Bula bula bu şehri mi buldunuz? Neden bu şehir bu kadar önemli demiş. Kız, biz bu şehri çok sevdik demiş belki de hiç gitmeyeceğiz.
Aradan bir ay bile geçmemiş. Misafirler, misafir oldukları evleri, ev sahiplerinden satın almaya başlamışlar.
Şehrin Beyi, ahaliyi toplamış. Sakın ha demiş evlerinizi satmayın. Bu işte bir kurt yeniği var.
Ahaliden biri Beyim demiş, alamasınlar diye on kat fazla para isteriz, gözlerini kıpmadan verirler. Pazarlık yapmazlar. Şehrin neredeyse yarısı satıldı.
Delikanlının anası ise evini almak isteyen aileye, ben demiş oldum olası bu şehri sevmem. Buraya memleketin bir ucundan gelin geldim. Benim ev için ne vermiştiniz?
Aile, elli altın demiştik amma demiş, yüz olsun…Aç gözlü kadın, verdim gitti demiş.
Birkaç ay sonra, direnen birkaç ailenin dışında şehrin bütün evleri, konakları dışarıdan gelen misafirler tarafından satın alınmış.
Ahali daha büyük daha zengin şehirlere gitmiş yerleşmiş. Bazıları arazilerini, bahçelerini ve tarlalarını da değerinin çok üzerinde satmışlar.
Şehirde her şey değişmiş. Aç gözlü kadın, almış altınları, hadi oğlum demiş, benim şehrime gidelim. Bu para ile orada en az iki tane ev alırız.
Delikanlı olmaz anam demiş. Senin yolun açık olsun. Ben bu şehirde kalacağım. Bu şehirde bambaşka şeyler dönüyor.
Delikanlı yanılmıyormuş. Şehri ellerine geçiren istilacıların önde gideni hiç bu kadar kolay bir şehir elde edememiştik demiş. Bu şehir üssümüz olacak. Sultanımız gelinceye kadar, bu şehirde bizden olmayan tek bir insan bırakmayacağız. Şu evlerini ve arazilerini vermeyenler var ya. Değerinin isterse yüz katını verin. Sultanımız her şey kavgasız gürültüsüz hallolsun istiyor.
Delikanlı, direnenlerin başında gelen Beyi bulmuş. Endişelerini anlatmış. Bey, delikanlı demiş yanımdan ayrılma, elim ayağım ol. Bu şehri bu istilacılara teslim etmeyeceğiz. Şehrimizi geri alacağız. Gel benimle. Çıkmışlar şehirden. Şehirde muhafızlar ve beş on aileden başka kimse yokmuş.
Bey ve delikanlı, bütün bir gün at sürmüşler. Akşama doğru bir hana varmışlar.
Bey hanın özel odalarından birinin kapısını çalmış delikanlıyla birlikte içeri girmiş. Kapıdaki görevliler buyur Beyim demişler, Sultanımız sizi bekler.
Memleketin genç Sultanının yüzü karmakarışıkmış ve bir o kadar da öfkeliymiş. Kimse benim ülkemin bir şehrini bir yılı aşkın zamandır istila edemez diyormuş. O şehri geri alacaksınız. Delikanlı demiş esas iş sana düşüyor. Sizin evi alan aile var ya. İşte o aile, bu istilacıların başı. Kızları zayıf karınları. Kız bu yapılanlardan nefret ediyor. Sizin evi seçmelerinin nedeni, rahmetli baban. Baban o Sultanın kardeşini bir savaşta öldürdü. Ne gariptir ki, oldukça aç gözlü olan anan birçok mevzuya vakıf olmasına rağmen, evini satmakta tereddüt etmedi. O alçak Sultan şehre gelmeden, şehri bu istilacıların elinden kurtaracaksınız.
Sonra oturmuşlar bir plan yapmışlar. Delikanlı şehre geldiğinde kendi sokağına varmış. Küçük çocuklarla kıza haber göndermiş. Kız ben seni gitti biliyordum demiş. İyi ki gitmedin. Şehirde kalanlar ya evlerini satacaklar ya da canlarından olacaklar. Birkaç günleri ya var ya yok.
Delikanlı baban bu işin neresinde diye sormuş. Kız, babam demiş Sultanın üvey kardeşidir. Öl dese ölür. Acıması yoktur. Şimdi Bedestende istilacılarla konuşacak.
Delikanlı yanına kendi gibi gözü pek birkaç delikanlı almış, Bedesten meydanında konuşmaya hazırlanan istilacı başının karşısına dikilmiş. Dur istilacı demiş. Bizim de söyleyeceklerimiz var. Adam siz demiş o hakkı kaybettiniz kendi rızanızla evlerinizi bahçe ve tarlalarınızı bize sattınız. Hak bizim. Şehir bizim. Bu şehirde ne yapılması gerekiyorsa da bundan böyle kimse karışamaz.
Delikanlının kılıcı havada öyle bir kavis çizmiş ki, kılıç indiğinde istilacı başının kellesi bir yana, gövdesi bir yana düşüvermiş.
İstilacıların öne çıkanlarını da delikanlının arkadaşları ortadan kaldırmışlar.
Bey yanındaki adamlarla, şehrin kapılarını ardına kadar açmış. Memleketin Sultanının askerleri kısa bir sürede şehre hâkim olmuşlar. Şehrin bütün evlerini boşaltmaya başlamışlar. Kim karşı çıktıysa pişman edilmiş yaptığına…
Kızın anası ve kardeşleri feryat etmeye başlamışlar. İstilacılar arasında şaşkınlık had safhadaymış.
Delikanlı kıza, babanı öldürdüm demiş. Benim yanımda durmanda yanlış, kalmanda. En iyisi mi git buradan.
İstilacılar şehrin her köşesinden tek tek ayıklanmış. Tarla ve bahçedekilerde dahil olmak üzere hepsi surların dışına çıkarılmış. Onları o şehre getiren kendi kervanlarına katılmışlar ve geldikleri diyara doğru yola çıkarılmışlar. Bu olay çok geçmeden duyulmuş. Şehirlerinde her şeyi satanlar geri dönelim evlerimize bahçelerimize yeniden kavuşalım diyerek geri dönmeye kalkmışlar. Şehrin kapısında bir de bakmışlar ki bir yığın muhafız.
Muhafızların başında da o delikanlı… Delikanlı gür bir sesle, şehrin kapsısında şehre girmek için toplananlara, kendi öz anamda dahil olmak üzere demiş, kendi toprağını, evini istilacılara satan bir daha bu şehre giremeyecek.
Şehre memleketin Sultanının fermanıyla yeni aileler gelmiş yerleşmiş. Gelenlerden tek bir altın dahi talep edilmemiş.
Sultanın tek bir şartı varmış. İstilacılara, yabancılara evini kaç altın verilirse verilsin satmamak.
Bir ay kadar sonra memleketin Sultanı gelmiş şehre. Delikanlıyı şehre Vali Paşa yapmış. Demiş ki bir şartım daha vardır. Kapılar açılmış, o kız girmiş içeri. Sizi demiş ben evlendireceğim. Bu şehri birlikte istilalara ve istilacılara karşı koruyacaksınız.
Sonra ne mi olmuş?
Şehir şehire, İstila istilaya, Sultan Sultana, Delikanlı delikanlıya, aç gözlü ana aç gözlü anaya, Bey Beye, cesur kız cesur kıza, aç gözlü ahali aç gözlü ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.