Erol Sunat

Erol Sunat

Karıştırıcının hikayesi

Karıştırıcının hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde neşeli ve şen insanların yaşadığı bir şehir varmış. Zengin fakir herkes birmiş bu şehirde. Zengin zenginliği ile övünmez, fakir ve yoksul, neden benim durumum böyle diye isyan etmezmiş. Zenginler sözde zengin değillermiş, gönülleri de zenginmiş, fakir fukarayı kayırır, fakir gençleri oktur, evlendirir, işsizleri iş sahibi yapar, yanlarında iş verir, şehirde kimse aç kalmaz, her hane mutlu, mesut yaşarlarmış.

Bu manzara, birçok şehri imrendirse de güç ve kudret sahibi olan şehirlerin ileri gelenleri bu durumdan hoşnut değillermiş. Bu şehir böyle oldukça, böyle devam ettikçe, bize kötü örnek oluyor, bizdeki insanlarda onlar gibi olmak istiyorlar, karşı çıkıyorlar, bu işe bir son vermemiz lazım diye bir araya gelmişler. Bize demişler, öyle bir adam lazım ki, ortalığı karıştırsın, her yeri birbirine katsın, o şehirde zenginle yoksulu birbirine düşürsün, aralarındaki sevgi ve saygı bağını kopartsın, bir daha bir araya gelemez hale gelsinler. Yalnız bunu vurup kırmakla değil, tatlı dille, güler yüzle yavaş yavaş yapsın. Yalnız bu işi yapacak olan bu memleketten olmasın ki, kabak bizim başımızda patlamasın!

Uzak diyarlardan birinin zindanında böyle bir adam olduğunu duymuşlar. Varmışlar o diyara, zindancı başına, biz demişler, zindan da ki falanca adamı satın almak isteriz. Zindancı başı, o adam demiş, bu diyarı birbirine kattı. Anası kanlı gözyaşları döktü, ölümden kurtardı. Ölünceye kadar bu zindanda kalacak. Sonunda o memleketin hükümdarına kadar çıkmışlar. Bir daha o memlekete geri getirmemek şartıyla, adamı zindandan çıkarıp, getirmişler o şehre. Yol boyunca günlerce ne yapacağını anlatmışlar. Para önemli değil demişler. Bak biz seni zindandan kurtardık, sende bizi, bu şehirdeki bu sevimsiz halden kurtaracaksın. Şehri iyice bir karıştır. Kırılmayan dökülmeyen hiçbir şey kalmasın.

Karıştırıcı daha kırklı yaşlara varmayan bir adammış. Şehrin hanına zengin bir tüccar olarak gelmiş. Cömertmiş. Kibarmış. Şehrin Bedesteninde büyükçe bir dükkân almış. Dükkânı lebalep kumaşlarla ve göz alıcı eşyalarla doldurmuş. Onda olan mal, şehirde kimse de yokmuş. Şehrin zenginleri dükkândan çıkmıyorlarmış. Uzak diyarlardan gelen kervanlar karıştırıcının dükkanına hiçbir yerde bulunmayan zenginlikleri taşımaya başlayınca, ünü payitahta kadar ulaşmış. Karıştırıcı başlamış zenginleri işlemeye. Başlamış aralara ufak ufak laflar sokuşturmaya. Yemek davetlerinde, ziyafetlerde, sohbetlerde zenginler fakir fukara tabakasından uzaklaşmaya, uzak durmaya başlamışlar.

Karıştırıcı fakir fakirliğini, zengin zenginliğini bilmeli diyormuş. Zengin kazandıklarını fakir için mi kazandı. İllaki verecekse birkaç kuruş versin amma, sürekli vermek ne demek. Bu zafiyettir. Zengin fakirin ayağına gitmez, ayağına varmaz gibi lafları oldukça yumuşak, sesinin tonunu öyle ayarlayarak söylüyormuş ki, birçok zengin etkilenmiş. Tavırlarını ve anlayışlarını değiştirmeye başlamışlar. Karıştırıcı kendince emin adımlarla ilerlemeye başlamış. İşten çıkarmalar, sürtüşmeler, kavgalar, herkes yerini yurdunu bilsin şeklinde ithamlar alıp başını gitmiş.

Karıştırıcı kendini bu iş için görevlendirenlerle buluşmuş. Büyü bozuldu demiş. Masal bitti. Birçok zengin konağında öyle kelamlar ettim ki, kafalar karıştı, zihinler bulandı. Daha bu başlangıç. Birkaç gün sonra fakirleri kışkırtacağım. Zenginlere bakalım ne yapacaklar.

Karıştırıcı, bir sandık altın ve adamlarıyla birlikte şehre gelmiş. Bu duruma isyan eden fakir fukaraları toplamış başına. Ne oldu bu zenginlere demiş. Hani beydiler, ağa idiler. Yardım ederlerdi. Bu insanlık mı? Olmaz olsun bunların zenginliği diye harlatmış isyan ateşini. Uğradıkları haksız muamele karşısında daha da kızan fakir ve fukaralar, bazı zengin konaklarını basmışlar. Birkaç zengini şehrin meydanına kadar sürüklemişler. Vali Paşanın muhafızları o zenginleri isyancıların elinden zorlukla almış.

Karıştırıcı, keyfim yerine geldi demiş. Adamlarına daha durun bu şehirde yer yerinden oynayacak. Adamlarından biri içeri girmiş, Beyim demiş isyancılardan bir kız seninle görüşmek ister. Karıştırıcı çağır gelsin demiş, şimdi de kadınları isyana karıştıralım. Bakalım Vali Paşa ne yapacak?

İçeriye oldukça sinirli bir kız girmiş. Karıştırıcıya seni kim gönderdi bu şehre demiş. Ortalığı bulandıran, bütün bu oyunları, tuzakları kuran sensin.

Karıştırıcı estağfurullah demiş. Ben nihayetinde bir tüccarım. Ortalığı karıştırmak kim, ben kim. Ben herkes iyi geçinsin isterim. Kız, belli demiş, fitnenin merkezinde sen varsın. Şimdide fakirleri kışkırttığını anlamadım mı sanıyorsun?

İçeri kızın babası girmiş. Beyim demiş kızımın kusuruna bakma, o ne dediğini bilmiyor. Ağabeyleri duysalar, bu kızı bu şehirde bir dakika durdurmazlar. İçeriye eli kılıçlı iki adam girmiş. Bırak baba şu kendini bilmez kızı demişler. Yarın bunu ilk kervanla buradan gönderelim. Halamızın yanına gitsin. Beyimizi tehdit etmek ne demek?

Karıştırıcı kafanızı karıştırmak istemem demiş. Kızınızı göndermeyin. Uygun görürseniz onunla evlenmek isterim. Kızın babası ve ağabeyleri öyle memnun olmuşlar ki, babası kızına, koskoca Bey demiş seninle evlenmek istedi. Sesini duymayacağım. İtiraz istemem. Kızın anası öleli çok olmuş. Üvey anası, başına devlet kuşu kondu demiş. Bey hanımı olacaksın. Ağzından hayır lafı duymak istemiyorum.

Karıştırıcı, birkaç gün içinde kızla evlenmiş. Senin demiş güzelliğin, cesaretin aklımı karıştırdı. Gel bana destek ol. El ele verirsek, bu şehirde bütün taşlar yerinden oynar. Kız seninle el ele vermemi çok beklersin demiş. Sen ortalığı karıştırmadan yapamaz mısın? Ne biçim adamsın sen böyle. Sana ne derler bilir misin? Dilim varmıyor söylemeye! Şehrimizi öyle bir karıştırdın ki, bu şehirde kırılmadık kalp, incinmedik insan kalmadı. Böyle giderse yakında insanlar ölmeye de başlar. Böyle adamdan bana koca olmaz. Bu kinin, nefretin sebebi ne? Nasıl bu kadar kötü oldun sen? Sende hiç vicdan, merhamet, Allah korkusu yok mu? Bir daha ortalığı karıştırdığın an, kılıcımla karşına dikileceğim. Ya sen beni öldüreceksin ya da ben seni!

Karıştırıcı sabaha kadar karısının söylediklerini düşünmüş. Sabah hiç bilmediği, hiç tanımadığı güngörmüş bir ihtiyar çalmış kapılarını. Kimmiş, nereden gelmiş bilen yokmuş. Karıştırıcıyla birkaç saat konuşmuşlar. Sonra da, güngörmüş ihtiyar, geldiği gibi çekmiş gitmiş.

Karıştırıcı çağırmış karısını. Bundan böyle demiş, öyle şeyler yapacağım ki, sen dahil kimse inanmayacak. Yeter ki işime karışma. Gitmek dilersen, babanın yanına gidebilirsin. Kız hiçbir şey demeden çıkmış gitmiş odadan. Aradan bir ay kadar geçmiş. Şehirde yaralar sarılmaya, kırgınlıklar düzelmeye, insanlar tekrar birbirlerine selam verir olmuşlar.

Karıştırıcının karısı, görüyorum ki demiş, barıştırıcı olmuşsun. Ne oldu sana böyle. Benim konuşmam etkili oldu desem değil. Yoksa bu uyguladığın yeni bir karıştırıcı usulü mü?

Karıştırıcı, bu karıştırıcının aklını karıştıran, onu dağlarla, taşlarla, kurtlarla kuşlarla insanlarla barıştıran biri çıktı geldi demiş. Bana ne olduysa o gün oldu. İster inan ister inanma senin de bu konuda etkin az değil. Beni bu işe sevk edenlerde aynı senin gibi bu yaptıklarımı yeni bir oyun sanıyor ve sonucunu bekliyorlar. Karısı bende onlardan farklı düşünmüyorum demiş. Sen değişmezsin, değişemezsin. Koca bir memleketi birbirine katmış biri için, bir şehri allak bullak etmek ne ki?

Bir süre sonra, karıştırıcıyı bu işe görevlendirenler gelmişler. Bulundukları hana onu da çağırmışlar. Karıştırıcı gelmiş gelmesine de yalnız değilmiş. Vali Paşa ve muhafızları da onun ardından hana gelmişler. Hepsini yakalamışlar. Gelenlerin ağası, karıştırıcı demiş, bu sefer yaptığın işlere bizleri de karıştırdın, lakin bu iş burada bitmedi. Seni öyle bir karıştıracağız ki, ortada ne sen kalacaksın ne karın ne de sana arka çıkan Vali Paşa! Geldiğin memleket öldü diye bayram yapacak. Vali Paşa önce fitne çıkaranların ele başını hanın içinde yok etmiş, sonra da diğerlerini muhafızlar ortadan kaldırmışlar.

Anlatırlar ki, karıştırıcı o günden sonra tam anlamıyla bir barıştırıcı olmuş. Memleketin neresi karışsa, Sultan onu ve karısını karışıklığı sonlandırmak için göndermeye başlamış. Karışan şehirler onun adını duyduklarında, barıştırıcı geliyor, o gelmeden barışalım, değilse foyalarımızı ortaya çıkarmaya geliyor demeye başlamışlar. Ahali ise karıştırıcı nasıl barıştırıcı oldu diye soranlara, iki ihtimal var diyorlarmış, hatta üç. Ya karısına âşık oldu ya o esrarengiz ihtiyar bir şeyler dedi, ya da her ikisi birden karıştırıcıyı, barıştırıcı yaptı. İyi de oldu. Sayesinde barışmayı, dostluğu, kardeşliği öğrendik.

Şehir şehire, karıştırıcı karıştırıcıya, barıştırıcı barıştırıcıya, sevilen sevilene, ihtiyar ihtiyara, Vali Paşa Vali Paşaya, han hana, kışkırtıcı kışkırtıcıya, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR