Övgü şampiyonası
ŞEKSPİR’DEN BÜYÜKLERİ VAR
Karar gazetesinin 12 Ekim 2022 tarihli nüshasında Şenol Kaluç soruyor; “Neden bir Şekspir’imiz yok?” Edebiyatla ilgili bir yazı okuyacağınızı düşünüyorsunuz ama yazının başında “Sarayda yaşanan entrikaların izlerini takip ettiğinizde eğer anlayış gücünüz ve idrakiniz biraz açık ise 5-6 bin yıl önce ilk devletlerin ortaya çıktığı günden bugüne insanın ve siyasetin doğasının çok da değişmediğini görürsünüz.” cümlelerini görünce sözün istikametini tahmin ediyorsunuz.. Yazının bu boyutu beni enterese etmez ama kendi milletinin değerlerinden ve klasiklerinden bîhaber, Şekspir’lerle, Milton’larla hemhal olma hali ziyadesiyle hazin. Yazı da bunu hatırlattığı için bu köşenin muhatabı.
D. Mehmet Doğan hocamızın ‘Neden Klasiklerimiz Yok’unu tekrardan okumanın tam zamanı…
ERKANT UYSAL
Yerel basında hünerli yazılar okumak için can atıyoruz. Hal böyleyken yine 12 Ekim’de refikimiz Merhaba gazetesinde Erkant Uysal’ın “Milli Eğitim, Milli Vasatlık” başlıklı bir yazısına denk geldim İçeriğine girmeyeceğim; cümle kuruluşlarındaki tertip-düzen, okura yazıyla gönül bağı kurduran edebi kalibresi yüksek cümleler beni pek bir mutlu etti.
25 yıl önce Yeni Meram’da birlikte çalıştığımız sevgili Erkant’ın çizgisinin ve bilindik karakteristik özelliklerinin yalpalamadan aynı kaldığını uzaktan da olsa hep müşehade ettim. ‘Erkant’ı takip etmekte, okumakta yarar var’ diyerek yazıdan örnek iki cümle aktarıyorum.
“Havuz problemlerinden bıkan bir neslin yetişkini olmak zor. Çocukken hiç giremediğimiz o yüzme havuzunun bize problem çıkarmasını kabul edemedik.”
“Mevzu derin, sorun büyük. Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Türkçe dersinde, öznesi başta, yüklemi sonda olmayan devrik cümlelerin üzerimize devrilmesi gibi bir duygu bu.”
ELEŞTİREL TAVIR BU DEĞİL!
Cins’in “18 Soruda Nasılsın?” köşesinin ekim ayı konuğu Necip Tosun’du. Tosun; beyefendidir, nazik ve kibardır, saygılıdır; iyi biliriz. Sorulara verdiği cevaplarda da bu erdemlerin numunesi idi, lâkin aşağıya çekme, çelme takmaya çalışmama, kimseye zarar vermeme, itibarıyla oynamadan, emeğini çalmadan gibi tavırları eleştiri ve değini yazılarında başka türlü anlayınca, hatta abartınca ortada eleştirmenlik falan kalmıyor. Kırmama baskısıyla yapılacak durum değerlendirmeleri hatayı bertaraf eder, daha yumuşak tabirle gözden kaçırtır. ‘Eleştirinin doğruyu ve yanlışı ayırt etme, okura yol gösterme vasfı nerede kaldı o zaman?’ diye sormak haktır bu dudumda.
Bugün edebiyatımzın/eleştirimizin en mühim sorunu bu değil mi zaten? Ete sütlüye dokunmayan, övgüden geçilmeyen eleştiri yazıları kime ne öğretecek ve fark ettirecek? Necip Tosun bu abartılı tavrından dolayı sanırım çokça dergi yazılarında Batıdan çokça bahsediyor, bizdeki yeni yayınlara/yazarlara pek girmiyor, yıllık ve dergi dosyalarında da anlattığım şekilde bir tavır sergiliyor.
Edebiyatımızın başka bir Necip Tosun bakışına ihtiyacı var!...
AYNI TERANELER
Batı edebiyatında olan biteni Semih Gümüş kaptanlığındaki Notos’tan takip ediyorum. Arada bizim yazarlarımıza da değiniyor Notos, ekim sayısının dosya ve kapak konusunu Latife Tekin’e ayırmış. Yazılar bilgilendirici, Tekin’i farklı açılardan ele alıyor ama meselâ bir ‘Ormanda Ölüm Yokmuş’taki vasatlığın yazardaki bir düşüşe işaret ettiğini saklamak eleştirel hakkaniyete sığmaz.
Notos’ta başka ciddi sorunlar da var. Misal; feminizm aşkları, kadın meselesinde tek taraflı tutumları, baygınlık veren tekrarları. Defolar dergideki hikâyelerde faş ediyor ama! Özgürlüğü başka türlü anlamaları ve bu bakışı okurun gözüne sokmaya çalışmaları, bitmek tükenmek bilmeyen Selahattin Demirtaş güzellemeleri düşünce hürriyetinin ve düşünceye saygının sınırlarını ziyadesiyle zorluyor. Semih Gümüş’ün HDP ve Demirtaş aşkına sosyal medya hesaplarından tanıklık ediyoruz, lâkin para verip aldığımız dergide bu toprağın değerlerine uzak tiplerin bayraktarlığını yapmamalı Gümüş.
Gel de hatırlama; “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu/Birinciliği beyaza verdiler”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.