Erol Sunat

Erol Sunat

Truva Atı

Truva Atı

Truva nedir diye sormuşlar! Adam valla demiş benim bildiğim, öyle bir kafe var. Site var. Düğün salonu var hem de kır düğünü yapılanından. Şirket ismi falan var.

Bir ara otobüs firması da vardı. Yetmişli yılların ortalarıydı. Askerdik o zamanlar, memleketin ta…öbür ucunda…İzmir’den bindin mi, Erzincan, Erzurum, Ağrı üzerinden Van’a kadar giderdi.

Bir de antik bir şehir varmış Truva diye. Denizin kıyısındaymış. Bilmem kaç kere yanmış, bilmem kaç kere batmış.

Tevatürü çok, rivayet faslı az sayılmaz….

Bir de Truva atı diye bir hikayesi var, tahta atlı…

Tahta at mı?

Hadi canım…

Tahta at da neyin nesi?

Kocaman, alamet bir şey…

Nerde bu at?

Çanakkale’de…

Yeminle hiç duymadım!

Hikâyeyi anlatmışlar adama…

Akıl pek güzel demiş. Demek ki kaleyi hileyle içten fethetmek gibi bir şey…

Tahtadan at, içi savaşçı dolu, gece yarısı, kale kapısını açmışlar he mi?

Vay arkadaş, şeytanın aklına gelmez.

Yav abi, buna benzer birileri geldiydi bizim fabrikaya, adamların biri Müdür oldu, biri Muhasebeci… Biri başımıza şef, az daha fabrikayı elinden alıyorlardı bizim patronun, bazılarımız çabuk uyandı, patronu uyardı, patronda bizi dinledi, sonra bu senin Truva atı dediklerini yıktık meydana, gerisini anlatmayayım, jandarma falan geldiydi, anlayacağın uzun hikâye…

Demek o at bu at, o Truva bu Truva ha…

*****

Truva atı gözümüzün hemen önündedir görmez oluruz. Anlatırlar duymaz oluruz. Bir şeyler bilenlerimiz bile bilmez olur. Konuşmaz olur. Lafı dolandırır. Lafı sulandırır, zihinleri bulandırır. Ne geçerse eline artık.

Truva atları da oradan oraya şaha kalkmaya devam. Bir bakmışsınız sizin yakada, bir bakmışsınız öte yakada, bir de bakmışsınız karşı yakaya geçmiş, hem de sizden bir şeyler alıp götürerek…

Ne demişler?

Ortalık yanıp kül olduktan sonra, o konuşmazlar konuşsa, ah, vah etse, dövünse ne olacak?

Anlaşılan biz bu işlerden hiç ders almayacağız!

Truva atlarının açmış olduğu tahribatı anlamamakta ısrar edenlerin daha kaç sefer merdivenden düşmeleri gerekiyor?

On mu, yüz mü, bin mi?

Bir Truva atı göçtüğünde, ardından methiyeler düzenlere. Kanlı gözyaşları dökenlere hiç dikkat ettiniz mi?

Yazık oldu. Çok büyük kayıp demek için yarış eden insanlara şaşırır kalırsınız.

Bu ne sevgi ah…derler ya hani…

*****

Bir adamın yıldızı bir anda parlatılıyorsa, hemen bir yerlere dayatılmaya başladıysa, şöyleymiş, böyleymiş, şöyle kaçıyormuş, böyle uçuyormuş, şu kadar dil biliyormuş, şuralarda okumuş, şuraları dolaşmış diye hiç beklemediğimiz yerlerden bile sesi geliyorsa aman ha dikkat.

Bu türden vakalar aslında çok yaşadık…

Ders aldık mı?

Ne mümkün?

Ders almak ve biz?

Bu kavrama ne denli uzak olduğumuzu bilemezsiniz.

Ha… bir de unutma özelliğimiz var.

Hafızayı beşer nisyan ile maluldür diye lafa girizgâh yapanlarımız halen o türden konuşmalar yapmaya devam ediyor.

Edebiyatımız fena değil amma, atı alıp Üsküdar’ı geçenlerin ardından beddua etmeden öteye gidemiyor.

*****

Biz göz boyayanları severiz. Ağzından bal damlıyor diye, yalanı doğru gibi anlatanları el üstünde tutar, yollarını gözleriz, kapılarda bekler, davet üzerine davet göndeririz.

Doğruyu, dürüstü sever görünür, hak verir görünür, dinler görünür, kapı önünde unutur gideriz.

Ardından da…

Hadi ya…Öyle mi yapmışım…O gün çok dalgındım. O öyle mi olmuş, yeminle çok üzüldüm! Arar telafi ederim. Gönlünü alırım der geçeriz.

Bildik bileli adam seçeriz.

Seçeriz de kimi?

En lazım olmayacak olanı…

Oysa beni uyarmışlardı demekten de neden vazgeçemeyiz akıl sır ermez!

Biz hep mi böyleyiz bilmiyoruz.

*****

Truva atlarını anlatanlar, ağzımızdan girip burnumuzdan çıkar hep…

Allar, pullar, süsler…

Al sana pırıl-pırıl bir isim…

Ardından paraşütle en tepeye indirilir.

Kim dedi?

Kim seçti?

Kim tanıyor?

Kim biliyor deyinceye kadar bir de bakmışsınız ki, adam işi bitirmiş…

Adaysa seçilmiş… Bir yere gelecekse gelmiş…

Hatta hoş geldin diyenlere iadeyi ziyaretlere başlamış.

*****

Truva atlarını anlatanlar, pek kibar, pek konuşkan, pek saygılı, pek bir cana yakın, kapılara kadar geleni uğurluyor, kapılarda karşılıyor diye yere göğe sığdıramazlar.

Girizgâh şahane olunca…Kabul görme konusunda eksi yazan kimse olmaz…

Truva atı konusunda, yapma, etme, pişman olursun diyeni kimse dinlemez. Lakin; Falan dedi, filan dedi, çok övdü, sen bilmezsin, sağlam yerden öğrendim. Ben faka basmam. Kimse benim gözümü boyayamaz diyenler, bulunmaz bir liman olurlar Truva atları içinde ruhları duymaz…

Bir zaman sonra, eyvah diyenlerin, yandım diyenlerin, bittim diyenlerin keşke dinleseydim o ikazları diyenlerin nafile çırpınışları dökülür ortalığa…

Bu arada Truva atları sessizce çekilip gitmişlerdir bile. Kaleler yıkılmış, içten çökmüş, olanlar olmuştur. Bazen çöken bir şirkettir, bazen siyasi bir kurum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR