Yılandan mı korkarsınız yalandan mı?
Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar denir ya hani…Artık kim yılandan korkar, kim yalandan belli değil.
Doğru, dürüst ve temiz insanlar hayatlarının her döneminde yalandan nefret etmiş ve geri durmuş olarak tanındılar ve bilindiler.
Lakin biz onları değil, hep yalancıları daha çok sevdik, yalancıları daha çok el üstünde tuttuk.
Bunu da hiç saklamadık…
Adeta nispet yapar gibi göstere-göstere yaptık…
Ne mi geçti elimize?
Bir kucak dolusu hayal kırıklığı ve pişmanlık!
Anladık mı?
Biraz-biraz…
Anlayanlar tövbe ettiler, anlamayanlar ise bir şans daha diye, son bir şans daha diye koşup duruyorlar yalancıların peşinden…
*****
Yılan soğuk bir canlı…Sevimli değil…Bakmayın siz evde yılan besleyenlere, adı bile birçoğumuzu ürpertiyor.
Hemen birçok yerde babam yılan tutardı. Ben kaç tane tuttum bilmem. Biz ailecek korkmayız diyenleri de dinledik. Ödüm kopar vallahi diyenleri de…
Lakin iş yalana gelince akan sular durur.
Hele o yalan dedikodusu renkli, dalı budağı bol tarafından oldu mu, dağlar dayanmaz!
Çünkü yalan; atmaya gelir…
Savurmaya gelir…
Övünmeye gelir…
Böbürlenmeye gelir…
Gelir de gelir…
“At Martinini Debreli Hasan dağlar inlesin” diye boşu boşuna söylememişler….
İçinde bir miktar yalan olmuş çok mu diyenleri hiç mi dinlemediniz?
Yılan hikayeleri deyince hemen aklınıza “Şahmaran” efsanesi gelmesin.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır gibi sözler gelsin mesela…
*****
Bazılarımız, bana dokunmayan yılan diye o meşhur cümleye vurgundur. Pek sever. Dilinden düşürmez. Diline pelesenk etmekten çekinmez.
Yılan bu…
Demek ki dokunduğu var, dokunmadığı var…
Sevildiğini bil dediği var…
Seni sonlara doğru bıraktım dediği var…
Sana büyük sözlerime tövbe dokunmam, sen benden de fenasın dedikleri var….
Bir daha yoluma çıkma diye ürküttükleri var…
Yılandan dost olur mu?
Yılandan devamlı korkulur durulur mu?
Ha yılan, ha yalan demiş büyükler…
Yalan söylerken, yılana benzermiş insanın sesi…
Tıs-tıs diye çıkarmış ağzından kelimeler, ıslık çalarmış….
*****
Yılan yılandır, yalanda yalan…
Amma velakin biz bayılırız yalana….
Yalan söyleyeni de severiz, yalandan kim ölmüş diyeni de…
Oysa yalan üzerine hepimiz birkaç hikâye biliriz…
Her birimizin yalan üstüne ezberimizde şiirler vardır.
Yalan diye başlayan o şarkıları az bu mırıldandık. Hele o “yalan, yalan vallahi yalan” diye başlayanını…
Onun için dostluğunuz yalandan…
Samimiyetimiz yalandan…
İçtenliğimiz göstermelik….
Gülümsemelerimiz yalandan olmuş kime ne?
Güldük geçtik, yedik-içtik!
Sonra evli evine-köylü köyüne, yolcu yoluna deyip çekip gittik…
Geriye ne kaldı?
Öbek-öbek yalan…
*****
Sonra vefadan dem vurduk, cümle vefasızların yaptığı gibi…
Nerde o vefa?
Nerde kaldı?
Nerde kaybettik?
Vefa öncelikle bizde var mı?
Varsa da yoksa da hemen edebiyatla başlattık savunmalarımızı!
Aman efendim, vefa İstanbul’da bir semt….
Bozacısı var, Ahde vefası var, sümbül sefası var….
Yalancının vefası olur mu?
Bak sen….
Hangi yalancı o? Adını ver adını?
Vefa da mı oturuyormuş?
Hangi sokağında?
Sonra da yılandan mı korkarsınız, yalandan mı?
İnanın; yalanların yanında yılan o kadar masum, o kadar temiz ve günahsız kalıyor ki ne desek, ne söylesek, nasıl anlatsak!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.