Asıl Meselelerimizden Uzaklaşıyormuyuz?
Toplumsal olayları analiz etmek pek kolay olmuyor. Bu konu sosyologların işi ama toplumsal değerler neredeyse her bir nesilde (10 yıla indi) farklılaşmalar gösteriyor. Şekli değerlere bir şey denemez ama toplumu ayakta tutan manevi değerler dahi her nesilde değişik kavrayışlarla yorumlanıyor hatta yok sayılıyor. Yakın geçmişte önemli olan ve hâkim kılmak için uğruna ölüm derecesinde mücadele verilen bir değer, şimdilerde elde tutma yerine tartışma konuları oluyor. Öyle ki, aynı kuşaktaki insanımızın dahi ortak değerleri dahi kendi içsel tartışmalarına veya mücadelelerine konu olabiliyor.
Bir konuyu ve olayı değerlendirmede referanslarımız da değişiyor, konu dini yorumlar için de geçerli. Bu nedenle din adamları aceleyle meşveret ederek temel konularda yorum ve düşünce farklılıklarını halletmenin yolunu bulmalılar. Toplumun tam da olgunlaşmamış imanını sorgulatacak konularda bir şekilde ortak karara varmaları, inananın ve inanmayanın da bulanık zihinlerini durultmaları gerekir. Bu durultmalar şekilsel (kılık-kıyafet, saç-sakal) konularda olduğu gibi, imanı güçlendirme, paylaşma, yardımlaşma, kul hakkına riayet gibi konularını da ihtiva eder olmalıdır.
Namazda şöyle el bağlanır, sarık ve şalvar ile durulmaz ise namaz tam olmaz gibi şekle yönelik talepler gençlerimizi neredeyse namazdan soğutma ile sonuçlanmak üzere. Gençler için imanı güçlendirme, farzlar ne için yapılır, karşılığı nedir gibi sonuç verici uygulamalar daha faydalı olsa gerek. Yıllar önce bir şeyhin şalvar ve sarıksız kılınan namazın tam olmayacağını söylemesini hiç unutmam. Bu konular bir cemaatin kendi içinde tartışılan konular olmalı, bunu İslam’ın mutlak emri gibi topluma aktarma anlayışı ve yansımaları da sorgulanmalıdır. İsteyen yapsın ama namazda olduğunun farkında olmayan biri şalvar giyse ne olur, spor kıyafeti ile namaz kılsa ne olur. Söylemek istenen elbette teferruatın esasın önüne geçtiği ve ayrıştırmaların arttığının bilinmesidir.
Bilim, özellikle de din adamları ve siyasetçiler toplumsal değişim ile gençliğin halini ve taleplerini iyi okumalıdır. Herkesin ortak kanaati, toplumu ve gençliği yönlendiren medya olduğuna ve medya da ellerinden alınamayacağına göre, medyayı doğru kullanma yollarını öğretmek esas olmalıdır. Daha dün ayakta kalabilme mücadelesi veren ve aynı dünya görüşünde olanların dahi çatışmalarına şahit oluyoruz. 40 yıl evvel aynı safta bir gençlik derneğinde omuz omuza verenlerin bugün çatışmalarını, hatta birbirini hain ilan ettiğini görüyoruz. En yakından Dilipak olayına bir bakınız. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili söyledikleri ve ardından AK Parti İl Kadın Kollarının savcılığa başvurusu ile atışma, çatışma ve bölünmeler oldu, öyle ki İktidarı dahi tehdit eder boyuta ulaştı. Bunun bahaneyle, bazı cemaatler, siyaset, fikir, sanat ve bağlantısız Müslümanlar iktidar için ne kadar da dolu imiş, açıkça görüldü.
Dilipak asker arkadaşım, o zamandan beri azda olsa irtibatımız vardır. Tarımda yeni gelişmelerle ilgilenmekte, tohum ve keneviri yazmakta. Abdurrahman Bey değerlerinde samimi, ancak şahsi hayatı ve çalışmalarında çoğumuzda olan inişli-çıkışlı haller gösterebilir. Bir TV kanalında önceden beraber program yaptığı şahısların FETO bağlantılı çıkması sorgulandı, CIA dan aldığı bir teklif bakımdan tenkit edildi. Bu samimi bir itiraf değil mi? Bu itirafı FETO için “aldatılmışız” diye Reis de yaptı, mücadelesini ve veriyor. Konuyu başka tarafa çekmemek ve Dilipak’ı dışlamamak gerektiği kanaatindeyim.
Bölünmüşlük ileri boyutlarda, demek ki tam olgunlaşmamışız. Dilipak taraftarları (ya da destekçileri) veya karşıtları için de söylenecek en doğru söz, O da bir insandır, yanlışlar yapar, maksadını aşan sözler sarfedebilir. Zaman zaman hangimiz yanılmıyor, bazı yanlışlar yapmıyoruz. Dilipak’ın bu tür ayrışmalara rıza göstereceğini düşünemem. İstanbul Sözleşmesine karşı çıkarken kullandığı dil ve üslup ağır olmuştur. Cumhurbaşkanımıza yazdığı mektubunda buna açıklık getirmiştir. Yapılması gereken AK Parti Kadın kollarının davalarını geri çekmeleridir.
Maksadımız Dilipak’ı suçlamak veya aklamak değil, aksine gereksiz ve zamansız yere Müslümanların kendi iç mücadelelerinden vazgeçmesi ve dolduruşa gelmemeleridir. Dilipak da olayları büyütmemeli, İstanbul Sözleşmesinde yapılan son çalışmalar ve muhtemel değişim için kendine pay çıkarmamalıdır. Bunu da yapacağını düşünemem. Karşı cepheye bakar mısınız, nasıl da bir aradalar. Dostlar oldular, emperyalistlerle de aynı dili kullanmakta.
İktidar olmak bize yaramadı mı diyelim. Her kesim ve herkes kendine gelmelidir. Yitiğimizi bulduk, ancak koruyamadık mı diyelim. Asıl meselemiz Mazlumların da ülkesi ve umudu olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin içeride ve dışarıda ayakta tutulmasıdır.
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.