Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Bozuk plâk

Bozuk plâk

Türkiye’de milli ülkünün hükümetler eliyle yok edilmesinden ve milli eğitimin başına uzun yıllar kozmopolit unsurların gelmesinden sonra kültürün bütün alanlarında olduğu gibi “dil” de de bir yozlaşmanın ve soysuzlaşmanın başladığı bilinen, görülen bir gerçektir.

Türkçeyi Türkleştirmekle, Türkçeleştiriyoruz diye bozmanın birbirine karıştırıldığı zamanımızda, ortada görülen manzara aklın, mantığın ve bilginin saf dışı edilmesidir.” der Hüseyin Nihal Atsız, 29 Kasım 1968’de yayımlanan ‘Bozulan Türkçe’ adlı makalesinde.

Atsız’ın elli beş yıl önce söylediği dilde bozulmanın, bozulmanın yayılması ve meşrulaştırılmasının hazin örneklerine şahitliğe günümüzde de devam ediyoruz maalesef. Bunun benim açımdan en mundar şekillerinden biri az kelimeyle ifade edilebilecek bir durumu gereksiz kelimeler icat ederek çok kelimeyle zırvalama sevdası: ‘Ön kapıdan giriş sağlayalım, hocamız yarın ders anlatımında bulunmayacak, size dönüş sağlayalım’ gibi daha pek çok örnekte olduğu gibi. Ben bunun cahilliğini gizleme, akîl görünme hastalığı, kısaca aşağılık kompleksinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Sade ve anlaşılır kelime ve cümlelerle konuştuğumuz/yazdığımız zaman tesirli olamayacağımızı, zayıf kalacağımızı hesap ediyoruz, düşünüyoruz. Ne münasebet? Basit vakalar ve sıradan kelimelerle ne çok şey anlatılabileceğine Orhan Veli’den Sait Faik’e öyle çok misal verebiliriz ki? Görünür olma, farklı görünme, caka satma hastalıklarını bir tezahürü tüm bunlar, başka bir şey değil! Daha da hazin olanı ise akademide, hatta ve hatta Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde bu fecaatları ziyadesiyle yaşıyoruz. -sel, -sal hastalığını, postmodern kurgunun dili bozan yaklaşımını da işin içine kattığımızda akademide bozulan Türkçe ateşini harlayan pek çok odun görürüz.

Doğru ve güzel Türkçeyi, müstesna kelimeleri ve ifade ediş şekillerini Refik Halid Karay, Ömer Seyfettin, Peyami Safa, Yahya Kemal vd. gibi nice kıymetlimizde aramak ve bulmak varken dizilerden, sanatçı müsveddelerinden, sokaktan öğrenme yolunu tutuyoruz. Yanlış anlaşılmasın sokak dili de bir zenginliktir; usûlünce konuşma dilinin edebiyatımızda yer bulmasının ve edebiyatımıza zenginlik kattığı düşüncesinin taraftarıyım ama böylesini değil.

Klâsik lâkırdıdır; günde 500-600 kelime iletişim kurmamıza yetiyor da artıyor diye. Fazlasını ve ihtişamlısını gördük, yaşadık mı ki az ve zayıf olanla yetiniyoruz? Toplumda kullandıkları kelimeler ve diksiyonlarıyla ilgiye mazhar olanları görünce imreniyoruz; gelgelelim biz bunun için hiç mi hiç çaba sarf etmiyoruz.

Alicenap, Mamafih, Münferit, Mütevellit, Berceste, Beyhude, Müteşekkir, Namütenahi, Beynelmilel, Canhıraş, Dilhun, Ehvenişer, Haddizâtında, Feriştah, Sirayet, Vaveyla, Mukadderat, Tahayyül, Müşkülpesent, Feveran, Mutabık, Âmiyâne, Lafügüzaf, Tufeylî, Merdümgiriz, Velhasıl, Zinhar gibi pek çok müstesna kelimemiz varken günlük hayatımızda yahut yazılarımızda sıradan kelimeler kullanıyoruz. Kendimizi nasıl bir zenginlikten mahrum bıraktığımızın ah bir farkına varabilsek! Salgınlarla, depremlerle falan filanla bozuldu denilen psikolojimizin, hayat tarzımızın amilleri arasında bozulan zarafetimiz, nezaketimiz, kelimelerimiz, Türkçemiz yok mu?

Ne zaman kıbleye dönsem dilhun / Seni bir mahfede pûyan görürüm” (Tevfik Fikret) yahut “Kısa bir ömürde, az bir lezzet için; ebedi, daimi hayatını ve saadet-i ebediyesini berbad etmek, ehl-i aklın kârı değil.” gibi metinleri okuyan, yazan, hayatına katan biri kaba saba, kalp kıran bir ahmak olabilir mi?

Gülten Akın’ın Ciğerdelen mısralarını hatırlamanın tam zamanıdır; “Ah, kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya…” Anlamadığımız gibi D. Mehmet Doğan gibi ömrünü diline, edebiyatına vakfetmiş nice kıymetlimize lâf yetiştirmekle, akıl vermekle meşgulüz, heyhat!..

Atsız’la başladım, onunla bitireyim yazımı; “Halk Partisi hükümetleri zamanında okullardan Türkçe dilbilgisi (gramer)nin yıllarca kaldırılması neticesinde doğru Türkçe yazamayan birkaç nesil türediği gibi, Türkçeyi Türkçeleştirmek bahanesiyle yapılan bozmaların sonucu da ortaya dil diye gülünç bir ucube çıkarması olmuştur.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR