Erol Sunat

Erol Sunat

Hey dağlar ulu dağlar!

Hey dağlar ulu dağlar!


Nice ulu dağ gördük Anadolu coğrafyasında, o dağların eteklerinde kurulmuş şehirlerde doğdu bazılarımız. O dağların eteklerinde büyüdük yetiştik.
O ulu dağlar üzerine şiirler yazdık, türküler derledik, şarkılar besteledik.
Sonra o ulu dağlar gibi insanlar tanıdık.
Onlara inandık, güvendik, onların ardından ve yolundan yürüdük gittik!
Bizde başı pare pare dumanlı dağlar çoktur. Her dağın dumanı ayrı olur denmesi belki de ondandır. Biz o dağlara dayadık sırtımızı, dağ gibi dedik, dağ gibi ardımızda dedik!
Ağrı gibi, Süphan gibi, Erciyes gibi, Kaçkar gibi, Hasan Dağı gibi dağlardı her biri…
Heybetli, vakur, cömert, halden anlayan, hoş görülü!
Hey dağlar ulu dağlar dedik mi, tüylerimiz diken diken olurdu.
Dağ, güvenilendi!
Dağ, itimat edilendi!
Dağ, kendisinden şüphe edilmeyendi!
Dağ, sırtımızı yasladığımızdı!
Dağ, emin olduğumuzdu!
Dağ, yüzümüze baksa halimizi anlayandı!
Dağ, içimizden geçeni okuyandı!
Dağ, babaydı!
Dağ, her şeyi görendi, bilendi, duyandı!
Dağ, elimizden tutandı, bizimle ağlayan, bizimle gülendi!
Dağ, bize ırak olmayandı!
Dağ, bize kapılarını kapatmayandı!
Ne oldu o dağa? Nazar mı değdi, nazara mı geldi?

*****
Hey dağlar ulu dağlar!
Neden, ben küskünüm feleğe şarkısını mırıldanır olduk bilir misiniz?
Kime küseceğimizi, kime gönül koyacağımızı şaşırdık.
Bu şaşkınlıktan olacak, yakamıza küstük.
Feleğe küstük!
Talihimize küstük!
Yollara küstük!
Yıllara küstük!
Dost dediklerimize, bildiklerimize küstük!
Ardından yürüdüklerimize küstük!
Biz ki, küsenlere kızardık!
Küsenleri barıştırır, aralara girerdik!
Bayramları ve mübarek günleri bu işlere vesile sayardık!
Şimdi ise bize neden küstün diyen yok!
Neden alındın, neden kırıldın, neden incindin diyen yok!
Yalandan dahi gönlümüzü alan yok!
Kapımızı çalan yok!
Verdiği sözleri tutan, yerine getiren yok!
Hey dağlar ulu dağlar! Bayramda dahi sesimizi duymayan, sesimiz ulaşmayan dağlar!
Ne olacak böyle? Nereye varacak bu hal?

*****
Hey dağlar ulu dağlar!
İçimize fazla sinmese de, endişe içinde olmaya devam etsek de, salgın tehdidinden çok da emin olmasak da, maskesiz, mesafesiz, hatta hijyensiz, hijyen niyetine sadece kolonyanın kullanıldığı bir bayram geçirdik.
Bayram kim ne derse desin buruktu.
Ortam güllük gülistanlık değildi.
Alım gücü bir parça değil, bayağı bir parça düşüktü.
Hal ve vaziyet paramparçaydı.
Neye yeteceğini kendi de bilmeyen ücretler, maaşlar ve ikramiyeler, avuçlarımızın arasından kaydı gitti.
Neye mi yaradı?
Hangi derdimize mi derman oldu?
Ne mi aldık?
Nereye mi verdik?
Bilemedik!
Anlayamadık!
Birde baktık ki, bayrama beş parasız girivermişiz!

*****
Hey dağlar ulu dağlar! Yılın ortasına gelmek üzereyiz.
Resmi enflasyon yüzde 70’e dayanmış. Sokak enflasyonu yüzde 156 küsur!
Son on günde kırmızı ete üç kez zam geldi.
Süt yüzde otuzun üzerinde zam gördü. Ekmeğe zam eli kulağında!
Alım gücü her zamdan sonra bir parça düştü!
Pazarlardan kimseyi boş döndürmeyen elli liralar, yüz liralar yalan oldu, tarih oldu.
Ben aslında üç haneliyim lakin sizin bundan haberiniz yok diyen enflasyon her yerde!
Vurmadığı, dağıtmadığı, savurmadığı, yere çarpmadığı, parçalamadığı, perperişan hale getirmediği ne kaldı?
Enflasyon denen canavar kendi kendine mi büyüdü, sevimli bir canavarken, önüne geleni sindiren, canından bezdiren, sokağa çıkartmayan bir canavar haline nasıl geldi?
Her yerde o var!
Ev kiralarında, faturalarda, marketlerde, pazarlarda, çarşılarda, sokaklarda ve caddelerde…
Bu hazin tablo!
Bu hazin manzara!
Nedense anlaşılmak istenmiyor!

*****
Hey dağlar ulu dağlar!
Bu dünyada hiçbir şey kaybolmaz. Görmeyenin görmediği görülür, duymayanın duymadığı duyulur.
“Kadir Mevlâm senden bir dileğim var” diye açılan ellere, yaralı ve yanmış gönüllere açılan kapılar olur. Atalar “Fani dünya hoştur amma, akıbeti mevt olmasa” demişler. Hakkı olanın hakkını aldığı bir huzuru mahşer var demişler.
Yunus Emre, “Mal sahibi mülk sahibi, / Hani bunun ilk sahibi, / Mal da yalan mülk de yalan, / Var gel biraz da sen oyalan.” demiş!
Hey dağlar ulu dağlar! Eteklerine varan ağlar, gelen ağlar, giden ağlar! Bir zamanlar, bu ahları, bu feryatları, bu gözyaşlarını silen dağlar, ahı-feryadı bilen dağlar, gören dağlar, duyan dağlar!
Ne oldu o dağlara? Nazar mı değdi, nazara mı geldi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR