Erol Sunat

Erol Sunat

Karın tokluğu hikayesi

Karın tokluğu hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, fakir mi fakir, yoksul mu yoksul bir şehir varmış. Şehrin Beyi, arazilere, tarlalara, bahçelere hasılı cümle tarım arazisinin tek sahibiymiş. Şehrin Bedestenindeki dükkanların yarısından fazlası onunmuş. Şehirde on kadar hanın beşi de bu Beye aitmiş. Şifahaneyi bu bey taptırmış. Şehirde var olan bütün aşhanelerde ona aitmiş. Konakların dörtte üçü, kiralık evlerin yüzde doksanı Beyin elindeymiş.

Şehirde yaşayanların tamamı Beyin yanında çalışır, ancak oldukça eli sıkı olan Bey, karın tokluğuna insanları çalıştırır, hiçbir zaman yetecek bir para vermez, para isteyeni ise ya kırbaçlatır, yada şehrin surlarının dışına attırırmış. Üstelik çoluğu çocuğu ile birlikte.

İnsafı ve merhameti yokmuş. Bu işin geçeri bu, kimse benim verdiğimin üzerinde bir ücret vermesin, sonu iyi olmaz deyip yanında adam çalıştıranlara gözdağı vermesiyle meşhurmuş.

Bu şehir benim şehrim diyormuş, kimse benim şehrimde bana akıl öğretemez, emir veremez. Bu ister Vali Paşa olsun , isterse Subaşı diye de onların yanında da fütursuzca konuşuyormuş.

İnsanların karnını doyuruyorum dediği yemek ise, ekmek, çökelek, baharın yöresel otlar, yazın dağdan ormandan toplanan meyvelerden ibaretmiş.

Bey, öyle bir zengin olmuş ki, mağrurluğu, insanlara tepeden bakması, hiçe sayması Payitahta kadar ulaşmış. Bey insafsız, merhametsiz adamlarıyla, şehri cehenneme çevirmiş. Vali Paşanın muhafızlarını hareket edemez hale getirmişler. Vali Paşanın konağı dışında, şehrin her tarafının kontrolünü ellerine geçirmişler.

Bey adamlarına, Vali Paşa’ya, Kadı’ya ve Subaşı’ya dokunmayın demiş. Dokunursanız Sultan üzerimize ordu gönderir. Bırakın şehirde rahatça dolaşsınlar. Ancak ne yapıyorlar, ne ediyorlar takip edin. Onlara yardım edeni de bir daha yardıma tevessül edemeyecek hale getirin ki, şehirde kimse bunlara selamünaleyküm diyemesin.

Korku dağları bekler demişler ya…Şehir Vali Paşayla, Subaşıyla, Kadıyla selamı sabahı kesmiş. Kervanla şehre gelenler sıkı bir kontrolden geçiriliyor, birkaç gün içinde şehirden çıkarılıyormuş. Karşı gelenler, karşı koyanlar hırpalanıyor, kolu kanadı kırılıp, şehrin dışında kuş uçmaz, kervan geçmez yerlere bırakılıyor, o bırakılanlardan da bir daha haber alınamıyormuş.

Şehrin ahalisi ise aynen köleler gibi karın tokluğuna çalışmaya devam ediyorlarmış. Çalışırken işini aksatanlar, hasta ve rahatsız olanlar, Bey’in adamları tarafından dövülüyor. İşten atılıyor, bir daha onlara aş ekmek veren olmuyormuş. Buna su dahi verilmeyecek, ölürse ölsün diyerek ölüme terk edilen ve ölüp giden insanlar varmış.

Yine bir gün, tarlada çalışan işçilerden biri düşmüş bayılmış. Beyin adamları, bu tarlada kimse bayılamaz, hasta olamaz, Beyimizin işi aksamaz, Beyimiz karınlarınızı doyuruyor, siz aç koymuyor, kimse nankörlük yapmaya yeltenmesin, bunun gibide yalandan bayılmasın diye almışlar adamı. Yüzüne bir kova su çarptıktan sonra, içlerinden birisi aç gözünü sahtekâr diye birkaç tokat vurmuş. Adam bir daha gözünü açamamış. Birde bakmışlar ki, ölüp gitmiş zavallı.

Beyin adamları çabuk öldü demişler, daha kırbaçlayacaktık. Alt tarafı birkaç tane vurduk.

İşte o an tarla dalgalanmış. En önde iri yarı bir genç, ölen adamı tokatlayan adama öyle bir yumruk vurmuş ki, adamın ayakları yerden kesilmiş, düştüğü yerden bir daha kalkamamış. Beyin adamları, sen de kimsin demişler, Beyimizin en has adamını öldürdün bunun cezasını ağır ödeyeceksin diye üzerine yürümeye kalkmışlar. Tarlada çalışanlar kadınlı erkekli, adamların üzerine öyle bir saldırmışlar ki, o saldırıdan kurtulan olmamış.

Tarla şehrin hemen dışında olan bir yer olunca, haber Beye ulaşmış. Bey bana isyan ha demiş. Adamlarımı öldürenleri o tarlaya gömeceksiniz diye emir vermiş adamlarına, olayı öğrenen Vali Paşa, Subaşı demiş, o insanları bu kendini bilmeze yem etmeyeceğiz. Gün karşı koyma günüdür. Zalime karşı durma günüdür. Hiçbirinin burnu kanamadan al getir onları konağıma.

Delikanlı ve yanındakiler 40-50 kişi kadarmış. Öldürdükleri adamların kılıçlarını ve oklarını almışlar. Muhafızlar gelene kadar savaşmışlar. Muhafızlar Beyin adamlarını dağıtıp, Delikanlı ve yanındakileri alıp Vali Paşanın konağına getirmişler.

Bey, konağında toplamış en gözü pek adamlarını. Vali Paşanın konağını kuşatacağız demiş. Ve oradan tek bir kişi sağ çıkmayacak. Sultan şehri almaya gelirse de, karşısında komşu diyarın Sultanını bulacak, şehri Sultana vereceğime, gider komşu diyarın Sultanına teslim ederim. Bu şehirde Beyliğimi Sultanlığımı ilan ederim. Korkmayın demiş. Şehir bize karşı koyamaz. Neleri var, neleri yok hepsi benim. Nihayetinde hepsi karın tokluğuna çalışan insanlar! Savaşmayı bilmezler, güçleri bize yetmez!

Gece karanlığı çöktüğünde Beyin adamları Vali Paşanın konağını kuşatmışlar. Tam içeri gireceklerken, Vali Konağının çevresi bir anda gündüz gibi aydınlanmış. Binlerce meşaleli insan Beyin adamlarının etrafını sarmış. Hepsini tek tek yakalayıp bağlamışlar. Karşı koyan Beyi ise yaka paça Vali Paşanın huzuruna çıkarmışlar. Vali Paşa atın hepsini zindana demiş. Zindancı başını da, zindancıları da.

Halk, Beyin Bedestende ve şehir içindeki adamlarını da yakalayıp getirmiş atmış zindana.

Beyin maksadını öğrenen ve bazı adamlarının dilini çözen delikanlı ve Vali Paşa durumu Payitahta Sultana bildirmişler. Ancak, komşu diyarın Sultanı ertesi gün şehri kuşatmış.

Şehrin kapılarının önüne bir heyet göndermiş. Heyetin başı, Sultanımız diyor ki demiş ; Beyi ve yakın adamlarını tez bana teslim edin, değilse şehirde taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmam! Vali Paşa, bu şehrin insanlarına kan kusturan Beyi ve adamlarını senin Sultanın vermediğim gibi Sultanım yetişinceye kadar da şehri savunurum diye cevap vermiş!

Komşu diyarın Sultanı mancınıklarla şehri dövmeye başlamış. Oldukça kanlı çarpışmalar olurken, Bey, Sultan beni burada bırakmaz demiş. Eninde sonunda beni ve sizleri ona teslim edecekler. Geri dönüp bu şehrin tekrar hakimi ve sahibi olacağız. Beni arkadan vuran bu nankör ahaliyi de, ibreti alem için sürüp atacağım bu şehirden, o asi delikanlı ve arkadaşlarını da şehrin meydanında asacağım.

Bey ve adamları birbirlerini cesaretlendirirken, zindanın kapısı açılmış. Muhafız başı, gel bakalım Bey müsveddesi demiş, seninle işimiz var. Beyimizi kimseye vermeyiz diye atılan birkaç adamının kellesi zindana düşmüş. Zalim Bey kalabalığın içinden çıkmış yüzü karmakarışıkmış. Muhafız başı beyi yaka paça şehir surlarının üzerinde olan Vali Paşanın yanına götürmüş. Muhafızlar Beyin en yakınında olan adamlarını da, getirmişler surların üzerine…

Bey, ne o Paşa demiş, beni teslim etmeye karar verdin galiba. Zaten başka bir çıkış yolun yoktu. Geri dönüp, kelleni bu surlarda sallandırmazsam adam değilim. Yanına da Muhafız başının ve Subaşının kellesini asacağım.

Bu sırada Komşu diyarın Sultanının Veziri askerleriyle surun önüne gelmiş. Paşa demiş, uzatmada Bey ve adamları bize teslim et. Bizde kuşatmayı kaldıralım.

Vali Paşa tamam Vezir demiş nasıl istersen az bekle geliyorlar! Beyin gözleri parlamış. Zaten demiş başka çıkış yolun yoktu. Bırak da gidelim. Tabi demiş Vali Paşa yalnız kestirmeden gideceksiniz. Surların önünde bekleyen Vezire az bekle Vezir demiş şimdi geliyorlar. Muhafızlar Vali Paşanın emriyle Bey ve adamlarını surlardan aşağıya fırlatıp atmışlar. Olayı seyreden Zindancı başını da, olayı anlatsın diye zindana geri götürmüşler.

Bu olaylar yaşanırken, ahali surlardan birde bakmış ki, şehri kuşatan Sultan mancınıklarını geri çekmeye başlamış, ordusunu da. Kuşatma kalkmış. Akşama doğru, memleketin Sultanı ordusuyla birlikte şehrin önlerine gelmiş. Şehir kapıları açılmış, Sultanı buyur etmişler şehre.

Anlatırlar ki; Bir daha o şehirde, ne öyle bir Beye rastlanmış, nede ahaliye zulmeden, onları köle misali karın tokluğuna aç taksir çalıştıran bir Bey gelmiş. Kimde o alametler belirse, sen diyorlarmış karın tokluğu hikayesini bilir misin? Bu şehirde o fakir ve yoksullar öyle bir ah ettiler ki, onlara zulmeden Beyin akıbeti, surlardan atılarak paramparça olarak ölmek oldu!

Şehir şehire, Ahali ahaliye, Bey Beye, fakir fakire, yoksul yoksula, kahraman kahramana, huy huya, zalim zalime, zulüm zulme, hal ve ahval hal ve ahvale benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Yara

30 Ekim 2024 Çarşamba 00:03
SON YAZILAR