Erol Sunat

Erol Sunat

Manzara-i Umumiye!

Manzara-i Umumiye!


Ramazan geldi hoş geldi. Büyükçe bir zam tepsisiyle beraber geldi! İçinde indirim hariç, ucuzluk hariç, mutluluk hariç, rahatlama hariç ne ararsanız var.
Ramazan’ın gelişini anlayamadığımız gibi, Mart ayında cemrelerin gelişini ve düşmesini de anlayamamıştık. Bir dostum, “Hocam dedi, cemreler havaya, suya, toprağa düşmedi, onun yerine zamlardan oluşan zam kazıklarının üzerine düştü. Cemrelerin düştüğünü onun için gören de olmadı, hisseden de!”
Bu tespit, tam bir manzara-i umumiye tespiti.
Mart bütün bir ay kimseye göz açtırmadı. Kar ve yağışların öfkesi dinmedi. Martın son günlerinde hava biraz açtı. O günlerde olmasaydı, Mart’ın bahar mevsimine ait bir ay olduğundan şüpheye düşecektik!
Cemrelerin gelişini ve düşmesini nasıl anlayamadıysak, Ramazan’ın gelişini de aynen öyle anlayamadık, daha doğrusu sevinemedik bile…
Eskiden olsa, Ramazan geldi hoş geldi diye başlayan tekerlemenin içinde yer alan o tepsiye, baklava tepsisi mi derdik? Baklava değilse, içinde börek mi, çörek mi, etli ekmek mi var diye tahminlerde mi bulunurduk? Ramazan nasibiyle bereketiyle gelir diye de ekler miydik, bilemiyoruz!
Ramazan’ın manevi bereketi Rabbimize ait.
Ancak maddi bereket konusunda memlekette olmayan ne var, her şey bol! Yok, yok diyenler karşısında nutku tutuldu kaldı insanların! Konuşamıyorlar! Konuşamadıkları içinde sadece seyretmekle yetiniyorlar! Birde yutkunmakla!
Alım gücü yok amma, seyretmek bedava, çarşı-pazar dolaşmak, marketlere ne var-ne yok diye bakmak bedava…
Orhan Velinin dediği gibi, “Bedava yaşıyoruz, bedava!” Her şey var ancak, o var olan her şeyi alabilecek olan paramızın, o var olanları alabilecek alım gücü yok!

*****
Manzara-i Umumiye penceresinden bakarsanız, yangın değişik bir yangın! Alevler içimizi yakıyor, dağlıyor, insanlar için-için ağlıyor! Tencereler karamsar, Mutfak efkarlı, Pazar çantaları küsmüş, atmış kendini bir köşeye…Cüzdan masanın üstüne saçılmış, tamamen açılmış, ne hesabı yaparsan yap olmuyor, yetmiyor, bir pazar parası etmiyor bu para diye feryat figanda…
Bizi anlaması gerekenler, her şey var diyorlar, ne duruyorsunuz gidin alın!
Gidin alın da, neyle?
Hangi parayla?
Bu fiyatların inmesi, insanların alabileceği seviyeye gelmesi lazım, değilse, onları alabilecek ücret ve maaşların insanlara verilmesi lazım sözlerini ise duyan yok!
Bu işin hal çaresi, çözüm noktası ne çok bilinmeyenli denklem, ne de havuz problemi gibi bir şey!
Bu yangın sönmezse, yananı da, yakanı da, geç kalanı da, söndürmeyeni de yakacak bir yangın!
Laflar ve vaatler öylesine dağınık ki, kimi üç ay sonraya, kimi yıl sonuna işaret ediyor. Olağanüstü bir şeyler olursa bakarız geçiştirmesi dillerde…Bundan daha olağanüstü bir hal, bir durum olabilir mi? Dördüncü ayın başı, üstelik Ramazan! Manzara-i Umumiye, çabalama Kaptan ben gidemem demiş kalmış! Lafın; peynir-ekmek gemisini yürütemeyeceğine gelmiş dayanmış!

*****
Ramazan ayında indirim beklerken, zam yağmurlarına yakalandık. Malum Nisan ayındayız. Nisan ayı da, yağmurlarıyla bilinen ve anılan bir ay. Bu yıl, zam yağmurlarıyla da anılacak artık. Nisan zammı yağmurları gibi bir şey! Durduğumuz ve baktığımız yerden manzara-i umumiye dağınık!
Doğalgaza yüzde 35, şekere yüzde 30.8 zam geldi!
Ramazan geldi hoş geldi, baklava tepsisi beklerken, lebalep zamla geldi!
Zam tepsisi üzerinde ki ikramlıklara, değil el uzatmak, bakmak dahi can yakıyor!
Dağınık manzaralı bir hal yaşadığımız!
“Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına / Ey ufuklar diyorum, yolculuk var yarına” dizeleriyle meşhur içli bir şarkı vardır.
Bizim kapılıp da gittiğimiz, o baht rüzgarı, bahtımızı kapatmaya devam ediyor!
Aynen, “Rüzgar kırdı dalımı” şarkısının dizeleri gibi!
“Rüzgar kırdı dalımı / Ellerin günahı ne / Ben yitirdim yolumu / Yolların günahı ne”
Bizim dalımızı tek bir rüzgar kırmadı, cümle rüzgar el ele verip karmakarışık estiler, nereden geldikleri, nereden vurdukları, nereden savurdukları belli olmadı!
Sadece dalımız değildi kırılan! Sadece yolumuz değildi yitirilen! Kalbimiz kırıldı! Umudumuz kırıldı! Şevkimiz kırıldı! Hevesimiz kırıldı! Öyle bir kırıldık ki, parça parça olduk! Paramparça olduk! Dağıldık, savrulduk, kahrolduk, mahvolduk!

*****
O dokuz köyden kovduğumuz, onuncu köyde dahi rahat yüzü göstermediğimiz Doğrucu Davutları mumla arıyoruz amma onlardan da bir iz yok!
Mekanı cennet olsun Orhan Velinin…
“Cep delik, cepken delik, / Kol delik, mintan delik, / Yen delik, kaftan delik, / Kevgir misin be kardeşlik !”
Diye yazdığı günden bugüne kevgire dönmüş bir halin en üst noktasındayız!
Hem de daha Ramazan ayının başında…
Laflar dağınık, çare dağınık, haneler dağınık, cep dağınık, cüzdan dağınık, güven duyulan dağlar dağınık! Düşünceler ve yaklaşımlar darmadağınık!
Ortam dağınık, meydan dağınık, su bulanık, hava kapanık, hal ve ahvale herkes tanık!
Toparlanmak lazım, toparlanmamız lazım, bizi bir toparlayacak, kendimize getirecek lazım!
“Bad'el harâb'ül Basra” Basra harap olduktan sonra ne olacak?
Mübarek Ramazan ayında da hız kesmedi zamlar, hız kesmedi enflasyon!
Bilakis ayağını gazdan hiç çekmedi…
İndirimin esamisi okunmuyor. İndirim lafını duyan, zam ayar düğmesinin ibresini yukarıya doğru çevirmeye başlıyor.
Düğme elinde olanlar arasında az çeviren var, çok çeviren var. Kendine göre notalı çevirenler var, ürkmesinler, korkmasınlar diye usturuplu çevirenler var!
İşlerin şirazeden çıkması dedikleri böyle bir şey!

*****
İpin ucu kaçarsa böyle olur diyen çok amma, bu işler toplanmalı toparlanmalı diyen yok, diyenleri tam olarak dinleyen yok, anlayan yok, anlamak istemeyen çok, bu gidiş nereye doğru bilen yok, kestiren yok, inatlaşan çok, gidişatı görmek isteyemeyenlerin dağınıklığı ise anlatılacak gibi değil.
Pişmanız diye kendimizi meydanlara atsak ne çare…
Bazılarımız her şey ortada, her şey meydan da olduğu halde ne göresi var, ne inanası!
Kör inatlar, katır inatlarından katmer-katmer fazla…Nuh diyor, Peygamber demiyor!
Yalan ise ordinaryüs olma yolunda…
Tatlı yalan, pembe yalan, masum yalan, kuyruklu yalan safhalarını geçti. Yeni nesil yalana dönüştü.
Şimdi; kısa vadeli, orta vadeli, uzun vadeli yalan olarak çıktı meydana….
Manzara-i Umumiye bu vadeli yalanlara kanmasına çoktan kanardı amma, bir cebine bakıyor, bir marketlere, bir cüzdanına bakıyor bir faturalara, bir çarşı-pazara!
Ne mi diyelim? Bu manzara-i umumiye çerçevesinde vadeli yalanlar içinde deniz bitmiş görünüyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR