Erol Sunat

Erol Sunat

Kavgacının Hikayesi!

Kavgacının Hikayesi!

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, kavgacı, lafçı, dediğim dedik diyen bir şehir varmış. Saman alevi gibi anında parlar, ortalığı yakar yıkarlarmış. Cana kastetme olayları pek çokmuş. Gözü dönmüş, hudutsuz öfkeli insanlar, her şeyi kırar döker, sonrada pişman olurlarmış amma iş işten geçermiş.

Günün birinde şehre aynı şehirdekiler gibi bir Vali Paşa ve asayişi önlemek için bir Subaşı gönderilmiş. Nerede bir öfke patlaması olsa, yaşansa, Subaşı elini kana bulamaya hazırlananları kıskıvrak yakalayıp, Vali Paşanın huzuruna çıkarıyor, o da hemen zindana atıyormuş.

Birkaç ay sonra Zindancı Başı Vali Paşanın huzuruna çıkmış, Vali Paşam demiş, zindan neredeyse doldu taştı. Zindana attıklarınız ağlaşıp dururlar. Şehirde olaylar yatıştı. Kavga etmeye kalkan üç kere düşünüyor, değil kavga etmek, sesini yükselteni muhafızlar hırpalıyor. Emir buyurunda zindanlar boşalsın. İnsanlar size dua etsinler. Bu insanların anaları-babaları var, karıları çocukları var. Şehirde ağlamayan, gözyaşı dökmeyen hane kalmadı. Gelin bir büyüklük yapın Vali Paşam!

Vali Paşa, sen yüreği güzel bir insansın Zindancı başı demiş. Huylu huyundan vazgeçmez amma, seni dinleyeceğim.

Vali Paşa aynı gün bir ferman yayınlamış. Zindanda ki, kavga edenler serbest kalmışlar. Vali Paşa Subaşını çağırtmış.

Subaşı demiş, kim ne yaparsa yapsın kimseye dokunmayacağız, ses etmeyeceğiz, bakalım insanların aklı başına geldi mi?

Olay olsa dahi görmezden geleceğiz Şikayet olsa duymayacağız. Sadece kalkan elleri tutacağız. Kılıç savuranın kılıcını elinden alacağız. Şimdilik yakalama, zindana atma olmayacak. Aman ha, eskiden olduğu gibi ölümler olmasın, yapanın yaptığı yanına kâr kalmasın!

Subaşı, merak etmeyin Vali Paşam demiş, muhafızlarımı tebdili kıyafet eyledim, şehirde her yerdeler. Bu şehrin asayişini, huzurunu sağlayacağız Allah’ın izniyle.

Zindanda yatanların arasında huysuz, geçimsiz, yağmurdan nem bakan, her şeye aldıran, karışan, yumrukları sağlam, gözü kara, pes etmeyi bilmeyen bir delikanlı varmış. Zindanda en fazla o kalmış. En fazla o hırpalanmış. Zindancılar, istisnasız her gün bir posta onu dövmüşler Her karşı geldiğinde, daha çok dövmüşler. Aç bırakmışlar. Kavgacı delikanlı yaşadıkları aklına geldikçe daha da bilenmiş, içten içe planlar yapmaya başlamış.

Yaşlı babası, bak oğul demiş, sen burnundan soluyan bir haldesin, yarın çek git bu şehirden. Sülalemizde dövmedik, sövmedik adam bırakmadın. Kimsenin yüzüne bakacak halim kalmadı. Üç ay kadar zindanda kalınca, mahalleli dahi derin nefes aldı. Dünya varmış kurtulduk dediler. Delikanlı, babam demiş kim diyor bunları, ver şu kendini bilmezlerin ismini, evlerini başlarına yıkayım. Delikanlı hırslanmış, mahallenin ortasına doğru yürümüş.

Benim yokluğumda demiş kim aleyhimde konuşmuşsa çıksın meydana. Ona dünya kaç bucak göstereyim. Zaten uzun zamandır ellerim kaşınıyor. Çıkın dışarıya korkaklar! Mahalle sinmiş, korkmuş, eyvah demişler, bela geliyorum demez, yine kim bilir kimin kapısını yumruklayacak, kimi öldürünceye kadar dövecek?

Hanenin birinden bir adam çıkmış, zindan da yattığın yetmedi mi, aklın başına gelmedi mi demiş. Gir evine, ahalinin huzurunu bozma. Delikanlıyla adam mahallenin ortasında karşı karşıya gelmişler. Herkes eyvah demişler. Bu kavgadan sağ çıkan olmaz. Gözlerini kırpmadan olayı izliyorlarmış ki, adam ve delikanlı kendi aralarında sessizce kimsenin duyamayacağı bir şeyler konuşmuşlar. Sonra sessizce evlerine girmişler.

Delikanlının babası birdenbire derin bir sessizliğe gömülen oğluna ne sorduysa bir cevap alamamış. Şehirde o günden sonra ne bir olay olmuş, ne de duyulmuş.

Bazıları ise bu demişler hayra alamet değil. Fırtınadan önceki sessizliğe benziyor ve korkuyoruz.

Bir ay kadar bu sessizlik devam etmiş. İnsanlar biraz daha güvenle ve huzurla dışarıya çıkmaya başlamışlar. Gerçi şehirde neden kavga yok, en azından insanlar tartışırdı diye seyir bakma heveslileri ufaktan-ufaktan laf dolaştırmaya başlamışlar.

Kavgacılığıyla meşhur o delikanlı, Bedesten içinde ki, bir aşhanede, yemek yerken bana dik dik baktı diye bir adamın masasını dağıtmış. Dua et yakana yapışmıyorum. Onu da benim efendiliğime ver diye de tehdit etmiş. Olay büyümeden kapatılmış.

Ertesi gün bana omuz vurdu diye birine sövmüş, saymış. Subaşının adamları elini kimseye kaldırmadığı için, kimse kılıcına davranmadığı için bu ve benzer hadiselere müdahale etmiyorlar, yalnızca takibe alıyorlarmış.

Subaşı, Vali Paşanın huzuruna çıkmış, Vali Paşam demiş, zindanda çok hırpaladığımız kavgacı delikanlının başını çektiği yeni bir olay silsilesi başladı. Diğerleri de ona benzer hal ve hareket içindeler. Kimseyi dövmüyorlar, kimseye vurmuyorlar amma öyle bir korku yaymaya başladılar ki, ahali dövmekten beter oldu. Yine şehirde korku kol geziyor.

Vali Paşa, kavgacı delikanlıyı yakalatmış atmış zindana…Zindan sonrası, ilk karşılaşıp da, dövüşmediği o adamı da çağırtmış huzuruna…

Senin demiş derdin ne, sıkıntın ne, bu şehre neden korku salmak istersin? Zindandaki o genç neden sana itiraz etmez?

Adam, Vali Paşam demiş, sen bizi nasıl çözmek istiyorsan, bizde senin yaptıklarını çözmek istiyoruz. O delikanlı benim kardeşim olur. Ben ondan çok daha fazla hırçındım. Çok daha kavgacıydım. Babam beni evlatlıktan reddetti. Anam kahrından öldü. Bende terk ettim bu şehri. Bir başka diyara gittim. Babam yeniden evlenmiş, bu çocuk doğmuş. Bende aldım çoluk çocuğumu yıllar sonra aynı mahalleye taşındım. Herkesin tevatür olarak bildiği hikayeyi de, kardeşime anlattım. Babamın hâlâ haberi yok, beni uzak bir diyarda öldü biliyor. Sonrada kafa kafaya verdik. Senin kurduğun tertibi çözdük, sende bizi çözdün.

Bu şehirde kavga, tartışma, dedikodu, laf taşıma, birbirinin ardından iş çevirme bitmez. Her şey küçük bir kıvılcıma bakar. Fesat ocakları, fitne ocakları, kıskançlık ocakları, bu şehir var olduğundan buyana ateşlenmeye hazır bekler. Bazen senin gibi birileri gelir, yangının alevi sönmeye yüz tutar, sen gidersin bu işten anlamayan biri gelir, şehir dünya kadar adamın başını yer. Ne kendine hayrı olur, nede bir başkasına…Anlayacağın yapacağın fazla bir şey yok!

Vali Paşa, peki demiş bu yangını söndürmeye hiç mi niyetiniz yok? Bu işte elebaşı olanlar kimdir biliriz. Senin gibi kendini gizleyenler var. Kardeşin gibi, ön yüzde olanlar var. Ne istersiniz bu şehirden? Sizin bu şehirle olan kavganız ne? Bazılarınızı meydanda asamaz mıyım sanıyorsunuz? Adam, asarsın Vali Paşam demiş, asarsın da, senden önce gelenlerde çok adam astı, ne oldu? Bak şehir yine aynı şehir. Yine kavgacı, yine birbirinin kuyusunu kazan, yine bildiğini okuyan bir şehir.

Vali Paşa mesele anlaşıldı demiş. Çağırmış Zindancı Başını, çıkar o zindandaki delikanlıyı demiş.

Sonra, Subaşını şehirde bırakıp, doğruca Sultanın yanına Payitahta varmış. Sultanın huzuruna çıkınca Sultanım demiş, bu şehir iflah olmayacak. Ben şöyle bir çare düşündüm diyerek düşüncelerini bir bir anlatmış Sultana. Sultan, Vali Paşam demiş bu mesele ancak böyle çözülebilirdi, Sultan babamda, bende bu şehirle çok uğraştık, bu konuyu pek düşünmedik. Haklısın. Bu iş öyle bir ibret olsun ki, bizden sonra da memleket huzura ihtiyaç duyduğunda bu olayı hatırlasın. Sana tam yetki, fermanım bu yöndedir diyerek göndermiş Vali Paşayı.

Vali Paşa şehrin ileri gelenlerini çağırmış, yarından tezi yok demiş, bütün bir şehri tahliye ediyorum. Herkes, evinden, dükkanından nesi var, nesi yok götürmek istediği her ne varsa alıp çıkacak bu şehirden, her bir aileyi, memleketin değişik şehirlerine yerleştireceğiz. Giden bir daha geri dönemeyecek. Bu şehre de, daha temiz, daha uysal, huzura hasret insanları getirip yerleştireceğiz.

Ahalinin ağlaması, sızlaması, tövbe edelim demesi kâr etmemiş. Şehirde tek bir insan kalmamak şartıyla, memleketin değişik şehirlerine bir daha geri dönmemek üzere şehri dağıtmış Vali Paşa. Delikanlı ve Ağabeyini de fitne başı diğer ailelerle birlikte, uzak diyarlara göndermiş.

Anlatırlar ki, bu olay kavgacılara, birbirlerinin kuyusunu kazanlara, yalancılara ve sahtekârlara ibret olmuş. O şehir, o tarihten sonra huzur şehri adıyla anılmaya başlarken, şehirden ayrılanlar, gittikleri şehirlerin en sessiz, en sakin, kimseye en ufak bir kötülüğü dokunmayan insanları olmuşlar.

Şehir şehire, Vali Paşa Vali Paşaya, Subaşı Subaşıya, Zindancı başı Zindancı başına, kavgacı kavgacıya, ağabey ağabeye, baba babaya, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR