TÜRK SÖZ VERDİ Mİ, MUTLAKA DÖNER GELİR!
Asya’nın, Avrupa’nın ve Afrika’nın bütün mazlum ülkeleri, çaresizleri Türk Milletini bekliyor. Doğu Türkistan, Kerkük-Musul, Halep, Batı Trakya, Balkanlar, Afrika’nın huzur yüzü görmeyen, huzura hasret ülkeleri Türk Milletini bekliyor.
Çünkü, Selçuklu demek Türk Milleti demektir. Osmanlı demek Türk Milleti demektir.
Türk Milletinin kurmuş olduğu devletleri yöneten hanedanların karşılığı Türk olmaktan ve Türklükten başka bir şey değildir.
Çünkü, Türk Milleti kendi öz yurdu gibi davrandı fethettiği ve devlet kurduğu coğrafyalara. Kendi öz kardeşi gibi davrandı mazlumlara, kimsesizlere, çaresizlere.
İnsanlığı, insanca davranışı kimselere bırakmayan Avrupa, düşene ilk tekmeyi kendi vuruyor, acımıyor, öldürüyor, süründürüyordu her nereye girse.
Medeni Avrupa mezhep savaşlarında birbirini boğazladı. Katolikler Protestanlara ve Ortodokslara yapmadıklarını bırakmadı. Yüz yıl savaşları gibi, otuz yıl savaşları gibi kanlı savaşlar Avrupa’nın kanlı yüzünü ve vahşetini gösterdi.
Endülüs’ü yıkan İspanyollar, Endülüs Müslümanlarına yapmadıkları eziyeti ve işkenceyi bırakmadılar. Meşhur Elhamra Sarayını bir süre ahır olarak dahi kullandılar. Yakmadıkları, yıkmadıkları Endülüs eseri kalmadı.
Oysa Osmanlı, fethettiği topraklarda yaşayan insanların;
Ne dinlerine müdahale etti… Ne dillerine… Ne yaşayışlarına… Ne de giyim kuşamlarına…
Yıkılan, tamire muhtaç ibadethanelerine varıncaya kadar tamir etti, ibadetlerini huzur içinde yapabilmelerine imkan sağladı.
Osmanlı egemenliğinde olan coğrafyalarda bir daha din kavgaları yaşanmadı. Farklı toplumların huzur içerisinde, kavgasız, gürültüsüz ve bir arada yaşayabileceklerini Türk Milletinden öğrendi Avrupa.
Bu tabloyu içine sindiremedi, kıskandı, hasetlikten çatladı.
Hayali olarak “Türkler geliyor” korkusu yarattı. Kendi vahşiliğini unutturmak için, vahşi yaftasını Türklere takmaya kalktı. Bir süre sonra o yafta üzerine yapıştı kaldı.
TÜRKLER GELİR Mİ DİYE HAYAL KURANLAR OLMUŞTU!
Türkleri görenler, onlarla bir arada yaşayanlar, Türk komşuları olanlar, Türklerin bir an evvel gelmelerini istediler, davet edenler oldu.
Türkler gelecek diye, gelir mi diye hayal kuranlar olmuştu.
Türk Milletinin kurduğu Osmanlı, adalet, hak, hukuk, nizam, intizam gibi temel düsturları öylesine samimiyetle uyguladı ki…
Barış geldi, huzur geldi, sükun geldi, hak geldi, hakikat geldi, vicdan ve merhamet egemen oldu o coğrafyalara, Türk Milletiyle birlikte.
O coğrafyalarda yaşayan milletler, kavimler, komşuları olan Türklere baktılar, ne gördüler biliyor musunuz?
Türk Milletinde var olan dürüstlüğü, temizliği, içtenliği, hoşgörüyü gördüler,
Misafirperverliği gördüler,
Komşuluğu gördüler. Darda kalındığında nasıl yardıma koşulduğunu gördüler.
Düşene uzanan sımsıcak elleri, gülen gözleri, insana güven veren sözleri gördüler.
Kendiliklerinden, isteyerek, hür iradeleriyle, “Kelimeyi şahadet” getirdi binlerce insan.
Muhabbetle, aşkla, samimiyetle Müslüman oldular.
Müslüman olmakla kalmadılar, onlarda artık Avrupa nazarında Türk’ten sayıldılar. Türk olarak kabul gördüler.
UNUTMAK BİZE HARAM!
Avrupa, kendini bildi bileli gün yüzü göstermediği, zulmettiği o insanların taraf değiştirmesini asla kabullenemedi.
Ben neden zulmetmekten vazgeçmiyorum, neden zalimliği bırakmıyorum demedi!
Batının aksine, Osmanlı’nın hakim olduğu topraklarda, hiç kimse kılıç zoruyla din değiştirmedi.
Çünkü İslam’da kılıçla, ölüm tehdidiyle, işkenceyle ve hele hele zorla din değiştirmek diye bir şey yoktu.
Batı bunu ne anlayabildi, ne de anlamak için kafa yordu.
Yalnızca, nasıl, neden, niçin sorularına cevap aradı durdu! Bulsa da, kabullenenemedi!
Din kardeşimiz olarak bağrına bastı Türk Milleti, o coğrafyaların temiz yürekli insanlarını.
Osmanlı, Türk Milletinin kurmuş olduğu devletlerin, en uzun süre ayakta kalanı, üç kıtada at koşturanı, üç kıtaya huzur getireni olmuştu.
Osmanlı varken Ortadoğu’da, ne Mezopotamya’da, ne Suriye’de, ne Arabistan’da, ne Mısır’da uzun süre savaş olmadı, kan dökülmedi, analar gözyaşlarını sildi, yüzler güldü, çocuklar analı-babalı büyüdüler.
Balkanlar daha yeni yeni duruluyor.
Sırpların Srebrenitsa katliamını ve zulmünü, unuttuk mu, ya Bulgarların Belene kamplarında yaptığı işkenceleri, unutabilir miyiz?
Yunanlıların Batı Trakya’da ve Kıbrıs’ta uyguladığı soykırımlar, Türklere karşı uyguladıkları sindirme, yok etme ve kimliklerini silme zalimlikleri unutuldu mu?
Irak topraklarında Musul ve Kerkük az mı çektiler?
Suriye’deki Türkmenler Hafız Esad döneminden bu yana gün yüzü mü gördüler?
Kırım Türkü, Sibirya’ya sürülmedi mi, yollarda ölenler, Sibirya’nın soğuğuna dayanamayanlar, onların acı hikayeleri az mı yankılandı?
Şeyh Şamil’in ve Hacı Murat’ın efsane olduğu Kafkaslar Rus işgalini yaşamadı mı?
Can kardeşimiz rahmetli Ebüfeyz Elçibey’in Azerbaycanı, Nahcivan bizi az mı bekledi?
Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın Kıbrıs’ına, yavru vatan deyip, sahip çıkmadık mı?
Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır diyen yine bizler değil miyiz?
Türk Milleti balık hafızalı bir millet değildir, hiç olmadı!
Osmanlının yüzyıllarca hakim olduğu coğrafyalarda bırakıp geldiğimiz, bağrımıza taş basarak ayrılık acılarını yüreğimize gömdüğümüz o insanlar, dönüp mutlaka geleceğimizin, kapılarını çalacağımızın, ben geldim diyeceğimizin umuduyla yaşıyorlar.
Balkanlar öyle, Ortadoğu öyle, Kafkaslar öyle, Kırım öyle…
GÜN OLA DEVRAN DÖNE!
Orta Doğunun bugün yaşadığı sıkıntı, Türk Milletinin bu topraklardan çekilmesinden sonradır. Bir daha rahat yüzü görmediler. Türk Milleti gelmedikçe, halin nedir diye sormadıkça, ayrık otlarını temizlemedikçe, Orta Doğuya medeniyet getirdiklerini söyleyenler, çekip gitmedikçe ne akan kanın duracağı var, nede dökülen gözyaşlarının dineceği.
Gün ola devran döne… Ne mazlumun ahı yerde kalır, ne çağıranın çağrısı boşa çıkar. Altaylardan Tuna’ya, Kızılırmak’tan Nil’e, dahası okyanusları aşıp Uzak Doğuya, Amerika kıtasına dek ulaşan, yetişen bir millet Türk Milleti. Türk Milleti söz versin yeter! Bugün olmazsa, yarın, mutlaka ama mutlaka, döner gelir, varır kapısını çalar onu dört gözle bekleyenlerin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.