Ayıp ediyorsun zabıta!
Kadim şehir Konya’nın kronikleşmiş, çözümü bir türlü bulunamayan ve bulunma ihtimalinin de kalmadığını düşündüğüm bir sorunu var. Bu sorun öyle büyük ve öyle kabullenilmiş bir hal almış ki, artık neredeyse sorun olarak görmemeye başladık.
Dilencilerden bahsediyorum…
Daha önce de defalarca kaleme aldığım bir konu…
Çözümü noktasında halkın bilinç kazanması, kendilerine gelir kapısı olarak gördükleri vatandaşların artık bu art niyetli, insanların duygularını sömüren şahıslara ilgi göstermemesi gerekiyor.
Cumartesi günü aracımı Konya Büyükşehir Belediyesi’nin yıkılan binasının yakınında bulunan otoparka bırakıp, yaklaşık 500 metrelik yolu Maliye binasının karşısındaki Yapıcı İş Merkezi’nin önünden adımlayarak gazeteye ulaştım.
Bu 500 metrelik mesafede inanır mısınız tam 4 tane dilenci önümü kesti. Afedersiniz ama amele sümüğü gibi yapışıyorlar, hedefe ulaşıncaya kadar yakanızı bırakmıyorlar. Ofisimizin bulunduğu işhanının giriş kapısına kadar beni takip edip sürekli bir şeyler isteyen bir dilenci, diğerlerine göre daha istikrarlıydı. O kadar istikrarlıydı ki, asansörü beklediğim süreç içerisinde de kendisiyle göz teması kurmamak için sürekli gözlerimi kaçırmama rağmen inadından vazgeçmedi. Ta ki asansör gelip, içine binene kadar…
Dilencilerle ilgili herhangi bir denetimin olmadığını, bunların başı boş bırakıldığını, halkı sömürmelerine göz yumulduğunu söylersem de haksızlık etmiş olurum. Zabıta ekiplerinin ve emniyet güçlerinin de dilencilere karşı ciddi bir uğraş içerisinde olduklarına zaman zaman şahitlik ediyorum. Bahsettiğim zaman dilimi içerisinde dilencileri gören bisikletli bir zabıta memuru ile malum dilencilerden biri arasında geçen diyaloga kulak misafiri oldum.
Zabıta, “Az önce seni uyarıp burayı terk etmen gerektiğini söylemedim mi? Neden iyi niyetimi suiistimal ediyorsun. İlla yaka paça götürmek mi gerekiyor?” deyince dilencinin cevabı ve aymazlığı gecikmedi.
Dilenci şahıs cevaben, “Senin de gözün hep beni görüyor. Niye benim peşimde dolanıp duruyorsun. Valla ayıp ediyorsun. Bırak yakamı artık. Sanki benden başkası yok” diye karşılık verdi. Güler misin, ağlar mısın?
Doğru söylüyor aslında, sanki tek dilenci kendisi, onun gibi niceleri var…
Nicelerinin de nice nice yöntemleri var.
Başımdan kısa bir süre önce geçen ve aldandığım bir olayı sizlerle paylaşayım da benim düştüğüm hataya siz de düşmeyin.
Akşam olup güneş battıktan sonra eşim ve oğlumla birlikte evden çıkıp Kentplaza’ya doğru yürüyorduk.
Yol kenarında duran çöp kovasının hemen yanında oturan bir kadın, çöpten çıkardığı ekmek parçalarını ve çürümüş sebze artıklarını önüne almış ayıklıyor.
“Ne yapıyorsunuz siz burada” diye sorduğumda, “Evime ekmek götürmeye çalışıyorum. Kimseden bir şey istemiyorum. 4 çocuğum var, onları ancak bu şekilde besliyorum” diyiverdi.
Peki dedim, devlet kimseyi aç ve açıkta bırakmaz, devlete müracaat ettin mi?
“Ettim, kaymakamlık vasıtasıyla aylık bir miktar ücret bağladılar. O da bırak ihtiyaçlarımı karşılamaya evimin kirasına bile yetmiyor. Yakında evden de atılırım zaten, 4 çocukla kalakalırım” dedi.
Şahsın çöp kovasının yanında olması ve benim de onunla konuşuyor olmam dikkat çekmiş olacak ki, etraftan gelip geçenler de durup olayı izlemeye başladı. Bir süre sonra vicdan yapıp aldandığımı, benim gibi nicelerinin kadının tuzağına düştüğünü fark ettim ama iş işten geçmişti.
‘Acaba doğru mu söylüyor?’ hissine kapıldığınız an zaten tuzağa düşmüş oluyorsunuz. Aradan birkaç gün geçtikten sonra şehrin muhtelif yerlerindeki çöp kovalarının hemen önüne oturup aynı numarayı çeviren nicelerini görünce, dilencilerin duygu sömürüsü yapmak ve halkın vicdanını ayartmak için uyguladıkları yeni yöntemin bu olduğunu anlamış oldum.
Yapmayın…
Onlar sizi sömürmek için ne yaparlarsa yapsınlar, tuzağa düşmeyin, aldanmayın… Sonra kendi yaptıklarının ayıp tarafını görmeyip, kendilerini uyaran zabıtaya ‘ayıp ediyorsun’ diyebilecek kadar aymaz bir hale gelebiliyorlar.
Vicdanınıza mukayyit olun, hayırlı haftalar…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.