Bu kutlama bu payitahta yetmez, az gelir başkanım!
Şehirlerin kendine ait özel günleri olmazsa olmazlarıdır. Fetih günleri, Başkent olma günleri ve kurtuluş günleri. Bu günler coşkuyu, heyecanı hepsinden daha önemlisi bir olmayı, birlikte olmayı, beraber olmayı, bir arada olmayı pekiştirir.
Hani her lafa bir olacağız diye başlıyoruz ya…Bir olmanın yolu, böyle günlerden geçiyor.
Hatırlarsanız, Ahlat’ta Selçuklu Otağı kurmuştuk! O otağ Konya’ya da yakışırdı! Ahlat bir Türk şehri. Kubbet-ül İslam diye anılan bir Türk şehri. Malazgirt’le birlikte Konya’nın da haldaşı, yoldaşı, sırdaşı olan bir şehir.
Ahlat, Konya’ya Hz. Mevlânâ’nın o güzel sözüyle ne kadar ırak olabilir ki?
Ne diyordu Hz. Mevlânâ, “Dediler ki; Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki; Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur...”
Ahlat öyle bir Selçuklu şehri ki! Tıpkı Konya gibi! Bizim şehrimiz, kendi şehrimiz! Üzerinde söz söylemeye ve hak iddia etmeye ne Arapların ne İranlıların ne de bir başka milletin hakkı var!
Ahlat’la Konya arasında, kalpten kalbe açılan ve uzanan bir gönül köprüsü var!
O köprüyü Alaeddin Keykubad kurmuş, o gün bugündür sapasağlam o köprü!
Dileğimizdir ki; Ahlat’ta kurulan o otağ, Payitaht olmanın yıl dönümünde Sultanlar tepesine yani Alaeddin Tepesine kurulsaydı. Sultanların ruhu şad olsaydı!
Dileğimizdir ki; Konya’nın Payitaht oluşunun yıl dönümü, bir meydana sığmak yerine, şehre yayılsaydı, şehre taşsaydı. Şehir, Zazadın Han’dan başlayıp, cümle Selçuklu eserleri Ay yıldızlı Türk Bayraklarıyla ve Çift Kartallı Selçuklu bayraklarıyla donatılsaydı birer, birer!
Dileğimizdir ki; Şehrimiz bir zafer gününe yakışır bir hale bürünseydi! Protokol halkla birlikte yürüseydi, Vilayet önünden Sultanlar tepesine yani Alaeddin Tepesine kadar!
Dileğimizdir ki; Konya’da yapamadığımız o Konya günleri var ya hani! Ankara-Beypazarı misali, Bursa-Cumalıkızık misali, Karabük-Safranbolu misali, şenlendirseydik sokaklarımızı, meydanlarımızı, Konya günleri Konya’da bir başka olur, olursa da böyle olur, böyle yapılır diye parmak ısırsaydı, hayran kalsaydı gelenler, şehri dolaşanlar. Otuz bir İlçemize yer verseydik, üç gün üç gece toy düğün misali, açsaydık şehrimizin ve gönlümüzün kapılarını ardına kadar!
*****
Bu şehir Aşkın kapısıdır diyen biz değil miyiz? Bu kapı aşıklara, bu şehri sevenlere, merak edenlere, şehrin Başkent oluşuna, ileride Şerbet-i Veladete, kısmet olursa Fetih gününe, Mevlânâ ve ailesinin Konya’ya teşrif edişlerine açılsın istemedik mi?
Kürsülerden içimizden geçen, gönlümüzden geçen budur diye söylemedik mi?
Dedik, söyledik, istedik amma…
Bizim programlarımız hâlâ kısa kes Aydın havası mukabili! Ağızlara çalınan bir parmak bal gibi! Kendi sanatçılarımız o meydanda, o sahnede yine yoklar, ne zaman olacaklar, ne zaman o sahnelere çıkacaklar?
Heyhat! Laflar dizilir, düğümlenir kalır boğazımızda!
Bir taraftan kalp kırık, bir tarafından efkâr basar, bir taraftan hüzün kaplar içimizi!
Büyüklerimiz; Nedense anlamadı, nedense dinlemedi hiçbirimizi!
İcra edilen programlar; Bizden bu kadar, buraya kadar der gibi! Adım Hıdır, elimden gelen budur demeye devam gibi! Birkaç saatte bitiyor, sonlanıyor, sonra da evli evine, köylü köyüne yolcu yoluna derler ya…
Ne yaptık ne mi icra ettik? Yıllardan beri bir türlü geliştiremediğimiz, yenileyemediğimiz, üstüne yeni bir şeyler koyamadığımız, yeni bir şeyler söyleyemediğimiz programlar!
Sonra ne mi diyoruz? Bir Başkent her zaman Başkenttir!
Ya sonra? Sonrası, bir sonraki programa kadar siz sağ biz selamet!
*****
Konya, tam koşacakken hemen ardından dur denilen, yaka paça yerine oturtulan, eli kolu, yolu bağlananlara benziyor!
Bıraksalar koşacak, uçacak kanatlanacak!
Kolu kanadı kırık dememiz o yönden!
Uç! Uç ama, iki adım uç!
Koş! Koş ama elli metreyi geçme!
Uçmaktan ve koşmaktan korkan Başkent olur mu?
Olmaz amma! Manzara yıllardan beri öyle!
Bu şehrin korkulacak, tereddüt edilecek değil, iftihar edilecek bir tarihi ve kültürü var!
Bu şehir Türk Oğuz’un fethettiği, Roma’nın İkonyum’unu, Konya yaptığı şehir!
Miryakefalon gibi bir zaferle taçlanmış, Anadolu’ya bu coğrafya Türk Milletinindir mührünü vurmuş!
Bu şehir Türkiye Selçuklu Devletinin Başkenti. Haçlı Seferlerini durduran Kılıçaslanların, Sultan Mesut’un Payitahtı! Kudüs’e kalkan olan bir Başşehir!
Aynı zamanda Enbiya ve Evliyalar şehri olarak, gönül erlerinin uğradığı, gönül postlarını serdiği bir şehir. Nasıl bir şehirde yaşadığımızı hâlâ fark edememişsek, vah bize, yazık bize!
*****
Meydanda olmak iyidir, meydana çıkmak iyidir, bir şeyi meydana koymakta iyidir, hoştur amma, bu kutlama bu Payitahta yetmez, az gelir Başkanım!
Bu kutlamanın yanına bir de Fetih günü gerek!
Kutalmışoğlu Süleymanşahın Romanın elinden aldığı ve Türk Milletine bu fethi hediye ettiği o günün kutlu hatırası için Konya’nın fetih günüde, anılmaya, kutlanmaya başlanmalı artık!
Fetih gününün resmiyete kavuşturulması, muallakta bir konu olarak bekletilmemesi en büyük dileğimiz!
Bir de şehrimizin kanayan bir yarası daha var!
Şehrimizin en mahzun, en kaderine terk edilmiş, en fazla yalnız bırakılmış köşesi neresidir bilir misiniz?
Alaeddin Tepesi!
Selçuklu Sultanlarının yattığı tepe!
Sultan tepe!
Sultanlar Tepesi!
Konya Sultanlar Şehri!
Kılıçaslanların şehri!
Uluğ Keykubad’ın diyarında, onun adını taşıyan tepenin ayakta durduğu kadim Payitaht, kadim Başkent, bizden bir şey daha bekliyor. Sultanlar Şehrinin, Sultanlar tepesinin ihya edilmesini!
Geciktikçe gecikti, uzadıkça uzadı. Bizim bize yakışanı yapmamız gerekiyor!
*****
Rahmetli Yahya Kemal, İstanbul’a aşıktı! İstanbul’u yazdı, onun gibi anlatan olmadı İstanbul’u!
Diyor ki, “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! / Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer./ Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! / Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”
Bu şehr-i Konya’ya da aşık olanlar çok, sevdalılar çok! Yazanlar, anlatanlar çok! Yol verin, destek olun anlatsınlar, yazsınlar sevdalarını, sevgilerini! Dile getirsinler akarsular gibi, çağlayanlar gibi!
O sevenler, Alaeddin Tepesinden baktılar Konya’ya! O sevenlerin, gönül tahtlarına kurulan Konya, kadim Konya! O Konya’da Kutalmışoğlu Süleymanşah var, Kılıçaslanlar var, Sultan Mesut var, Uluğ Keykubat var, Mevlânâ var! Bu şehrin tarihi var, kültürü var, hayalleri var, rüyası var!
Konya gibi bir şehrin, sade bir semtini sevmenin bir ömre değer olduğunu bilenler, o fetih gününden bu yana her daim varlar ve var olmaya da devam edecekler!
Bu şehir bize Selçuklunun emaneti, Selçukludan bize yadigâr! İncitmeyelim o Sultanların ruhlarını, sızlatmayalım kemiklerini!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.