EVDE KALMA VERGİSİ!
Evde kalma vergisi, evlilikte yaşa takılanlar, bekarlık vergisi gibi iddialar sosyal medyada resmen patlayınca, olur mu diyenleri, neden olmasın diyenleri, yaş sınırı hangi yaştan başlıyormuş diyenleri aldı bir merak!
Bu şakanın, esprinin dozu sizce de az biraz kaçmadı mı?
Yada, bile isteye kantarın topuzunu kaçırmak düşüncesinde miyiz?
Bekarlık, sultanlık mıdır, değil midir bakış açısına göre değişkenlik gösterse de;
O sultanlık,
Yalnızlıktır,
Kendi başının çaresine bakmaktır,
Geceleri kendi kendine konuşmaktır,
Efkârından aç karnına üst üste bir kaç sigara yakmaktır!
Böyle çaresizlerden, böyle bir çaresizlikten, evde kalma vergisi alınabilir mi?
Evlilikte yaşa takılma muhabbeti ise, pratik zekalı milletimizin oldukça hoş bir zeka ürünü.
Hangi yaştan sonra evlilikte yaşa takılırsınız, başlangıcı ne, sınırı var mı, yok mu, kısımları işin tevatür boyutuna girer!
Nihayetinde, evlilik nasip işi!
15 yaşında evlenen de var, seksen yaşında da!
Rahmetli Müdürüm Muammer Acar, 1980’li yılların başlarında nişanlanan öğretmen arkadaşlara takılmaya bayılırdı.
Derdi ki;
Bekarlık sultanlık!
Nişanlılık vezirlik!
Evlilik rezillik!
Çocuğun oldu mu kepazelik!
Ardından patlatırdı kahkahayı!
Sonrada, gitti senin sultanlık derdi, bundan sonra vezirsin artık, Nişanlına tabisin! Çekeceklerin geride!
GENÇ NÜFUSUMUZ NEDEN EVLENMİYOR!
Milyonlarca gencimiz var. Avrupa’nın en dinamik, nüfus olarak en fazla gencine sahibiz. Avrupa bize gıpta ediyor! Ediyor amma, bizde Avrupa’ya benzemeye başladık. Avrupa’da evlilik rakamları her geçen yıl düşerken, bizde ise evlenmeme rakamları ve gençlerin boşanma rakamları üzücü.
Genç nüfusun incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerden boşanması gözlerden kaçacak gibi değil!
Bütün bu göstergelere rağmen, düğünler, ailelerinin belini büküyor.
Kız evi, naz evi deniyor denmesine de, Anadolu’da bu iş altına dayanıyor.
Yüz gram altından başlanıyor, ucu açık. Altın gram olarak 300 lirayı test etti, 310 lira rakamına kadar çıktı, şu an 290 liranın üzerinde, bu rakamı her an aşabilirim havalarında. Ve her şey ateş pahası! Taraflar şu da olsun, bu da olsun diye direttikçe, zaten gergin olan ipler, ya sarraflarda, ya kıyafet alırken, yada kına gecelerinde kopuyor!
Evlilikte yaşa takılma değil, sarrafa takılma, lafa-söze takılma gibi hadiseler yaşanıyor!
Yüzde yetmişinden fazlası asgari ücret ve onun altında ücretler alan gençler nasıl evlenecek?
Bu gençlerin hali, ahvali belli, onları zora koşmanın alemi var mı?
Bizde yuva kurmalarını istiyoruz amma diye başlayan geçersiz, tutarsız dayatmalar olmaması lazım denilse de, alem ne der, el alem ne der demekten kendimizi alamıyoruz belli ki.
Vergi esprisi yapılacağına, evlenene şu kadar yardım esprileri neden yapılmaz, o da ayrı bir konu.
Acıları sevmek böyle bir şeyse, vazgeçin artık, acılardan beslenme edebiyatlarından!
Aileler dertli, sıkıntılı, onlara göre evlenme vaktini çoktan aşmış evlatlarına söz geçiremiyorlar.
Benim kız, benim oğlan evlenmedi, vaziyet evde kaldı,
Evlen diyoruz, evlenmiyor, kimi bulsak beğenmiyor, istemeye geleni çeviriyor!
Gözümüzü yummadan, hayırlısıyla şu çocukları bir evlendirseydik diyen o kadar çok aile var ki…
EN BÜYÜK SIKINTI İŞ BULMAK!
Bazılarımıza göre, genç nüfusumuz, erkek-kadın neyi beklediğini bilmeden, hayatı kendi akışına bırakmış bekliyor, evlenmeye de yanaşan yok!.
Genç nüfusumuzun ekseriyeti, Üniversite ve Yüksek Okul mezunu! En büyük sıkıntı iş bulmak!
İşsizlik ürkütücü boyutlarda! İş var denilen yerde, gel başla denilen ücret, asgari ücretin yarısı!
Ekmeği aslanın ağzından, midesine , oradan da bağırsaklarına kadar indirenler, işe ihtiyacı olanı olabilecek en düşük ücretlere razı etme çabasındalar.
İşler böyle olunca, evine ekmek götürmek isteyen, evli ve çocuğu olanlar mecbur bu işleri kabulleniyorlar!
Karı-koca çalışılsa dahi ayakta kalabilmek, ancak ana-babaların destekleriyle mümkün.
Bu durumda olan bir genç evlenebilir mi? Para mı biriktirecek, karnını mı doyuracak?
Falanın çocukları da evlenemedi gitti, evde kaldı diyenler, bu insanların durumlarını bilmezden ve görmezden gelerek değerlendirmekten de geri durmuyorlar!
Bazı yörelerimizde 20 yaşını aşan kızlara evde kaldı, kimse istemeye gelmedi denir, hısım-akrabaları dahi, isteyenleri vardı amma, kimseleri beğenmedi, evde kaldı şimdi istemeye gelende yok, diye bir dünya dedikodu yapılır,
30 yaşını aşan erkeklere, yaşı geçti bundan sonra ona varacak kız olmaz, bugüne kadar neden evlenmedi ki, yoksa evlenip ayrıldı mı diye sorular sorulurdu.
Kendi gençlerimizin yoluna taş koyan, mutlu olmalarını engellemeyi marifet sayan o kadar çok örneğe sahibiz ki.
Şimdiki aklım olsa evlenmezdim yaklaşımlarının ilgi görmesi, gençlerin bu hayat benim hayatım, kimse karışamaz felsefesine göre yaşama istekleri dikkat çekerken, en yakınlarının aniden boşanmaları, özellikle yürümeyen, en fazla birkaç yıl sonra sona eren evliliklere şahit olmaları, boşanma sonrasında yaşanan tatsızlıkların ortaya dökülmesi, gençleri evlilikten uzak tutan, soğutan sebepler arasında.
Bazen de, ekonomik özgürlüğünü kazanan kadın ve erkeklerin, arada çocukları olsa dahi, evliliklerini sonlandırdıkları görülüyor. Boşanma sebebini, “şiddetli geçimsizlik” olarak gösteren çiftlerin, oldukça zayıf gerekçelerle boşandıkları görülüyor.
Düğün yapma, ayrı bir eve çıkma, yeni bir düzen kurma günümüz şartlarında belli bir maddi güce dayanıyor. Borçla düğün yapma, ödenmesi oldukça zor olan bir borç yükünün altına girme, ailelerin günün şartlarını hiç bilmiyormuş gibi davranmaları, yeni evli bir çiftin mutluluğu üzerinde kara bulutları dolaştırıyor.
Aileler, yeni yuvalara karışmaktan, kendilerince yol göstermekten, akıl vermekten, en ufak bir tartışmaya hemen müdahil olmaktan vazgeçemiyorlar! Genç çiftleri bir başlarına bırakmıyorlar!
Ve bunun adına da biz evlatlarımızın mutluluğundan başka hiçbir şey istemiyoruz demekten de geri durmuyorlar!
SEVGİLİ OKURLAR!
Bekarlığı sultanlığa bağlayanlardan, cümle müzmin bekarlardan, evlenmeye gönlüm yok diyenlerden, espri dahi olsa algı-vergi almayı dile getirip kafaları karıştırmadan,
Bundan böyle kimse evde kalmayacak, evde kalmayı yasaklıyoruz, bekarlığa son veriyoruz, evde kaldım diye kahreden, üzülen, efkârlanan, kara yaslar bağlayan, yakasına küsen kim varsa “şen ola düğün şen ola!” diyerek onları evlendireceğiz, deseydik!
Ne mi olurdu?
Yorum sizin efendim!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.