Allah Verdinin Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinin büyükçe bir şehrinde vicdanı olmayan bir Bey yaşarmış. Sultana, Vezire ve devlet ileri gelenlerine karşı saygılı davransa da akıl almaz gizli kapaklı işler yapar, bunları gören duyurmaya kalkan olduğunda ise ortadan kaldırırmış. Beyin ikinci hanımından bir oğlu olmuş. Ancak, kadının akrabaları Beyi sevmezlermiş. Bey fena kızmış, almış yeni doğan erkek çocuğunu, koymuş küçük bir sandığın içine, konağının bahçesinin en uç noktasına kazmış gömmüş. Onun ne yaptığını gören konaktaki kadınlardan biri Bey gider gitmez hemen kazmış orayı. Çıkarmış bebeği sağ salim. Sandığı az daha derine gömmüş. Sarmış bebeği bir şeylere çıkmış gitmiş Bey konağından. Beyin ikinci karısı feryadı figan nerde evladım diye bağırmaya başladığında. Bey, çocuk demiş, ölü doğdu. Ben de gömdürdüm. Boşu boşuna bağırıp durma.
Kadını yanındaki kadınlar teskin etmişler. Bey hanımıyla birlikte ağlamışlar. Bey, birinci hanımının yanına varmış. Benim zaten demiş senden iki oğlum var. Üçüncüye gerek yoktu. Zaten ölü doğdu. Ertesi gün, adamlarına, bu konağı boşaltıyoruz demiş. Satmak gibi bir niyetimde yok. Şehirde boşalttığı konaktan daha büyük olan bir konağa yerleşmiş. İkinci karısına da sen demiş buraya yerleşmeyi düşünme. Üç gün istirahat et. Sonra, dön akrabalarının yanına. O akrabaların yüzünden katil olmam işten değil diye bağırmış çağırmış. Kadın, istenmediğim yerde bir an bile durmam demiş.
Çağırmış kardeşlerini, çıkıp gitmiş yeni konaktan. Kardeşlerine bu bey demiş ben bu şehirde olduğum müddetçe ne bana ne size rahat yüzü vermeyecek. Payitahttaki konağımız boş. Varalım Sultanımızın gölgesine sığınalım. Gece yarısı küçük bir kafile olup çıkmışlar şehirden. Yola çıktıktan bir süre sonra, kafileye bir kadın yaklaşmış. Dur hanımım demiş. Çocuğunu hiç mi merak etmezsin? Ne olup bittiğini olduğu gibi anlatmış. Bey hanımı, lanet olsun o Beye demiş. Ondan olan o çocuğu da istemiyorum. Kadına bir kese altın vermiş. Bu anlattıklarını unut kadın demiş.
Bu çocuk öldü. Yaşamasını istiyorsan kendi evladın gibi büyüt bir daha ne beni ara ne de o babası olacak alçağı. Bilirse, bu sefer seni de onu da yaşatmaz.
Kadın, sen nasıl bir anasın demiş. Ne günahı var şu bebeğin. Anasına en fazla ihtiyacı olduğu an, istemiyorsun. Sultan karısı olsan ne olacak? Bey karısı, haddini aşma kadın demiş. o çocuk için yapacağım en iyi şey, senin gibi densizi öldürmemek. Kadının erkek kardeşlerinden biri. Hadi bacı demiş var git yoluna. Al bir kese altında ben vereyim. Ancak bu ne kız kardeşimizin evladı ne de bizim yeğenimiz.
O küçük bebeğe sahip çıkan kadın, memleketi olan uzak bir şehre gelmiş. Anası ve babasına bütün her şeyi olduğu gibi anlatmış. Babası, bu çocuğu sana Allah verdi demiş, bunun adı Allah verdi olsun. Aile sana bayağı bir altın vermiş. İki üst sokakta satılan büyükçe bir ev var. Orayı sana satın alalım. İstersen senin yanında olalım. Muhafız ağabeyin geldiğinde de durumu ona da anlat. Pek güzel çocukmuş. Sana ana desin, seni anası bilsin. Ne biliyorsak öğretelim. Büyüdüğünde gerçekleri mutlaka anlat, saklama. Kısa bir süre sonra muhafız ağabey geldiğinde kadın, ağabeyine de durumu anlatmış. Ağabeyim demiş, benim evladım olmadı. Kocam savaşta öldü. Bu bebek bana Allah’ın emaneti. Babamın dediği gibi Allah verdi bana onu. O benim Allah verdim bundan sonra, ne biliyorsan bu çocuğa öğreteceksin. Ağabeyi, merak etme demiş. Senin şu üstlendiğin iş var ya demiş. Benim işimden çok daha yüce. O çocuğu o gömüldüğü yerden kurtarmışsın ya, eli öpülecek insansın.
Çocuk emeklemeye, yürümeye ve konuşmaya başladığında evdekiler etrafında pervane olmuşlar. Bebek ilk konuştuğunda ana demiş. Kadın gözyaşlarıyla basmış bağrına. Aradan uzun yıllar geçmiş. O ölümlerden dönen bebek, uzun boylu, güçlü kuvvetli bir delikanlı olmuş. Dayı dediği şehrin Muhafız başı, emrindeki muhafızların en seçkinlerine yeğenimi tanıyorsunuz demiş, ne biliyorsanız yeğenimden esirgemeyin. Kısa bir süre sonra, ortaya yenilmez bir yiğit çıkmış. Ne bileğini büken varmış ne onu kılıçta yenen ne ondan daha iyi ok atan. Mızrak savurmada üzerine yokmuş. Gürzcü ağam dediği bir muhafız ona öyle gürz savurmasını öğretmiş ki, sonunda hay maşallah demiş, bu yaşta beni de geçti.
Muhafız başı, yeğenim demiş, var ananın hayır duasını al, elini öp, seninle sefere gideriz. Muhafız başının birliğinin içinde yer alan yeğen, Sultanın ordusuna katılmışlar. Memleket sınırında bir başka diyarın ordusuyla yaman bir savaş başlamış. Öyle bir saldırı olmuş ki, Sultanın savaş merkezi çökmüş. Sultanın etrafı otuz kırk kadar savaşçıyla çevrilmiş. Sultanı korumaya kalkanlardan ayakta kimse kalmamış. İşte o anda Sultanı kuşatanların arasına bir cengâver öyle bir dalmış ki, ne olduğunu anlayıncaya kadar Sultanı kuşatanların yarısı kılıç tutamayacak hale gelmişler.
O kalabalığın arasından Sultanı almış çıkmış. Bir tepenin üzerine geldiklerinde, Cengâver, binin atıma Sultanım demiş, savaş meydanındaki ordumuz sizin ayakta olduğunuzu görsün. Sultanın ordusu bir de bakmışlar ki, Sultan bir atın üzerinde tepede, yanında atın dizginlerinden tutan bir cengâver var. Sultanımız ölmedi, yaşıyor diye, öyle bir geri dönüş yapmışlar ki. Karşı diyarın Sultanı, Vezirlerinin ve Beylerinin neredeyse tamamı savaş meydanında canlarından olmuşlar. Sultan gel bakalım yiğidim demiş sana kim derler. Allah verdi derler Sultanım demiş. Sultan seni demiş bana Allah verdi, Allah gönderdi, bundan böyle en yakınımda sen olacaksın.
Allah verdi, müsaadenizle anamın hayır duasını alayım, yolda size yetişeyim Sultanım diyerek izin istemiş gelmiş anası bildiği kadının yanına. Dayım dediği Muhafız başı da yanındaymış. Kadın Allah verdi demiş. Seninle ilgili gerçeği bil ve Sultanın emrine öyle gir. Ardından da bütün olan biteni tafsilatıyla anlatmış. Muhafız başı, Allah verdi demiş memleketin Ecesi öz annen. Sultanla evli. Biri kız biri erkek ana bir kardeşin var. Kız on yaşlarında, ağabeyi on beş civarında. Öz baban olan Bey, halen o şehrin Beyi. İki ağabeyin, senden küçük iki kız kardeşin bir de üç yaşlarında bir erkek kardeşin daha var. Kabul ettiğin müddetçe ben dayınım, kız kardeşim de anan. Allah verdi, ikisine öyle bir sarılmış ki, bana bunları anlatmanız çok iyi oldu demiş ne anamdan vazgeçerim ne dayımdan.
On gün kadar sonra payitahta varmış. Sultan, Allah verdi demiş, Ecem seni çok merak etti. Şehzadem de Prensesim de. Allah verdi, önce Ecenin huzuruna kabul edilmiş. Ece, sen demiş nasıl bir yiğitmişsin öyle, seni yetiştiren anaya babaya teşekkür etmek isterim. Babamı hiç tanımadım Ecem demiş Allah verdi. Anam, memleketin en uzak bir köşesinde bir şehirde yaşar. Dayımda şehrimizde muhafız başı olur. Hem ben ne yaptım ki, Sultanımıza canımız feda olsun, yeter ki o var olsun.
Ece, kızını çağırmış. Kızım sana hayran demiş. Şehzadem de öyle. Prenses, izni olursa kendisine ağabey demek isterim demiş. Şehzade bende öyle demiş. Allah verdi beni demiş bu şekilde çağırın. Bende size Prensesim ve Şehzadem diyeyim. Sultan sana demiş Payitahttan bir konak alalım. Allah verdi. Babasının Bey olduğu şehir için, Sultanım demiş ben o şehri pek sevdim. Arada gider otururum. Orada beğendiğim bir konak vardı. Orayı satın almak isterim. Sultan bir emirname yazıp vermiş eline. O şehirden hangi konağı istersen alabilirsin. Hatta Beyin oturduğu konağı beğenirsen o konakta senin. Allah verdi çıkmış yola, bir hafta sonra o şehre varmış.
Çıkmış Beyin huzuruna. Beyim demiş, ben Sultanımızın Muhafızlarından Allah verdi birkaç kez şehrinize geldim. Bu şehirde eski bir Bey konağı varmış. Biraz metruk falan dediler amma ben pek beğendim. Orasını almak isterim. Beyin yüz hatları gerilmiş. Orası olmaz demiş. Bu oturduğum yeri vereyim. Allah verdi, emirnameyi göstermiş. Beyim demiş, bana hiçbir şekilde zorluk çıkarılmamasını bizzat Sultanımız buyurdu. O konağı isterim. Parası önemli değil. Bir de konağı ayağa kaldıracak ustalar. Hoş vakit geçirsin diye anamı getireceğim. Bey şehirde ne kadar iyi usta varsa hepsini vermiş. Bina ayağa kalkmış. İçini de bir güzel döşemişler. Allah verdi, Beyim demiş benim sana borcum ne?
Borcunu Sultanımız ödedi demiş Bey. Gel seni çocuklarımla tanıştırayım. Beyin büyük oğlu, ben demiş senin Sultanımızı nasıl kurtardığının şahidiyim. Bu memleket senin gibisini az gördü. Böyle bir kardeşe sahip olmak isterdim. Allah verdi gece geç vakitlere kadar Beyin konağında kalmış. Sonra da doğduğu ve bir sandık içinde gömüldüğü eski Bey konağına gelmiş. Sabaha kadar uyuyamamış. Ertesi gün anam dediği kadın gelmiş konağa. Sandığın gömülü olduğu yeri kazmışlar. Sandukayı çıkarmışlar. Allah verdi, sandukayı bir güzel temizletmiş. Eski rengine boyasına kavuşturmuş. Oturdukları odada bir sehpanın üzerine koymuş.
Bey karısı ve çocukları birkaç gün sonra ziyarete gelmişler. Bey sandukayı görür görmez bilmiş, ardından da içinden gel bakalım sandukayı bulan demiş. İçeri ben Allah verdinin anasıyım diye kadın girmiş. Beyin karısı, ben demiş seni tanıyorum. Sen bir anda ortadan kaybolan o esrarengiz kadınsın. Bu sandukada kaçırdığın çocuğun sandukası.
Allah verdi, bende demiş, Beyimizin doğumundan neredeyse hemen sonra bu sandukayla ölsün diye gömdüğü, bir başka kadından olan oğlu. Ortam buz kesmiş. Bey çıkmış gitmiş. Beyin en büyük oğlu. Senin ne suçun var ki demiş, sen bizim kardeşimizsin. Başımın tacısın. Kızlar ağabey diye sarılmışlar.
Kızların büyüğü olan Bey oğlu, kim ne derse desin sen bizim kardeşimizsin demiş. Onlar gittikten sonra Allah verdi, anam demiş, baba katili olmak istemem. Bu konakta burada çalışanlar yaşasın. Hadi hemen gidelim bu şehirden. Almış anasını gelmiş Payitahta.
Saraya geldiklerinde Ece, anasıyla birlikte gelsin diye bir görevli göndermiş. Ana oğul çıkmışlar Ecenin karşısına. Ece ben seni tanıyorum demiş. bir daha karşıma çıkma, gelme demedim mi?
Anlatırlar ki; Ece, Allah verdi ve onu büyüten kadını Payitahttan uzaklaştırmış. On yıl sonra, Sultan olan Şehzade, Allah Verdiyi çağırtıp kendine Vezir yapmış. Ve ona her daim Vezir Ağabey diye hitap etmiş. Memleketin İç işlerini ona vermiş. Allah Verdi, öz babasını almış Beylikten, yerine büyük Ağabeyini Bey yapmış ve ömrü boyunca ona Bey Ağabeyim diye hitap etmiş. Bey babası ve Ece anası Allah verdiyi ölünceye kadar evlat olarak kabul etmemişler. Son nefeslerinde dahi. Utançlarından mı, vicdansızlıklarından mı, herkes kendince bir yorum yapmış. Yaşlı Vezirlerden birinin kızıyla evlenen Allah verdinin hüzünlü hikayesi asırlarca anlatılmış.
Şehir şehire, Allah verdi Allah verdiye, Sultan Sultana, Ece Eceye, Ana anaya, Muhafız başı Muhafız başına, Bey beye, kardeşler kardeşlere, dayı dayıya, sanduka sandukaya, konak konağa, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.