Erol Sunat

Erol Sunat

Elveda mı, ne elvedası?

Elveda mı, ne elvedası?

Bir zamanlar “Elveda Rumeli” diye bir dizi yayınlandı ekranlarımızda. Gerçekten oldukça hoş, oldukça anlamlı sahneleri ve hikayesi vardı.

Bir hayali kahramanda olsa Kara kalpaklı Tıbbiyeli Mustafa’nın sürükleyici hikayesi, Sütçü Ramiz’in, karısının ve kızlarının hikayesi sıcacık ve samimi bir hikaye idi.

Balkan türküleri, Balkan şarkıları ısıtmıştı içimizi.

Bir o kadarda yüreğimiz burkulmuştu.

Saraybosna’yı görmek nasip oldu. Mostar’ı da. Sarı Saltuk türbesini de…

Balkanlardan Rumeli’den bir parçaydı o diyarlar!

Balkanlar, Evlâd-ı fâtihânların bulunduğu topraklar. Beş yüz-beş yüz elli sene önce Osmanlı’nın sınır yani serhat boylarına iskân ettiği, duruşlarıyla, ahlaklarıyla, dürüstlükleriyle, komşuluk münasebetleriyle, yaşadıkları toplumları etkileyen yaşayışlarına hayran bırakan, bizde Türkler gibi olamaz mıyız diyenleri İslamiyet’le tanıştıran insanlardı onlar.

Hakkı, hukuku, adaleti, insanlığı, affetmeyi, hoşgörüyü Anadolu’dan Balkanlara taşımışlardı. Bu duygular bu yeni gelenlerde bir yaşama biçimi, hayatın ta kendisiydi.

Balkanlarda dolaşırken neden hiç yabancılık çekmediğinizi bir düşünün. Tarifi olmayan bir yakınlık hissediyorsunuz. En başında, bu topraklara ait olduğunuzu…Gördüğümüz camiler, çeşmeler, köprüler, çarşılar, yapılar, fes başlıklı ve fes rengine boyanmış mezar taşları size yabancı bir diyarda olmadığınızı hissettiriyor.

Bir çoğumuzun onların soyundan, onların sülalesinden geldiğimiz insanlar onlar, Anadolu’dan giderek Balkanlarda asırlarca yaşamış savaşlar, zulümler ve katliamlar sonucunda bir kısmı geri gelmişlerdi.

Gelemeyenler ise orada kaldılar. Gitmek mi zor, kalmak mı zor derler ya hani…Gitmekte zordu, kalmakta aslında…

Balkanlarda yaşayanlar gitmenin ve kalmanın arka planında var olan ayrılığı, hasreti, gurbeti ve hüznü öylesine dolu-dolu yaşadılar ki, ne içli şarkılar, ne hüzünlü melodiler dindiremedi bu acıyı.

*****

Biz gurbete aşina bir milletiz. Gurbet diye çıktığımız yollar ürkütmez bizi. Binlerce yıl önce başlamış bu macera. Sürmüşüz atımızı, ardımıza dahi bakmadan hiç bilmediğimiz diyarlara, topraklara…

Bizim özelliğimiz, devlet kurmak!

Bizim özelliğimiz, vardığımız yeri yurt tutmak!

Bizim özelliğimiz, gittiğimiz yere çabucak alışmak!

Bizim özelliğimiz, ruhumuzdaki fetih aşkı!

Kurduğumuz devlet sayısı ortada, üç kıtada yaptıklarımız ortada!

Elveda gibi içli, elveda gibi hüzünlü, elveda gibi oldukça duygu yüklü bir kavrama sahibiz!

Ancak bizim için bir yere elveda demek, bir daha hiç geri gelmemek, geri dönmemek değil!

Ayrıldığımız her yerde gönlümüzün bir parçasını da bırakıp elveda demişiz.

Bizi çeken o istemeye-istemeye bıraktığımız parçamız!

Onun içindir ki, her elveda, geri geleceğim, geri döneceğim anlamın da!

Onun içindir ki, izlerimiz silinmeyecek kadar etkili!

Onun içindir ki, o coğrafya, orada bulunan insanlar o geri gelmeyi, o geri dönüşü bekler!

Balkanlarda yaşadığımız, gördüğümüz, hissettiğimiz, gözlerimizi dolduran hava işte o havadır.

Gönlümüzün bir kısmını neden bıraktığımızın bir nişanesidir.

Saraybosna da, Üsküp de, Belgrad da bunları görebilir yaşayabilirsiniz. Sofya’da, Filibe’de, Varna’da Plevne de aynı şekilde. Selanik’te, Dedeağaç da, İskeçe de ona keza…

*****

Doğuda Batum’a gidin, Bakü’ye kadar uzanın, Tebriz dahil her biri Türk şehridir. Güney’de, Kerkük, Erbil, Musul, Halep Türk şehirleridir. Yüzyıllarca Osmanlı’nın adaletle yönettiği, huzur getirdiği, savaşların, isyanların ve kan davalarının önüne geçtiği bir coğrafyadır anlattığımız.

Kuzey Afrika, Osmanlı döneminde yaşadığı huzuru, güveni bir daha tesis edememiştir.

Ne Mısır, ne Libya, ne Tunus, ne Fas, ne Cezayir Osmanlının kanatları altında olduğu o dönemi bir daha yaşayamamıştır.

Ya Orta Doğu?

Hâlâ kışkırtmaların, bölünme rüzgârların estirildiği bir coğrafya olarak paramparça…

Ne Irak’ta huzur var, ne Suriye’de…Ürdün ve Lübnan diken üstünde…Doğu Türkistan’da Uygur kardeşlerimiz, Çin esaretinde.

Hür dünya, adalet sever dünya, insan hakları dendiğinde saatlerce konuşan dünya, esen, yağan gürleyen dünya, Doğu Türkistan konusunda sus-pus, dili lâl olmuşçasına suskun!

Dünya; kana, vahşete, şiddete, insan haklarının çiğnenmesine dur diyebildi mi?

Birleşmiş Milletlere üyeyiz, İslam Birliğine de…

Her ikisi de bu türden meseleler karşısında sessizliklerini muhafaza etmeye devam ediyorlar!

Neden diye, niçin diye, nasıl diye başlayan sorulara onlarca yıldır cevap yok!

Bu süfli dünyaya, bu dost görünen içten pazarlıklı ülkelere rağmen, her elveda, elveda dediğimiz bütün coğrafyalara zamanı geldiğinde geri döneceğim demektir!

*****

Bugüne kadar; elveda Kırım dedik, elveda Musul dedik, elveda Kerkük dedik, elveda Ortadoğu dedik, elveda Balkanlar dedik, elveda Doğu Türkistan dedik!

Veda ettiğimiz coğrafyalardan hiç ama hiç vazgeçmedik. Kalplerimizin bir kısmı hâlâ Asya’da, bir kısmı hâlâ Avrupa’da, bir kısmı hâlâ Afrika’da…

Haçlı seferlerinden bugüne, Anadolu’dan koparıp atmak için o kadar çok uğraştılar ki…Defalarca toplanıp geldiler, işgal ettiler, kendilerince böldüler, parçaladılar, un-ufak ettiler. Ne planları bitti, ne projeleri!

Bir ölüp, bin dirilmedik mi her defasında?

Elveda mı, ne elvedası?

Bizde her elveda geri döneceğimizin izi ve işaretidir.

Anadolu’ya gelince… Anadolu bizim her şeyimiz. Yurdumuz, vatanımız, memleketimiz, toprağımız.

Bin yıla yakın bu coğrafyadayız.

Binlerce yıldır bu coğrafyada var olan medeniyetlerin kullanmış olduğu motiflerle, Orta Asya’dan getirmiş olduğumuz halı ve kilim motifleri neredeyse aynı. Sanki bu coğrafyadan hiç gitmemiş, geçen binlerce yıl içerisinde dönüp dolaşıp aynı coğrafyaya defalarca gelmiş gibiyiz!

Dün de bizimdi Anadolu, bugün de bizim, yarın da bizim olacak! Elveda dediğimiz her neresi varsa, her birine de ayrı ayrı ulaşacağız, bugün olmazsa yarın!

*****

Bir daha geri dönmemek üzere değil, ilk fırsatta geri dönmek üzeredir bizim elvedalarımız. Rabbimiz nasip ettiği an elveda dediğimiz neresi olursa olsun, ben geldim demeye hazır bir milletiz biz! Vefakârlık mayamızda var!

İşgal altındaki şehirlerimizin ızdırabının yaşandığı İstiklal savaşı günlerini anlatan çok dikkate değer bir film vardı.

“Allahaısmarladık İstanbul!”

İstanbul’u kurtarmak için mücadele edenlerin, İstanbul’u işgalden kurtarmak için Anadolu’ya geçmelerinin ve yeniden şehri geri almalarının göz yaşartıcı bir hikayesiydi!

Bizim elvedalarımız, bizim Allahaısmarladık demelerimizde aynı şey!

Ölmek var dönmek yok derler ya hani…Türk Milletinin elveda demesi, bırakıp gitmesi demek değildir. İki eli kanda olsa dönüp gelmesidir, ben geldim demesidir.

“Elveda mı, ne elvedası?” dememiz ondan!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR