ÖTELEME HİKAYESİ!
Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde bütün kervan yollarının birleştiği, Hanlarıyla, kervansaraylarıyla, aşçılarıyla ve misafirperverliğiyle ünlü bir şehir varmış.
Nice kervanlar gelir-gider, hoşça sohbetler eder. Aşçıların pişirdiği o destan gibi anlatılan yemeklerden yer, yollarına devam ederlermiş.
Kervan küçük olsun, büyük olsun, mutlaka bu şehirde soluklanmak ister, birkaç gecede olsa konaklamadan gitmemeyi adet edinirmiş.
Yalnız, şehirdeki iş-güç sahiplerinin alacak-verecek hesapları az biraz kafa karıştırır cinstenmiş.
Altını-akçeyi fazla sever bir ahali manzarası arz edersiniz laflarına da itiraz ederler, tövbe, haşa demekten kendilerini alamazlarmış.
Şehirden birkaç hatırlı insan, meşhur kervanlardan birine katılmışlar, aylar süren yolculukta diyar-diyar dolaşmışlar.
Kervancı başına da demişler ki, biz bu yolculuğa, son anda karar vermiştik, kavlimizden de dönemedik, yanımızda fazla paramızda yoktu. Birimizin Hanı var, birimizin Hamamı, birimizin de Kervansarayı, bu arkadaşta kumaş tüccarı, şehrin en büyük dükkanı onun. Şu akçaları alın, gerisini dönüşte verelim olmaz mı?
Kervancı başı ne demek efendiler demiş.
Ben ve adamlarım, hepinizi tanırız, paranın lafı mı olur?
Hem diyar-diyar dolaştık, hem sizler hoşsohbet insanlarsınız, güzel zamanlar geçirdik. Sizi sağ salim şehrinize ulaştıralım, bir sonraki gelişimizde hem yanınıza uğrar, hem de o güzel yemeklerinizden yer, bir de acı kahvenizi içer, geri kalan hesabımızı da kapatıp yolumuza devam ederiz inşallah demiş.
Sonunda sağ-salim şehre geri dönmüşler.
Aradan birkaç ay geçmiş. Kervancı başının yolu her zaman olduğu gibi, bu şehre düşmüş. Kervanı artık iyice dost olduğuna inandığı kervansaraya indirmiş.
Kervansaray sahibi kapılarda karşılamış kervancı başını. Yemişler-içmişler, sohbet etmişler. Kervansaray sahibi, bugün güzel bir istirahat edin demiş, her ne lazımsa yarın konuşuruz inşallah.
Sabah olmuş, kahvaltılar yapılmış.
Kervancı başı, nerededir diye Kervansaray sahibini sormuş.
Adamları, beyimiz şehre kadar indi, ikindiye kalmaz burada olur demişler.
Ne desin Kervancı başı? İnsanlık hali demiş, insanın şehirde işi olur, gücü olur, hastası olur, alacağı-vereceği olur bekleyelim biraz.
Adamlarına da, demiş ki, şehre inin, Hancıyı, Hamam sahibini, Kumaş tüccarını tanıyorsunuz. Varın benim selamımı söyleyin. Onlar ne demek istediğimi anlar.
Aman ha, borcunuz şu kadardı filan gibi lakırdılar etmeyesiniz. Bu insanlarla yolculuk yaptık, ekmeğimizi bölüştük. Kalplerini kıracak en ufak bir laf-söz işitmek istemem, haberiniz olsun!
Adamlar atlamışlar atlarına, düşmüşler şehrin yoluna.
İlk önce Hancı Ağamızın yanına varalım demişler. Hoşsohbettir. Çok güzel hikayeler anlatırdı. Hem de acı kahvesini içeriz. Varmışlar hana.
Hancının adamları misafirlerin var diye haber etmişler.
Hancı, Kervancı başının adamlarını görünce, vay yarenler demiş, hoş gelmişsiniz. Ne zaman geldiniz, ne ettiniz anlatın biraz.
Kahveler içilmiş, sohbetler edilmiş. Hancı, yarenler demiş, bu mevsimde işlerimiz çok kesat olur. Alın şu 25 akçayı, Kervancı başı kusuruma bakmasın, bir daha ki gelişinizde tamam ederiz inşallah.
Kervancı başının söz sahibi adamı; Ağam demiş biz sizinle 300’er akçaya anlaşmış idik. Siz 50’şer akça vermiş idiniz. İlk geldiğinizde geri kalan 250 akçayı verir, borcumuzu öderiz inşallah demiştiniz. Ben ne diyeyim Ağama?
Valla durum bu! Bizde mahcubuz kendisine karşı. Bir daha ki gelişinizde sözüm söz.
Ha…birde ne diyeceğim. Hamam sahibi kardeşimizin dün akşam, muhterem babası vefat etti. Uzak köylerden birinde yaşar idi. Oraya gitti. Ben onun adına da size bir 25 akça daha vereyim. Kervancı başına ayıp olmasın demiş, bir 25 akça da, hamam sahibi için vermiş.
Kervancı başının adamları, bu işten pek bir şey anlamamışlar amma, ümitle kumaş tüccarının dükkanına varmışlar.
Tüccar vay dostlar demiş. Demek şehrimize teşrif ettiniz ha…Hoş gelmişsiniz. Siz şimdi açsınızdır da, önce bir karnınızı doyuralım, geri kalan iş kolay!
Yemekler yenmiş, kahveler içilmiş. Kervancı başının söz sahibi adamı, Ağam demiş biz müsaade isteyelim gayrı, Ağamız bizi sordurmadan, aratmadan kervansaraya dönmemiz icap eder. Tüccar, alın şu 50 akçayı demiş. Kervancı başı kusura kalmasın. Kumaş aldık, parayı dün o işe yatırdık, dün gelmiş olsaydınız, bu iş kolaydı. İnşallah bir sonraki gelişinizde tamam ederiz.
Bu arada Kervancı başı, Kervansaray sahibini beklermiş. Birkaç kez ne zaman gelecek, biz nasipse yola düşeceğiz diye de, sordurmuş.
Akşam ezanları okunurken, Kervansaray sahibinin bir adamı gelmiş. Kervancı başı demiş, beyimi Payitahttan Sultanımız istetmiş, sana karşı ayıp olmasın diye şu 50 akçayı gönderdi. Kusura kalmasın, az saymasın, bir dahaki sefere sözümüz söz olsun inşallah, dedi, selam söyledi diye, uzatmış içinde 50 akça olan para kesesini.
Kervan düşmüş yollara, birkaç ay sonra yine gelmiş, yine aynı manzara. Kaç sefer gelmişlerse de, değişen hiç bir şey olmamış. Ötelemeler, atlatmalar, yalanlar, mazeretler havalarda uçuşmuş!
Kervancı başının alacakları her defasında ötelenmiş, aldığı para pula dönmüş. Alacağının yarısını bile hiçbirinden alamamış!
Sonunda dayanamamış, Kadı Efendiye çıkmış halini arz etmeye…
Efendi Hazretleri demiş, ben bu şehrin dört hatırlı insanını bir yıldan fazla diyar diyar dolaştırdım. Her birisi için 300 akçeye anlaştık. Şahitlerim sadece kendi adamlarım değil, şu şehirden, şu, falanca şehirden şu, filan şehirden şu insanlar. Onları da şahit olarak yanımda getirdim. Aradan 4-5 sene geçti. Param pul oldu, çektiğim yanıma kaldı. Ben ve adamlarım artık bu parayı istemekten ar eder olduk. Para önemli değil, adalet isterim demiş. Değilse, hakkımı huzuru mahşere bırakacağım.
Kadı efendi, bir süre sonra çağırmış bu dört kişiyi.
Kervansaray sahibine; Efendi demiş, biz seni dürüst, temiz, hakka hukuka riayet eden biri bilirdik, neden yalan söylersin! Sultanımız seni bir kez olsun huzuruna çağırmamış! Sonra, neden bu Kervancı başına olan borcunu ödemez, mütemadiyen öteler durursun, Allah’tan hiç mi korkmazsın?
Ya sen Kumaş Tüccarı demiş Kadı Efendi. Akçalarının hesabını kendin dahi bilmezsin. Nedir bu insana yaptığınız eziyet, hiç mi utanmazsın?
Hamam sahibi efendi! Baban, anan, emmin halen sağ, öldü demiş yalan söylemiş atlatmışsın insanları! Bu ne densizlik, bu ne edepsizliktir efendi!
Ya sen Hancı, hanın her Allah’ın günü dolup taşar, lakabın cimriye çıkmış, para verirken elin titrer durur! Ne istersin bu Kervancı başı dan, neden öteler durursun adamın parasını!
Ortalığı derin bir sessizlik kaplamış.
Ben şahitleri dinledim demiş Kadı. Şehirde başka insanları da dinledim. Siz bu işi adet bellemişsiniz, insanları oyalayıp, atlatıp mahvetmiş, perişan eylemişsiniz.
Atın bunları zindana!
Kervansaray sahibi, biz ettik, sen etme Kadı Efendi Hazretleri demiş. Kime ne eylemişsek misliyle ödeyelim. Zindana atma bizi!
Kadı efendi gürlemiş! Önce demiş benim huzurumda, Kervancı başı başta olmak üzere, bu şehirde kime ne çektirdiyseniz ve vermediyseniz, bu paraları kuruşu kuruşuna ödeyeceksiniz!
Sonrada bir daha böyle bir iş yapmayacağınıza dair tövbe edeceksiniz! Tekrarı halinde zindana atılacaksınız! Anladınız mı? Anlamayan var mı?
Şehir şehire, Kadı Kadıya, Kervancı başı Kervancı başına, Tüccar tüccara, Hamam sahibi Hamam sahibine, Han sahibi Han sahibine, Kervansaray sahibi, Kervansaray sahibine benzer.
Anlattığımız kıssa, büyüklerden dinlemiş olduğumuz bir kıssadır ki, hisse alına.
Hiç kimse alınmaya, kırılmaya, gönül koymaya…
Sürçülisan eylediysek affola…
İnşallah bir başka zaman hoş bir hikaye daha anlatırız.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.