Erol Sunat

Erol Sunat

Uluğ Babanın Hikayesi

Uluğ Babanın Hikayesi

Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde oldukça sakin görünen, ancak için-için patlamaya hazır bir şehir varmış. Şehirde yaşanan patlamalar, payitahtı da etkiler, adeta yer yerinden oynarmış.

Ülkenin Sultanları, bu şehre anlayışlı, halden anlayan, insanları yatıştıran, patlamaları kullandıkları inisiyatifle çözen Vali Paşalar gönderseler de, bazı dönemlerde bu patlamaları hiç kimse önleyemez, mani olamaz ve durduramazmış. Şehir dert ve sıkıntıları içinde biriktirir, derdine çözüm olmadığı bulunmadığı durumlarda ayağa kalkarmış.

O günlerde oldukça sinirli, sinirlerine hakim olamayan, yağmurdan nem kapan bir Vali Paşa varmış şehirde. Saygısız davrandığını düşündüğü, kılığını-kıyafetini beğenmediği, bakışından-duruşundan hazzetmediği kim varsa ya tokatlar, ya tekmeler, ya döver yada zindana attırırmış. Ülkenin yaşlı Sultanının genç yaşlarda ölen kardeşinin oğlu olduğu için, Sultan yeğenine kıyamaz, usulünce ikaz eder, zindanda olanları salıverir, mağdur olanlara maddi-manevi yardımlarda bulunurmuş.

Ancak şehirde bardak taştı taşacak noktaya gelmiş. Hani bardağı taşıran son damla derler ya, şehirde herkes o türden gelişecek bir olay ne zaman çıkacak diye beklemeye başlamışlar.

Vali Paşa, yine birilerine kızmış, köpürmüş, sinirlenmiş, kimini tekmelemiş, kimini tokatlamış, kimini zindana attırmış, ancak hiddeti geçmemiş. O hışımla Bedestene dalmış. Eşraftan yiğit bir delikanlı varmış. Babasıyla birlikte Bedestene girmiş ki, bir anda Vali Paşayla karşılaşmışlar.

Vali Paşa bakışını beğenmediği delikanlının babasına dur bakalım ihtiyar demiş, senin adın, namın, şöhretin bana vız gelir. Az önce yeğenin yolumu kesti. Bana meydan okudu. Bu ne densizliktir, Bu ne hadsizliktir. Haberin olsun falakaya çektirdim. Attım zindana. Sen ne biçim amcasın? Bu yeğen onca saygısızlığı, cüretkarlığı senden mi öğrendi?

İhtiyar adam, benim yeğenim saygılı bir gençtir Vali Paşam demiş, Sultanımız sizi nasıl hoş tutuyorsa, babası olmadığı için, bende onu hoş tutarım. Beni en iyi sizin anlamanız gerekmez miydi?

Vali Paşa daha da sinirlenmiş, kendine gel İhtiyar demiş, sen kim, ben kim? İhtiyar adam, yazık demiş, benden belanı bulma! Vali Paşa kaldırmış elini, tam vuracakken, Delikanlı Vali Paşanın kolundan kavramış, babama elini bir daha uzatırsan o elini kırarım Vali Paşa demiş. Vali Paşa, delikanlıya okkalı bir tokat patlatmış. İşte o anda olanlar olmuş. Sendeleyen delikanlı kendini toparlayıp, Vali Paşaya öyle bir yumruk vurmuş ki, Vali Paşanın ayakları yerden kesilmiş, Bedestenin girişine öyle bir düşmüş ki, bir daha doğrulamamış. Zor ayıltmışlar, ayağa kalktığında baş dönmesinden birkaç kez daha yere düşmüş.

Muhafızlar hemen delikanlıyı yakalayıp zindana atmışlar. Vali Paşa, Kadı Efendiyi çağırtmış. Sonunda, delikanlının şehrin meydanında asılmasına karar verilmiş.

Şehir bir anda ayaklanmış. Ahali Vali Paşanın konağının etrafını çevirmişler. Yetti artık senin zulmün demişler. Bu delikanlıya af çıkmazsa, bu konağı başına yıkarız Vali Paşa. Aynı şekilde Kadı Efendinin konağının etrafı da sarılmış. Bu aldığın taraflı kararı geri al Kadı Efendi demişler, almazsan senin için hayırlı olmaz! Ahali Zindanı da kuşatmış. Dinle Zindancı Başı demişler, eğer delikanlının kılına bir zarar gelirse, bu zindanı başına yıkar, ne kadar mahkum varsa salarız. Senide o mahkumlara teslim ederiz, haberin ola…

Yaşananlar elbette hoş değilmiş, özel ulaklar, haber götüren güvercinler Payitahta olan-biteni ulaştırmışlar.

Şehir patlamaya hazır bir hale gelmiş. Lakin, Vali Paşa bir türlü geri adım atmıyor, ben buradayım, ölene kadar savaşırım, o delikanlının da zindandan ölüsü çıkar demeye devam ediyormuş. Şehirde birçok meseleyi çözen ak saçlı, ak sakallı güngörmüş adı Uluğ Baba olan bir zat varmış. Şehrin ileri gelenleri Babam demişler, bu mevzuyu çözsen-çözsen sen çözersin, ikna et şu Vali Paşayı.

Adımız Sultanımızın yeğenine kıyan şehir diye anılacak, geri adım atmazsa, olacak olan o... Bu şehir bu hiddetli Vali Paşadan çok çekti, Sultanımız bilmez mi, görmez mi, haberi olmaz mı?

Uluğ Baba, kalkmış kuşatma altındaki Vali Paşanın konağına varmış.

Vali Paşayı koruyan muhafızlar, Uluğ Baba demişler, hoş gelmişsin ve hemen Vali Paşanın huzuruna almışlar!

Vali Paşa, Uluğ Babayı görünce hemen yapışmış ellerine…Hoş gelmişsin babam demiş, birkaç saat baş başa konuşmuşlar. Lakin, ne olmuş, ne konuşulmuş bilende yokmuş, duyanda.

Vali Paşa, Muhafız başını çağırmış. O delikanlıyı serbest bırakın demiş. Hatta zindanda kim varsa hepsini bağışladım. Bugün zindanların boşaldığı gün olsun. Bu haber anında şehirde yayılmış. Şehirde tansiyon düşmüş, sinirler gevşemiş, kılıçlar kınına girmiş. Ahali Vali Paşam çok yaşa diye tezahüratlarda bulunmaya başlamışlar.

Uluğ Baba, Vali Paşanın yanından ayrıldıktan sonra delikanlının evine varmış. Bak oğul demiş, atına atlıyorsun ve bu şehirden hemen çıkıp gidiyorsun. Bana neden diye, niçin diye sormuyorsun. Her nereye gidersen git benim bir şekilde senden haberim olur. Sana haber göndermeden bu şehre gelme. Hiç haber göndermemişsem bu şehri ebediyen unut. Delikanlı babasının ve Uluğ Babanın elini öpmüş, binmiş atına, şehirden çıkmış gitmiş.

Birkaç gün sonra, Sultan şehre yeni bir Vali Paşa göndermiş, yeğeni olan Vali Paşa’yı da bir başka şehre tayin etmiş, Uluğ Babayı da yanına çağırmış. Uluğ Baba ile Sultan bir araya geldiklerinde, Uluğ Baba olan-biteni bütün tafsilatıyla anlatmış. Sultan o delikanlıyı demiş, ilk uğradığı Handa buldurdum. Bana haksızlığa karşı koyan, karşı duran adamlar lazım.

Aradan birkaç sene geçmiş. Sultan vefat etmiş. Sultanın erkek evladı olmayınca, Vezirler ve devlet erkanı, Sultanın hayattaki tek erkek akrabası olan yeğenini Payitahta davet edip, onu Sultan olarak ilan etmişler. Yeni Sultan, Uluğ Babaya haber salıp onu yanına çağırtmış. Babam demiş, sen bundan böyle benim danışmanımsın. Her ne karar alacaksam yanımda olacaksın.

Onlar bu şekilde konuşurken, Muhafızlardan birisi olan delikanlı, Sultanın huzuruna gelmiş. Sultanım demiş, yıllar önce aramızda oldukça tatsız bir mevzu yaşanmıştı. Ben bu görevden affımı dilerim. Beni her gördüğünüzde o olayı hatırlayacaksınız, hatta bazı insanlar bilerek bu olayı size hatırlatacaklar. Çok doğru demiş Sultan, ancak ben Uluğ Babamla görüştüm. Bu mesele kapansın isterim. Rahmetli Sultanımızın kızları benim kız kardeşlerimdir. Onların en büyüğü ile seni evlendirmek, seni hem damadımız hem de kendime Vezir etmek isterim. Tabi Uluğ babamda münasip görürse diye de eklemiş.

Kısa bir süre sonra, delikanlı saraya hem damat olmuş, hem de Vezir. Ancak için kemiren şüphe bir türlü gitmek bilmiyormuş. Sonunda Uluğ Babaya, babam demiş, Allah ömrünü uzun etsin, sana bir şey olursa, Sultan beni bir kaşık suda boğar. Ne onun bana attığı tokadı ben unuttum, nede o yediği yumruğu. Nasıl olacak bu iş?

Uluğ Baba, artık Vezir olan delikanlıyı teskin etmiş, güzel sözler söylemiş. Sultanın Vezirlerinden bir tanesi, yeni Vezirin şehrine gitmiş, olan-biteni tafsilatıyla öğrenmiş ve başlamış yavaştan-yavaştan Sultanı işlemeye. Sultan, en zorlu, en çetin savaşlara onu gönderiyor, gitsin de, bir daha geri gelmesin diye ne lazımsa yapıyormuş. Uluğ Baba, çıkmış Sultanın huzuruna, öldürmeyen Allah, öldürmedikten sonra gücün yetmez Sultanım demiş, şu yangına körükle giden Veziri de dinleme artık. Sultan elimde değil Uluğ babam demiş, her savaştan galip çıkmaya başladı. Sultanın kızıyla kendi elimle evlendirdiğim adam ülkenin tamamında efsane oldu. Benim yerime onu Sultan diye ilan etmeleri an meselesi, yada ben bunu bir takıntı haline getirdim. Söyle bana ne yapayım Uluğ babam?

Onlar böyle konuşurken, Sultan kızı girmiş içeri. Sultan Ağabeyim demiş, bütün söylediklerini duydum. Kocamın Sultanlıkta gözü yok, aranızda yıllar önce olan olmuş, ben olsam, önce seni devamlı üzerimize süren Vezirle yollarımı ayırırdım. Bu işler böyle olmayacak, sende, Uluğ Babamda münasip görürseniz, çocuklarım ve kocamla birlikte biz bir başka diyara gidelim. Çocuklarım babasız kalmasın isterim.

Anlatırlar ki, Vezir, karısı olan Sultan kızını ve çocuklarını almış çekmiş gitmiş o diyardan. Sultan art niyetli Veziri azletmiş. Affetmenin, hoş görmenin büyüklüğün şanından olduğunu ispat adına ülkesindeki insanların gönüllerini kazanmaya çalışmış, herkesin sevgiyle karşıladığı bir Sultan olmuş ve öyle anılmış. Uluğ Baba son nefesini verinceye kadar, Sultana danışmanlık yapmaya devam etmiş.

Şehir şehire, Sultan Sultana, Vezir Vezire, Güngörmüş adam Güngörmüş adama, Sultan kızı Sultan kızına, yeğen yeğene, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR